AB’nin gelecekteki stratejik başarısı...

Türkiye-AB KİK toplantısında konuşan TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, son yıllarda uluslararası çevrede Türkiye'deki yatırım ortamı konusunda olumsuz algı oluşturulduğunu belirtti.

Türkiye-Avrupa Birliği (AB) Karma İstişare Komitesi'nin (KİK) 35'inci toplantısı; TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’un ev sahipliğinde, AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Türkiye-AB KİK Eş Başkanı Annie Van Wezel ve AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger'in katılımıyla TOBB'da gerçekleştirildi. Hisarcıklıoğlu, açılış konuşmasında, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle, temmuzda yapılması planlanan toplantının bugüne ertelendiğini ifade etti. Hain darbe girişiminin Türkiye ekonomisi ve idari sistemi üzerindeki etkisinin devam ettiğine işaret eden Hisarcıklıoğlu, saldırının sorumluları ve destekçilerinin belirlenmesine ilişkin çalışmaların sürdürüldüğünü söyledi.

Ekonomi ve yatırımlar

Hisarcıklıoğlu, son yıllarda birçok uluslararası çevrede Türkiye demokrasisi, ekonomisi ve ülkedeki yatırım ortamı konusunda olumsuz algı oluşturulduğuna dikkati çekerek, "Biz, Türkiye'nin işçi, memur, çiftçi, esnaf, işveren ve toplumun tamamını temsil eden sivil toplum kuruluşları olarak demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına, din, vicdan, ifade ve teşebbüs hürriyetine inanıyoruz. Tüm politikalarımızı ve çalışmalarımızı bu değerler çerçevesinde örgütlüyoruz." diye konuştu. Türkiye'nin AB katılım sürecinin, bu değerlerin uygulama standartlarının iyileştirilmesi açısından son derece önemli olduğunu vurgulayan Hisarcıklıoğlu, AB'nin aday ülkeler için geliştirdiği katılım stratejilerinin, aday ülkeleri AB’ye yakınlaştırması gerektiğini dile getirdi.

Hisarcıklıoğlu: Parlamentolar müzakere ve diyalog yeridir

 Hisarcıklıoğlu, AB'nin 6 üyeli bir kulüpten, kıtanın tamamına hitap eden 28 üyeli bir güç haline geldiğine işaret ederek, AB’nin gelecekteki stratejik başarısının Türkiye’nin üyeliğinin sağlanmasıyla mümkün olacağını kaydetti. Avrupa Parlamentosu'nun "Türkiye ile katılım müzakerelerinin geçici olarak dondurulması" yönündeki tavsiye kararından derin üzüntü duyduklarını belirten Hisarcıklıoğlu, "Avrupa Parlamentosu’nun bu kararı, objektif temellerden yoksun olup, Türkiye’deki gelişmeleri tek taraflı bir bakış açısıyla ele almaktadır. Parlamentoların doğal misyonuna da aykırıdır. Parlamentolar müzakere ve diyalog yeridir. Müzakereleri dondurma veya askıya alma yeri olmamalıdır." değerlendirmesinde bulundu.

 Bu şartlar altında ayakta kalabilecek başka ülke yok

 Türkiye-AB KİK 35'inci toplantısında, vize serbestisi, Suriyeli mülteciler, Gümrük Birliğinin güncellenmesi gibi Türkiye-AB ilişkilerinin gündemindeki konuları ele aldıklarını dile getiren Hisarcıklıoğlu, artık vizelerin kaldırılması ve Gümrük Birliği müzakerelerinin bir an önce başlatılması gerektiğini ifade etti. Hisarcıklıoğlu, Suriyeli mülteciler için Türkiye'nin kendi bütçesinden 25 milyar dolara yakın harcama yaptığını ve Suriyeli mültecileri ekonomik hayata entegre etmek için çok sayıda proje yürüttüğünü vurgulayarak, şunları kaydetti: "Bir ülke düşünün ki çevresindeki bütün ülkelerde çatışma alanları var, iç savaşlar var. 3 milyon mülteciyi kendi imkanları ile ağırlıyor. Üstelik bu mültecilerin sadece karnını doyurmuyor, barınmadan eğitime, sağlığa kadar her türlü ihtiyacını dünyanın en iyi koşullarında karşılıyor. Küresel terör örgütleri ile mücadele ediyor. Arka arkaya iki seçim ve bir de darbe girişimi yaşıyor. Bu şartlar altında ayakta kalabilecek, ekonomisi büyümeye devam edecek, sosyal yaşamı etkilenmeyecek tek bir ülke söyleyebilir misiniz? Türkiye'den başka bunu başarabilecek bir ülke yok. Ekonomimiz güçlü biçimde ayakta. Türkiye'ye yatırım yapan her zaman, her koşulda kazanır."

Çelik: AP’nin ilk yapması gereken iş parlamentoya sahip çıkmak olmalıydı

 Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi 35’inci Toplantısı’nda bir konuşma yapan Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, 15 Temmuz darbe girişimini hatırlatarak, “Bu şartlar altında bir demokratik parlamento saldırıya uğradığı zaman Avrupa Parlamentosu’nun ilk yapması gereken iş bu parlamentoya sahip çıkmak olmalıydı. Sizler bizim dostlarımızsınız hepiniz çok önemli vazifeler icra ediyorsunuz, Türkiye’ye darbe girişiminden bir, bir buçuk ay sonrasına kadar Avrupa Parlamentosu’ndan hiçbir ziyaret olmamıştır, hiçbir telefon edilmemiştir. Şimdi ‘Biz darbe girişimine karşı Türk halkının yanında olduk’ deniliyor güzel fakat retorik olarak Türk halkının yanında olmak yetmiyor. Hep beraber Charlie Hebdo saldırısı olduğu zaman Türk Hükümti’de Paris’e gitti, o dönemki Başbakanımız da Paris’e gitti, Charlie Hebdo saldırısından sonra Paris’te bütün liderler bir dayanışma gösterisi içinde bulundular. Doğru bir iş yapıldı, teröre karşı güçlü bir mesaj verildi. O sebeple darbe girişiminden sonra olması gereken; Avrupa Birliği liderlerinin ilk bir hafta içerisinde Ankara’ya gelip Türk demokrasisiyle bir dayanışma göstermeleriydi. Fakat bizi çok şaşırtan bir şey oldu, yüksek bir yetkilinin yaptığı açıklama şu şekildeydi: ‘Taraflara itidal tavsiye ediyoruz’. Taraflara itidal tavsiye etmek cümlesini biz bir yerden hatırlıyoruz ve o yüzden o cümleye çok kızdık. Mısır’da Sisi darbe gerçekleştirdiği zaman benzer bir açıklama yapılmıştı. Taraflar kim? Halkımızı öldürmek üzere bize silah doğrultanlarla seçilmiş hükümetin temsilcileri, halkın kendisi” ifadelerini kullandı.

DAEŞ gibi terör örgütlerinin insanlık düşmanı ideolojisiyle olması gerekir

 “Türk demokrasisi ile güçlü bir dayanışma gösterilseydi dünyaya Avrupa Birliği’nin sınırları dışında da bir demokrasi saldırıya uğradığı zaman AB kurumlarının ne kadar güçlü sahip çıktığını görecektik” diyen Bakan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çeşitli gazetelerde okuyorsunuz, Musul operasyonunun DAEŞ’e karşı en az 6 ay süreceği söyleniyor. Terör örgütü ile askeri mücadele sürüyor ama esas mücadelenin DAEŞ gibi terör örgütlerinin insanlık düşmanı ideolojisiyle olması gerekir. Eğer Türkiye’de, bir Müslüman ülkede, bir Avrupa demokrasisinde bu bahsettiğim mesajlar verilseydi DEAŞ gibi örgütlerin radikal ideolojisine de en büyük darbe vurulmuş olacaktı.

 En vizyonsuz karar

 Demokrasi mücadelesinin sonsuz olduğunu, demokrasi, hukuk devleti, insan hakları konusunda yeryüzünde hiç kimsenin mükemmel olmadığına vurgu yapan Bakan Çelik, “Demokratik devletler olarak birbirimizle daha çok dayanışma içinde olacağız, işbirliğimizi yapıcı bir şekilde sürdüreceğiz, işbirliği kanallarını açık tutacağız. Bazen hukuk devleti, insan hakları, basın hürriyeti, ifade hürriyeti ile ilgili bize soru sorulduğu zaman zannediyorlar ki biz bunlardan rahatsız oluyoruz. Hayır, bunlar bizim en sevdiğimiz kavramlar ve ben bu kavramları konuşmaktan çok hoşnut olurum ve bunun çeşitli coğrafyalarda nasıl tek asıl tehlike altında olduğunun da sık sık altını çiziyorum. Eğer birisi bize, ‘Gelin dünyada , Türkiye’de, Avrupa’da, başka coğrafyalarda insan hakları, demokrasi, hukuk devletini geliştirmek için daha çok çalışalım’ diyorsa kapımız ona 24 saat ve sonuna kadar açıktır. Avrupa Parlamentosu’nun ortaya koyduğu gibi ‘Türkiye ile müzakereleri askıya alalım’ demek demokrasi tarihine olabilecek en vizyonsuz karar olarak geçmiştir. Hiç kimsenin konuşmaktan kaçmaması lazım hele de o kararın içerisinde öyle açıklamalar var ki, emin olun içeriğini okuduğunuzda vizyonsuzluk çok daha net biçimde gözüküyor. Örneğin; PKK terör örgütüne karşı orantılılıktan bahsediyorlar çeşitli kararlarında. Net bir biçimde söylüyoruz Türkiye terörle mücadelesini tavizsiz sürdürecektir ama hukuk devletinin içerisinde, insan haklarına bağlı olarak biz bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Fethullahçı Terör Örgütü’nün darbe girişiminden sonra da aldığımız Olağanüstü Hal kararını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesinin bize sağladığı delegasyon hakkını kullanarak yaptık” değerlendirmelerinde bulundu.

 Berger: Endişelerin tarafımızdan duyulduğundan emin olabilirsiniz

 Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger ise konuşmasında, "Türkiye'nin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası endişelerini anlıyoruz. Türkiye'nin ifade etmiş olduğu endişelerin, tarafımızdan duyulduğundan emin olmalısınız. AB'nin yeterince erken reaksiyon göstermediğiyle ilgili endişeyi anlıyoruz" ifadesini kullandı. AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Berger, 35. Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi (KİK) toplantısında yaptığı konuşmada, AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gerildiği bir dönemde düzenlenen toplantının son derece önemli olduğunu belirterek gerilimin yüzeysel olduğu, derinlerde AB ile Türkiye arasında güçlü bir ilişkinin devam ettiği değerlendirmesinde bulundu. Berger, Türkiye'yi hala son derece önemli bir ortak ve aktör olarak gördüklerini ifade ederek bu bölgede Türkiye'siz herhangi bir şey yapmanın mümkün olmadığını söyledi. AB ve Türkiye'nin birçok alanda ortaklaşa mücadele etmesi gerektiğini vurgulayan Berger, sosyal, ekonomik, siyasi, dış politika ve terörizmin finansmanı gibi alanlarda adımlar atılması gerektiğini ifade etti. Berger konuşmasında, Türkiye'nin farklı milletlerden çok sayıda sığınmacıya kucak açtığını hatırlatarak "Türkiye'nin bu konuda ne kadar eli açık bir ülke olduğunu gördük. Türkiye'yi bu anlamda desteklemeye devam etmek istiyoruz." dedi. Türkiye ile AB arasında 18 Mart'ta imzalanan mutabakatın uygulanmaya devam ettiğini de belirten Berger, Türkiye'nin attığı adımları takdirle karşıladıklarını söyledi. Berger, Gümrük Birliği konusunda müzakere hazırlıklarının da sürdüğünü ifade ederek Türk tarafının bu konudaki görüşleri ve endişelerini anladıklarını, müzakereler başladığında, üçüncü taraflarla yapılacak görüşmeler çerçevesinde serbest ticaret anlaşması görüşmelerinin de ele alınacağını kaydetti.

 Wezel: Türk halkının cesur kararları

Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi (KİK) Eş Başkanı Annie Van Wezel de konuşmasının başında, 15 Temmuz'da yaşanan darbe girişimine değinerek Türk halkının cesur kararları sayesinde girişimin engellendiğini söyledi. Darbe girişiminin, Türkiye'nin karşılaştığı güvenlik problemlerine ilave bir yükümlülük getirdiğini vurgulayan Wezel, ülkelerde hükümetlerin bu tür saldırıları engellemeye çalıştığını, kendilerinin de tüm hükümetlere bu anlamda iş birliği yapma çağrısında bulunduklarını belirtti. Avrupa sivil toplum örgütleri ve temsilcileri olarak hükümetlerin hukukun üstünlüğü, yargı sistemi, masumiyet karinesi, insan haklarına ve temel haklara saygı gibi konularda özen göstermelerini rica ettiklerini dile getiren Wezel, bu hak ve özgürlüklere mevcudiyetleri için ihtiyaç duyduklarının altını çizdi. Wezel, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hükümetlerimizden bir tarafta güvenliği sağlarken, öte yanda ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı özgürlüğü, siyasi görüş ve dini özgürlüklerin sağlanmasını talep ediyoruz. Bunlar tabii ki kolay şeyler değil ancak biz yine de bu dengeleyici davranışları hükümetlerimizden bekliyoruz. Avrupa Konseyi bu değerler için bir mihenk taşı teşkil ediyor. Avrupa Ekonomik Sosyal Komitesi ve diğer kurullar da mevcut olağanüstü hal çerçevesinde alınan tedbirlerin konsey ilkelerine uyum sağlamadığı konusunda endişe duyuyor. Yüz binlerce kişinin hayatının bundan etkilendiğini biliyoruz ve siyasi muhalefetin de bundan nasibini aldığını görüyoruz." Wezel, toplantının gündeminde ekonomik durum, yatırım ortamı ve Gümrük Birliği konularının yer aldığını kaydetti.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Lojistik Haberleri

DFDS, Avrupa’dan Mısır’a kolay ulaşımın yolunu açtı
Solmaz, eğitim üssüyle ürünleri daha etkili ticarileştirmeyi hedefliyor
"Atlas Lojistik Ödülleri, limanlarımızın tanıtımı için iyi bir fırsat"
Parsiyel Yük Nedir? Parsiyel Yük Taşımacılığı Hakkında
Japonya, şoför açığını 'konveyör bant' yolu ile aşma hedefinde