İzmir, çok güzel bir etkinliğe imza attı. İMEAK DTO İzmir Şubesi ve Aliağa Ticaret Odası’nı kutluyorum. İkinci kez düzenlenen denizcilik ve lojistik zirvesi gördüğü ilgiye bakılırsa, periyodik hale gelecek gibi gözüküyor.
Benim birinci günü tartışmalara, ikinci günü de araştırma ve tanımaya ayrılan zirveden aldığım en önemli bilgi, limanlar üzerine bildiklerime eklenen katkılardı. Zirve sonrası bir basın açıklaması yapan İMEAK DTO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Öztürk’ün de vurguladığı gibi, limanlarımız artık birbirleriyle değil, farklı coğrafyadaki emsalleriyle rekabet etmelidir. Hafızalarınızı lütfen bir yoklayın İzmir Alsancak Limanı’nı Global Holding-Hutchison-Ege İhracatçı Birlikleri Ortak Girişim Grubu kazanmış ve 49 yıl işletme karşılığı 1.275 milyar doları devlet kasasına koymuştu. Sonra ne oldu? Danıştay’a açılan davalar sonuç vermiş; dünyanın en büyük liman operatörlerinden Hutchison girdiğine gireceğine pişman olduğu ihaleden ‘şükürler olsun’ deyip apar topar ülkemizden ayrılmıştı.
PEKİ ALSANCAK LİMANI’NI HUTCHISON İŞLETSEYDİ NE OLURDU?
İşte şimdi Aliağa Zirvesi’nden edindiğim bilgiler devreye giriyor. Bence şunlar olurdu: Limanı artık küçük bir malzeme almak için bile onlarca prosedürü yerine getirmek zorunda olmayan bir zihniyet yönetecekti. ‘Paranın milliyeti olmaz’ diyen bir kafa yapısının yönetime hakim olmasıyla, Hutchison’un uluslararası saygınlıktaki ismi daha çok geminin limana yanaşması sonucunu getirecekti. Limanda hiç alışık olmadığımız katma değerli hizmetlerden kazanılan paralar ve yeni istihdam olanaklarıyla tanışacaktık. Denize sadece yüzmek amacıyla giren Milli Emlak çalışanlarının bürokratik bakış açıları değişmek zorunda kalacak, Türk limanlarına dayatılan engelleyici yaptırımların dozu minimuma inecekti. Transit yükleri almanın önü açılacak, lobi çalışmalarında bizim adımıza sözcülük yapacak güçlü bir partner bulacaktık.
Evet, artık birtakım gerçekleri kabul etmek zorundayız. Bizim çok sayıda limanımız yok. Çok sayıda iskele ve terminal seviyesinde adı liman olan kuruluşlarımız var. Liman başka bir şey. İzmit Körfezi’ndekilerin de, İzmir Körfezi’ndekilerin sadece adı liman. Ülkemizin konteyner yükünün büyük bölümünü elleçleyen Marport da, aslında Ambarlı Limanlar Bölgesi’ndeki bir terminalin adı. Ambarlı’yı farklı bir yere koymak lazım. Çünkü, terminallerin bağlı olduğu bir liman otoritesi tarafından yönetiliyor. Doğru örnek diye gösterilebileceğimiz bir yapısı var.
Zirvenin konuşmacılarından Ayham Abiad’ın da dediği gibi liman işletmek gerçekten bir bilim. Biz de dünyadaki doğrulardan kopmadan birebir olmasa da, realiteye kendi gerçeklerimizi katarak limanlarımızın verimliliğini artırabiliriz.
Bakın ne diyor Avrupa’daki limanlardan örnekler veren Abiad: “Avrupa’da altyapı son derece güçlüdür. Bunu da mevzuatlarla pekiştirmiştir. Avrupa’da alınan her kararda bir birlik vardır. Hinterland, her yerde aynı kanuna tabidir. Lojistik ve liman sektörü hiç kimsenin tekelinde değildir. Örneğin, Antwerp’te hammaddeler gümrük vergisine tabi olmadan limana gelir. Limanın mutlaka katma değer avantajı olmalı ve limana değer katmalıyız. Hammaddeler ancak mamul madde haline geldiğinde gümrük vergisine tabi olur. Bir ürünün bileşenlerini limana getirip, limanda birleştirip limanın katma değerini artırabilirsiniz. Antwerp, bir serbest bölge gibi hizmet verir. Limanın müşteriyi cezalandırmak değil, ödüllendirmesi gerekir.”
İkinci Aliağa Denizcilik ve Lojistik Zirvesi’nin tüm paydaşlarını kutluyor, bu önemli toplantının her yıl tekrarlanması gerektiğine inanıyorum. Saygılarımla.