Ali Pandır uzun yıllar otomotiv sektöründe yurtdışı görevlerde çalıştıktan sonra 3 yıllık kontratla Türkiye’ye geldi, Tofaş Türk Otomobil Fabrikası’nın CEO’su oldu. Şirketteki 5. yılında, 2012 başında görevinden ayrıldı. Otomotiv sektörünün en deneyimli isimlerinden biri olan Pandır, İstanbul’dan Almanya’ya, oradan Uzakdoğu’ya uzanan 32 yıllık yönetim ve liderlik deneyimini bizimle paylaştı.
Tofaş Türk Otomobil Fabrikası CEO’su Ali Pandır, geçtiğimiz Ocak ayında görevinden ayrıldı. Beş yıldır bu görevde bulunan Pandır, otomotiv sektörünün hem ulusal hem de uluslararası anlamda en deneyimli isimlerinden biri. 1956 İstanbul doğumlu. Avusturya Lisesi’nden sonra İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Makine Mühendisliği’nden mezun olmuş. Tekersan’da başlayan kariyeri Koç Holding, Otokar, General Motors ve Tofaş’ta devam etmiş. General Motors’ta çalıştığı dönemde 13 yıllık yurtdışı tecrübesi edinmiş. 2006 Kasım ayında Tofaş Türk Otomobil Fabrikası CEO’su olan Pandır 2012 Ocak’ta görevinden ayrıldı. Pandır ile İstanbul’dan dünyanın en uzak noktalarına kadar uzanan yönetim ve liderlik deneyimlerini konuştuk.
“Üniversiteye kadar Galata Köprüsü’nden ileri gitmedim”
Liseyi nerede okudunuz?
Bebek’te oturuyorduk. Avusturya Lisesi’ne gittim. Hatta üniversiteye gidene kadar Galata Köprüsü’nden ileri gitmedim diyebilirim.
Neden Almanca eğitim almayı tercih ettiniz?
Aileden yönlendirme olmalı. Kaynak (ailenin işi) işinde Almanca’nın önemi vardı sanırım. Bilinçli bir seçim değildi. Çocukluğumda teknik branşlar Almanca, idari işler Fransızca’ydı. İTÜ’de Alman ekolü vardı.
“Her şey üzerime kaldığı için çalışkan öğrenci olmak istemedim”
Nasıl bir öğrenciydiniz?
İlkokulda çok çalışkan bir öğrenciydim. Sonradan çok çalışkan olmayı istemedim. Her şey üzerime kalıyordu. Sınıfın en çalışkanı olup, öğretmenin sağ kolu olmak vardır ya, her şeyi siz yaparsınız o zaman. Çalışkanlık beni komplekse soktu. “Niye ben de herkes gibi değilim sokakta top koşturmuyorum” diye düşünüyordum. Ortaokul ve lisede vasattım. Özel hayatla okul hayatını dengeleyen öğrenci oldum. Üniversite sınav sonucu herkese sürpriz oldu. Avusturya Lisesi’nin en yüksek üniversite giriş puanını ben aldım. O yıllarda en yüksek puanla öğrenci alan İTÜ Makine Mühendisliğine Türkiye 30’uncusu olarak girdim.
Türkiye’nin karışık olduğu bir dönemde üniversite okudunuz. Yurtdışında okumanız gündeme gelmedi mi?
Bizim dönemimiz bayağı zor geçti. Okul bir açılır bir kapanırdı, yanı başımızdan kurşunlar sekerdi. Ailemin tek çocuğuydum ve annem bana çok düşkündü. O yüzden yurtdışını hiç düşünmedim. Okulu bitiremezsem aile şirketimizde çalışırım ya da üniversite yıllarında yaptığım turist rehberliğine devam ederim diye düşünüyordum. Çok da hevesli değildim okumaya.
“Ailem ‘Kurumsal şirkete gir’ dedi, girdim”
Üniversiteden sonra Tekersan’a girmişsiniz. Nasıl buldunuz bu işi?
Rehberliğe devam edeyim mi, diye düşünürken ailemden insanlar “Kurumsal şirkete gir” dediler. Bir gazete ilanı gördüm, ilanda Koç Holding ibaresi yoktu. Çağırdılar, öylesine gittim. Tekersan’ın Koç Holding şirketi olduğunu o zaman anladım (Daha sonra şirketi sattılar). Genel müdür, fabrikayı yeni kurduklarını, henüz deneme üretimi yaptıklarını, genç mühendislere ihtiyaçları olduğunu söyledi. “Almanca da biliyorsun, makinelerimiz de Almanya’dan gelme” dedi. Fabrika Bilecik’in Osmaneli ilçesindeydi. Bana Osmaneli’yi bayağı övdü, ikna oldum ve Tekersan’a girdim. Ancak yaşamak için çok zor bir yerdi, 6 ay zor dayandım.
Nasıl ayrıldınız işten?
Bir tesadüf oldu. Fabrikayı kuranlar arasında Koç Holding’in Ar-Ge merkezi de vardı. Merkezin başında Jan Nahum bulunuyordu. Ona İstanbul’a dönmek istediğimi söyledim. O da beni Koç Holding’in Ar-Ge bölümüne aldı. İstanbul’a döndüm. O tarihten sonra 8 yıl boyunca Jan Nahum’la çalıştım. Bir süre sonra Otokar’a geçti, beni de götürdü.
“GM’ye ‘Bana yurtdışı yolu açın’ dedim, ‘Tamam’dediler”
General Motors’a (GM) nasıl geçtiniz?
Benim yine Koç’tan tanıdığım bir arkadaşım beni GM’ye önermiş. Beni aradı, “Opel İzmir’e geldi adam arıyorlar, seni de önerdim belki ararlar dedi. Aradılar, İzmir’e çağırdılar. Şirket yabancıydı, yöneticiler Alman’dı, hoşuma gitti. “İzmir’e gelip orada kalmam, bana yurtdışı yolu açın” dedim. “Tamam” dediler. 1990-1992 arasında GM Türkiye’nin yapılanma sürecinde Opel için satış sonrası ve yedek parça ağının kurulma sürecini yönettim. Sonra da Türkiye’den gittim.
Türkiye’den hangi görevle gittiniz?
GM’nin Doğu Avrupa, Asya, Ortadoğu, Afrika, Güney Amerika pazarlarının uluslararası alanda satış sonrası üst düzey yöneticisi olarak Almanya’ya gittim.
Ar-Ge gibi bir bölümden “ofis işine” geçmek sizin için keskin bir dönüş olmadı mı?
O zamanki anlayışta satış sonrası demek teknik adam demekti. GM’de kaldığım 17 yılda şirket kabuk değiştirdi, ben de mühendislik falan yapmadım. Yedek parça, lojistik derken kariyer bambaşka bir tarafa gitti. Almanya’da satış sonrasına bakıyordum ama ticari bir tarafı da vardı, bana bağlı 4-5 bölge müdürü bulunuyordu.
Almanya’da o yıllarda da Türk işçiler vardı ama Türk üst düzey yönetici nadirdi herhalde.
1990’ların başıydı, fabrikada Türkler işçi olarak çalışıyorlardı. Ben o zaman 33 -34 yaşlarındaydım. Opel’de ilk kez bir Türk yönetim masasındaydı. 50 küsur yaşlarında Alman yöneticilerle çalışıyordum.
“Her işe bulaşmış olmam bana avantaj sağladı”
Sizi bu kadar genç yaşta yönetici koltuğuna nasıl oturttular?
Kariyerimde yükselirken iki mentorum oldu. Bir tanesi Jan Nahum diğeri Opel’de yönetici olan bir İngiliz, John Costin. Avrupa’daki bütün satış sonrası yedek parçadan sorumluydu. Onunla kimyamız uyuştu. Opel ve GM’nin o zamanki organizasyonunda tek kişinin birçok şeyi anlaması diye bir şey söz konusu değildi. GM dünya çapında yapılanıyordu, küçük ülkelerde operasyonlar yapılıyordu ve her işe bulaşmış olmam bana avantaj sağladı. Küçük operasyonları yönetmek için 10 kişi bulacaklarına her şeyden anlayan benim gibi bir kişi almaları daha iyiydi.
GM size nasıl bir kariyer planı yaptı?
O zamanlar GM’de uzun vadeli kariyer planları yapılmıyordu. 25 yıl öncesinden bahsediyoruz. Ama mentorlar vardı ve onlar sizi elinizden tutup yükselten insanlardı. Resmi mentorum Amerikalı’ydı, o beni yukarı çekti. Ondan sonra iki tane İtalyan asıllı Amerikalı mentorum oldu. Bunlar benden üst seviyede, yönetim kurulunda olan insanlardı. Kariyer planı olmamasına rağmen sizi yukarıya götürebiliyorlardı.
Almanya’dan sonra, 1996’da GM’nin Asya Pasifik operasyonlarına tayin olmuşsunuz. O bölgenin size cazip gelme nedeni neydi?
1990’ların ortasında Asya patlamaya başladı, Çin büyüyordu. GM, 1992’ye kadar o bölgeyi ABD’den yönetiyordu. Sonra Singapur’a bir ofis açtılar, ofis büyümeye başladı. Bende oralara gidip gelirken Asya Pasifik direktörü ile arkadaş olduk. Bana “Bu böyle olmuyor sen çok gidip geliyorsun, seni Singapur’a alacağım” dedi ve aldı. Singapur’a gidip GM’nin Asya Pasifik yapılanmasında çalıştım. Evimi taşımadan 6 ay Hindistan’a, 6 ay Japonya’ya, 1 yıl Tayland’a gittim geldim. 1998’de Asya Krizi patladı. GM’nin yatırımları durdu. Bize “Bekleyin” dediler. İş mi arasam, diye düşünürken GM’nin o zaman Çin’den sorumlu Başkan Yardımcısı Shirley Young aradı. Çin için birini aradığını, 3 aydır kimseyi bulamadığını ve kime sorsa benim adımı verdiklerini söyledi. “Bu işin tek adamı senmişsin” dedi.
Kabul ettiniz mi?
Fırsat ayağıma geldi, pazarlık edeyim, dedim. Üst yönetim pozisyonu istedim ve olmazsa gelmeyeceğimi söyledim. 3 gün izin istedi, sonra aradı ve “Bavulunu topla gel” dedi. Çin’e “Satış Sonrası Direktörü” olarak gittim. Serbest bölgede bir şirket kurduk ve ben genel müdür oldum.
“Resmen Singapurlu oldum”
İlk genel müdürlüğünüz mü oldu?
Evet. 1999 içinde her şeyi kurduk Çin’de ve ben Asya Pasifik Tedarik Zinciri (Lojistik) Direktörlüğü’ne terfi ettim. Böylece Singapur’a 3 yıl sonra geri döndüm. Orada kaldığım ikinci dönemde resmen Singapurlu oldum, hükümetle yakın ilişkilerim oldu, vatandaşlık teklif edildi. 2005’te Japonlar ve Endonezyalıların da katıldığı büyük bir joint venture kurmak için GM Endonezya’nın başına geçtim. Görüşmeler teşvikler derken Fiat şirketinden aradılar. 2006 ortalarıydı. Çin’deki Fiat’ın başına geçmem teklif edildi. Kabul ettim ama 3 ay sesleri çıkmadı. 3 ay sonra yeniden aradılar ve “Türkiye’ye gider misin, Tofaş’ın genel müdürü olur musun?” dediler. Kabul ettim.
GM’de 17 yıl çalıştıktan sonra ayrılmanız nasıl oldu?
GM’e “Türkiye için bana böyle bir teklif geldi. Ülkeme dönmek için bir daha böyle bir fırsat çıkmaz, gideyim” dedim. Kabul ettiler ama ayrılık oldukça duygusal oldu.
“32 yılda 20 görevim olmuş”
Hep çalışan sayısının fazla olduğu şirketleri yönetmişsiniz. Bu kadar fazla insanı yönetmek nasıl bir duygu?
Geçen gün Tofaş’tan ayrılığımla ilgili yazdığım veda yazısında fark ettim. 32 yılda 20 görevim olmuş. Almanya’ya gidişim farklı kültürlerle çalışma konusunda bana çok şey öğretti. O tarihlerde GM’de farklı kültürlerle çalışma konusunda eğitimler yoktu. Asya kültürleri çok farklıydı ama onları anlamak için çok sayıda eğitim aldım. GM ile bu kadar dolaşmanın avantajı GM’nin kurum kültürüydü. O kurum kültürü bütün ülkelerde aynıydı. Ülkenin farklı kültürün aynı olması ofis ortamında rahat hareket etmenizi sağlıyor.
Tofaş’ta nasıl bir yönetim yapısı kurdunuz?
Kültür değişim projesi başlattım. Organizasyonun zayıf yönlerini bulduk. Benim beraber çalışmaktan hoşlandığım insanlar sessiz, sakin sürekli uzlaşma arayan insanlardı. Ama böyle insanlar olunca tartışma da olmuyordu. Ben o grubun içine sivri dilli insanlar soktum. Organizasyonun sağlığı için gerekli insanlar enjekte ettim, iyi bir denge oldu.
Neden ayrıldınız?
Zamanım doldu. Tofaş’a kontratla geldim, 3 yıldı 5 yıla uzadı. Daha önce hiçbir pozisyonda 2 seneden fazla kalmadım. Bence zaten verimlilik açısından bir pozisyonda 3 ila 5 yıldan fazla kalınmamalı.
Kariyeriniz boyunca toplamda kaç kişiyi yönettiniz?
20 bin kişiyi bulmuştur.
Kaç kişinin ismini biliyorsunuz?
Sosyal medya sayesinde arayıp bulan çok kişi oluyor, network’üm geniş ama isim isim hatırlamak zor.
“Herkes patlamak için hazırken, onlara sükunet aşılarım”
Bir röportajınızda soğukkanlı olduğunuz söylemişsiniz. Hep böyle miydiniz, yoksa Uzakdoğu kültüründen etkilendiğiniz için mi oldu?
Olaylar karşısında soğukkanlıyımdır, paniğe kapılmam. Çevreme de bunu aşılarım. Tofaş’tan ayrılırken konuştuğum arkadaşlarım “Sizden öğrendiğimiz, sakinlik sükunet” dediler. Herkes patlamak için hazır zaten, onlara sükunet aşılayıp bir araya getirirdim, “Bir düşünelim, durun bakalım” derdim. Uzakdoğu kültüründen etkilenmiş olabilirim. Örneğin orada gülmek utanmak demektir. Oradaki jestler mimikler bambaşka. Hepsini anlamanız, ona göre davranmanız gerekiyor.
“Statü merakını yenemedim”
Çalıştığınız şirketlerde yapılan 360 derece değerlendirmelerde nasıl sonuçlar çıkıyordu?
Ben kendimi çok demokratik biri gibi görmeme rağmen insanlar çok da demokrat olmadığımı düşünüyor. Bu beni hep şaşırtmıştır. Yönetimde emir vermem, demokrasiye inanırım ama özellikle Türkiye’de yönetim bambaşka, burada her zaman demokrat olamıyorsunuz. Buradaki dengeler başka. Tofaş’ta başaramadığım çok şey oldu. Mesela matris organizasyonu kurduramadım. “Benim bir tane patronum olur, onu bilirim” diyor herkes. Statü merakını yenemedim.
Tofaş’a geldim, yönetimde kadın yoktu, 3 tane kardelen yarattım”
Otomotiv sektöründe kadın fazla yok. Tofaş’ta kadın istihdamını arttırmaya yönelik bir şeyler yaptınız mı?
Evet, bu benim yaptıklarımdan biri. Otomotivde de farkı yaratan insan. Tofaş’a geldim üst yönetim kademesinde herkes erkekti. Kadınları üst yönetim kademelerine getirmeye başladım. 18 kişinin 3’ü kadın oldu. Bunu yaparken yönetim ekibinin birçok muhalefeti oldu ama sonuçta 3 tane kardelen yarattım!
LOJİPORT