Bugün anılmakta olan anneler, çocukların anarahmine düştükleri günden itibaren, ömürleri boyunca meşekkat çektiler, sağlıklı ve mutlu olmaları için göz nuru döktüler.
Herkesin, anneleri için anlatacakları vardır.
Ben de bugün kendi annemi anlatacağım:
O 3 çocuğa öz evlatları gibi baktığı, tüm mahallelilerce konuşuluyordu.
O adamdan 6 çocuk doğurdu.
O 6 çocuktan biri bendim.
O adam da, mahalleli tarafından ‘Çok iyi bir insan’ olarak anlatılıyordu.
O adamın, biri çarşıda, biri de mahallede iki manav dükkânı vardı.
Annemiz, mahalledeki manav dükkânına, sonradan olma 9 çocuğu ile bakmak mecburiyetinde idi.
Babamız. 5 Aralık 1946’da vefat ettiği zaman ben 4 yaşındaydım.
Babamızın ölümünden sonra mahalledeki manav dükkânını işletmeye devam eden annemiz, sabahları 05.00’te sebze haline gidiyor, satışa sunacağı malları at arabası ile dükkâna getiriyordu.
Avlumuzda 20 baraka vardı. Bunların tamamı Roman vatandaşlarımıza kiralanmıştı.
Annemiz bu işlere de bakıyordu. Tabii ki çoğu zaman ödenmeyen kiralara, manavdan borç defterine yazdırılarak alınanlar da ekleniyordu. Tabii ki sonunda da, defterdeki borç sayfalarına bir çizgi çekiliyordu. Mahallelinin tam bir yardım ocağıydı annemiz.
İşte biz böylesi fedakâr, cefakâr bir anne tarafından yetiştirilmiştik. Delikanlılıktan adamlığa terfi eden ağabeylerim, Özel İdare’den kiraladıkları turistik tesisleri işletmeye başlamıştı.
Ben de tüm bu işler ile haşır neşir olmuştum. Ama bir tesadüf eseri dünya turuna çıkma mecburiyetinde kaldım.
Dünya turu yaparken 10 Kasım 1967’de, Kanada’dan geldiğim Hollanda’da, 11 kasımda annemizin ölüm haberini aldım.
Rahat uyu anne.
Geride bıraktıklarının tamamı, sayende refah bir hayat yaşadılar.
TÜM ANNELERE SEVGİ, SAYGI, SAĞLIKLI VE UZUN BİR ÖMÜR, VEFAT EDENLERE DE RAHMET DİLİYORUM.