Geçen ay büyük insanın ölüm yıldönümüydü. Onun hakkında okumak, düşünmek, film izlemek her zaman iyi geliyor. İlginçtir ki, hakkında yazılan kitaplar, makaleler, çekilen filmler devamlı artıyor. Bu dünyadan göçeli 83 sene olmuş, hiç unutulmuyor, hiç unutulmayacak. Kendisi de eserler bırakmış, tabii ki en önemlisi Nutuk, hep elimin altında, yaptıklarını da o kadar güzel kâğıda dökmüş ki, sanki yaşadığım olaylar gibi önümde akıyor. En önemli özelliği stratejist olması ve her zaman bilimin ışığında ilerlemesi olmuş. Birçok konuda zamanın ötesinde kararlar ile ilerlemiş. Lojistiği de burada yakalamak lazım. Aldığı kararlar da lojistik ile ilgili bir konu var ise hep dikkat etmiş. Tabii ki o zaman lojistik bir tanım değil ama tanımın içindeki konular o günde geçerli, aldığı askerlik eğitiminin, bu konular üzerinde dikkatli olmasını sağladığını düşünürüm.
SAMSUN’A ÇIKIŞ VE ANKARA
Evet aldığı kararlarda lojistik stratejisi ile düşünmenin önemli olduğunu düşünüyorum dedim. Bunu destekleyen çok sayıda konu var. İlk olarak ve en önemlisi daha ortada hiçbir şey yokken ve bağımsızlık düşüncesi, sadece bir avuç inançlı ve kararlı insanın kafasındayken, Ankara’yı bu yeni hareketin merkez üssü olarak seçmesidir. Maalesef benim de eğitim aldığım zamanlarda veya şimdiki müfredatta, bu tür önemli konular çok hızlı ve sanki anlık kararlar ile alınmış şeklinde gösteriliyor. Oysa bu kararların alınması aylar süren görüşmeler ve tartışmalar ile inanılmaz bir düşünce sentezi ile ortaya çıkarılmış olan gerçeklerdir. En önemli örneği, Atatürk’ün Samsun’a geçişi konusudur. Okul kitaplarında Ata’nın yapmaya çalıştıkları ve en sonunda İstanbul’da kalmasının hiçbir işe yaramadığını anlaması ile Samsun’a geçiş kararı çok hızlı anlatılır. Oysa Kasım 1918’de Doğu Cephesinden İstanbul’a dönüş ile bağımsızlık için örgütlenme çalışmaları, Meclis’e gidip konuşma yapmak istemesi, kendi cebinden para verip gazete çıkararak görüşlerini yayması, padişahında katkıda bulunacağını düşünüp onunla nafile görüşmesi vb. hiç durmadan çalışmıştır. İstanbul’da kaldığı 6 Ay’da bu konuda gecesini gündüzüne katmış ve Anadolu’ya geçerek hareketin buradan başlatılması kararını bu uzun uğraşlar ile almıştır.
DEMİRYOLLARI
Demiryolları, Atatürk’ün hayatında çok önemli rol oynamıştır. O zamanın en önemli lojistik taşıma aracı deniz yolu ile demiryollarıdır. Özellikle Anadolu’nun tedariğinde demiryolundan başka bir seçenek yoktu. Büyük Adam’ın, lojistiğin ana konusu olan ulaşım ile ilgili öngörüsü ve stratejisi için bir örnek vermek istiyorum. Miralay Mehmet Behiç Erkin, Türkiye demiryollarının babası olarak bilinir. Atatürk ile çok yakın olan bu kişi, 5 Temmuz 1920 tarihinde Ankara’ya, yeni başlamakta olan Kurtuluş Savaşına katılmak için gelmiştir. Atatürk’ün ona verdiği görev ise çok anlamlıdır. Burada Özgen Acar’ın, Cumhuriyet Gazetesinde 12.11.2021 tarihli köşe yazısından bir alıntı yapmak istiyorum. “Çanakkale’de tüm cephe sevkiyatını başarı ile uygulamasından dolayı Kurtuluş Savaşı’nın tüm cephelere asker, silah ve erzak sağlama görevi için Mustafa Kemal, Behiç Beye şöyle demişti: “Ben cephelerde ne yapılacağını biliyorum ama ordumuzun cephelere süratle nasıl sevk edileceğini bilmiyorum. Bu, şimendiferlerin işin ehli biri tarafından idare edilmesi ile mümkün olabilir. Buna ancak siz muvaffak olabilirsiniz. Siz, şimendiferlerle cephelere askerleri sevk edin ki ben de cephelerde muvaffak olabileyim”. İnsan bu uzak görüşü okuyunca, Atatürk’e olan saygısı inanılmaz artıyor. Düşünebiliyor musunuz, Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere olan lider, bugünün tabiriyle bir CSCO (Chief Supply Chain Officer) atıyor. Benim bildiğim, bu unvanın ilk kullanılışı, 1990’ların sonu bile değildir. Bu atamayı yaparken de tek doğrusu var; bilim ve liyakat, konuyu bilmediğini ama çok önemli olduğunu belirtip, bu konuda daha önce başarılı olmuş birine veriyor. Bize de sadece saygı duymak kalıyor.
Cumhuriyetin kuruluşu ile beraber de demiryolları konusuna ayrı bir önem verip, iki koldan hem yeni hatlar inşa edilerek hem de yabancıların elinde olan hatlar millileştirilerek çok hızlı yol alınmıştır.
HAVACILIK
Gelelim havacılık konusuna, Mustafa Kemal’in bu konuya verdiği önemi ve daha doğrusu önceliği merak etmişimdir. Bunun nedeni ile ilgili bilgiye, Osman Yalçın tarafından yazılan Türk Hava Harp Sanayii Tarihi* kitabında rastlıyoruz. Kitapta bu ilginin sebepleri çok güzel özetleniyor. İlk olarak 1910 yılında Fransa’da katıldığı Picardie Manevrası, onda bu ufku açmış gözüküyor. Genç bir Kurmay Yüzbaşı iken katıldığı bu gezi aynı zamanda ilk yurtdışı temasıdır. Burada daha yeni gelişmeye başlayan havacılık endüstrisini yakında tanımış, bu ilk tanışma askeri havacılık ağırlık olsa da devamında havacılık konusunda çok önemli çalışmaları başlatmıştır. Yine aynı kitaptan alıntı ile havacılık için başlattığı çalışmaları 5 ana başlıkta toplayabiliriz.
- Türk Hava Kuvvetlerinin devamlı olarak modern ekipman ile donatılması,
- Bu amaçla kurulan Kayseri uçak fabrikası
- Türk Tayyare Cemiyeti’nin kurulması (Türk Hava Kurumu)
- Türkkuşu’nun kuruluşu
- Türk Sivil Havacılık teşkilatının kurulması
Bu kurumlar ve örgütler kullanılan araçların sadece temini için değil aynı zamanda üretimi ve kullanımının en yüksek seviyede yapılması için kurgulanmıştır.
Bu konu çok uzun, sizlerden de katkı var ise beklerim, sağlıklı ve mutlu günler …
* Türk Hava Harp Sanayii Tarihi – Osman YALÇIN- Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları- 2. Baskı / Nisan 2016