Dr. Güntürk Üstün
Kimi Yolcu Trenleri Yeniden Özel Adlar Almayı Hak Ediyor!
Günümüzde, Birleşik Amerika’nın Mayıs 1971’den beri ulusal yolcu treni işletmecisi “Amtrak” ve Kanada’nın Nisan 1978’den bu yana ulusal tren operatörü “Via Rail Canada” adlı kuruluşları saymazsak, ülkemiz dahil, dünyanın kendisini kabul ettirmiş bütün demiryolu ülkelerinde ilginç olduğu kadar iç sızlatan bir gerçeklik söz konusu. Neden mi söz ediyorum köşemin takipçisi LOJİPORT okurları? 2000’li yıllarla birlikte ivme kazanan bilinçli veya bilinçsiz bir demiryolculuk anlayışı ve alışkanlığı olan yolcu trenlerine giderek çok daha az sıklıkta “özel ad” verilmesinden! Belleğimin peronlarında biraz dolaşınca, çocukluk ve gençlik dönemlerimde hem TCDD hem de Avrasya’nın diğer demiryolu işletmelerinde tüm önemli yolcu trenlerinin adeta kendileriyle özdeşleşip, kendilerinin özgün betimleyicisi konumundaki birer “özel ismi” olduğunu gayet net anımsıyorum. Dilerseniz, temmuz ayının bu son bunaltıcı nem ve sıcaklıktaki pazar sabahında, ev yapımı ve bal ile hafifçe tatlandırılmış buzlu siyah çaylarımızı bardak bardak içerek serinlemeye çalışırken kendimizi azıcık nostalji melteminin ruh dinginleştiriciliğine bırakalım. İşte söz konusu meltemin aklıma ilk anda getirdiği unutulmaz TCDD yolcu treni adları:
Önce “mototren”lerden başlayalım mı? → BOĞAZİÇİ, EGE, KARAELMAS, ÇUKUROVA, FIRAT, MERAM, MARMARA…
Sıra “ekspres”lerde → ANADOLU, ANKARA, İZMİR, BOĞAZİÇİ, EGE, DOĞU, PASİNLER, MUŞ, MERAM, TOROS, VANGÖLÜ, GÜNEY, KURTALAN, PAMUKKALE, FATİH, BAŞKENT, KARESİ…
Son olarak da, bir tür “sürat treni” kategorisine giren ve ilk kez sefere konuldukları 1977 yılından başlayarak en fazla Haydarpaşa-Ankara-Haydarpaşa arasında gerek yüksek hız gerekse de düşük rötar değerleri ile özellikle demiryolu tutkunu yolcuların gönüllerinde gar kurmuş “MAVİ TREN”ler.
Ne denli kendimi sürekli geliştirip olgunlaştırmaya çabalayan raysever bir şair-yazar olsam da, yukarıda adlarını özlemle andığım tren kardeşlerimden listelemeyi unuttuklarım mutlaka olmuştur. Bu konuda ne o trenlerin ne de o trenlerde bir zamanlar meslek aşkı ve disipliniyle görev yapmış TCDD personelinin kusuruma bakmayacaklarından eminim.
Öte yandan, burada son derece önemli olduğunu düşündüğüm bir noktalar dizisine değinmeden edemeyeceğim: Şimdilerde “TCDD Taşımacılık” ailesinin geniş bayrağı altında hâlâ aynı (orijinal) adlarıyla hizmet vermeyi sürdüren birtakım anahat trenleri mevcut. Ancak gerek TCDD şebekesinin gerekse de TCDD cer araçlarının ciddi biçimde yenilenip modernleştirilmesine karşın, çoğu yolcu treni hem var olan hem de yakın gelecekte arka arkaya ülke raylarına inecek YHT servisleri nedeniyle “fi tarihi”ndeki popülaritelerinden kanımca kilometrelerce uzaktalar. Tabii bu popülarite azalmasında, THY (ve kardeş kuruluşu ANADOLU JET) ile gitgide yaygınlaşan otoyol ağının yarattığı kaçınılmaz ulaştırma rekabetinin de önemini yadsıyamayız.
İlgilenenler için biraz da çeşitli Avrupa ülkelerinde son yüz yıllık süreye yakın dönemde neredeyse efsane konumuna yükselip, artık hemen hepsi ebediyete ulaşmış meşhur yolcu trenlerinin hayli merak tetikleyici isimlerinden örnekler vereyim (Belki benim aksime, söz konusu trenlerden bir ya da birkaçıyla geçmiş senelerde yolculuk etme şansını yakalamış olanlarınız vardır → ORIENT/SIMPLON ORIENT EXPRESS, L’AQUITAINE, L’ÉTENDARD, LE MISTRAL, LE CAPITOLE, L’ÉTOILE DU NORD, L’OISEAU BLEU, LE CATALAN/CATALAN TALGO, LE TRAIN BLEU, RHEINGOLD, PARSIFAL, SAPHIR, BLAUER ENZIAN, DIAMANT, SETEBELLO, EDELWEISS, GOTTARDO, HELVETIA, LEMANO, MEDIOLANUM, PALATINO, HULL EXECUTIVE, ULSTER EXPRESS, CALEDONIAN, TALISMAN, FLYING SCOTSMAN…
TCDD örneğinden farklı olarak, belli başlı Avrupa ülkelerindeki popüler yolcu trenlerinin sayısının doğal fazlalığından ve demiryolu tarihiyle bütünleşmiş varlıklarının sizlerin aşırı ilgisini çekmeyebileceğinden dolayı, yukarıdaki satırlardaki listemi kısa tutmaya çalıştım. Fakat kısa tutmayı hiç istemediğim ve mutlaka vurgulamayı arzuladığım bir konu, daha doğrusu gerçekleşebilirliği tartışmalı bir dilek var! O da şu; buraya kadar yazdıklarımdan sıkılmamış trensever LOJİPORT okurları: YHT ağının Avrupa’da ve ülkemizde anakara ve ülke geneline hızla yayılması, YHT sefer sayılarının devamlı artması ve raylar üzerindeki sarsıntısız biçimde gerçekleşen saatte 300 kilometre konforlu süratin son derece olağan kabul edilmesi sonucu, “isim yapmış” daha doğrusu bir “özel ad” edinme ayrıcalığına erişmiş konvansiyonel hızlı yolcu trenlerinin (gündüz ya da gece sefer yapan) eski parıltılarının sönmeye yüz tutmasının mümkünse bir biçimde yavaşlatılması (durdurulamayacağını iyi biliyorum artık)! Eğer Avrasya’nın EUROSTAR, THALYS, FRECCIAROSSA, RAILJET, SHINKANSEN, FUXING HAO gibi havalı lakaplara sahip YHT’lerini saymazsak, ne memleketimizde ne de dünyanın diğer YHT şebekesine sahip ülkelerindeki hayranlık uyandırıcı elektrikli tren dizilerinin görev yaptıkları hatlarda genelde bir “özel isim” sahibi ol(a)madıkları söylenebilir ki bana tuhaf/alışılmadık gelmeye başlayan bu durum üzerinde ilgili demiryolu kuruluşlarının sık aralıklarla beyin cimnastiği yapmaları zaman kaybı değil yarar kazanımı getirebilir.
Hiç şüphesiz gemisever ve trenseverliğimin, havayolu merakımdan daha ön planda olması nedeniyle ben kendimi adamakıllı tanımaya başlayalı beri sürekli şuna inanıp, şunu savunmuşumdur: “İrili ufaklı tüm gemilerin ve önemiyle ünü yüksek tüm yolcu trenlerinin mutlaka ve mutlaka onlara özgü birer ismi olmalıdır. Benden kat kat bilgili herhangi bir sivil havacılık meraklısı veya tutkunu, örneğin asla adı “X” olan bir uçakla “Y” şehrinden “Z” kentine rahatça uçtuğundan söz etmeye gerek duymaz. Onun gözünde esasen bindiği uçağın hangi tip Boeing ya da Airbus olduğu büyük değer taşır. Oysa bir trensever, hele hele de bir gemisever için yolculuk ettiği aracın “özel adı”nı adeta candan bir dostundan söz ediyormuşçasına dillendirmek müthiş keyifli ve gurur verici bir deneyimdir.”
Bu açıdan bakıldığında, deniz taşıtlarının kruvaziyer, konteyner gemisi, tanker, Ro-Ro, feribot, bir tür banliyö seferi gerçekleştiren şehir içi kıyı gemisi ya da kılavuz tekne olması fark etmez. Hepsi de, sahip oldukları “özel isim” sayesinde adeta görünmez somutlukta bir kişiliğe bürünmüş gibi hissedip, mürettebatlarıyla paylaştıkları yazgıdaşlığa daha bir var güçleriyle sarılırlar. Pek sevgili gemilere sevenlerince tanınmış bu özel ayrıcalığın bir dereceye kadar pek sevgili yolcu trenlerinin bir kısmına da yine sevenlerince tanınmasının sürdürülmesini raysever bir şair-yazar içtenliğiyle umuyor ve “raylı sistemin yolunda ilerlemeye devam” diyorum!
Verimli günler ve gelecek pazarki yazımda görüşmek ümidiyle.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.