Özellikle Avrupa’ya girişin, pasaportunu gösterip sağlandığı dönemleri de yaşadığım için bugünler daha çok ağrıma gidiyor. Nedir vize? “Potansiyel olarak seni ‘şüpheli’ olarak görüyorum. Ülkeme elini kolunu sallayarak girmemen için elimden geleni yapacağım” demektir. Kendi kendine yetebilecek rezervlere sahip bir ülke olmamıza karşın, gücü halka değil de, ceplerine kanalize eden yönetim zihniyeti; çok partili dönemin başından ikibinli yıllara kadar, ülkeyi fakirleştirdiği gibi, vatandaşını da itibarsızlaştırmıştır. Bunun sonucu olarak da, ne kadar çok yetkinliğe sahip olursanız olun, yalnızca pasaportunuzda TC yazdığı için bir zamanlar egemenliğiniz altındaki ülkelere bile bedelini ödemeden giremiyorsunuz. Canımdan çok sevdiğim bir ülkede yaşıyor ve 30 yıldır sadece gazetecilik mesleğiyle geçimimi sağlıyorum. Ülkenin ilk ekonomi gazetesi DÜNYA’daki günlerimde, AP milletvekilleri, konsoloslar ve bürokratların da katıldığı; ortak paydası Avrupa Birliği olan birçok toplantıda aktif olarak yer aldım. Hemen hemen her şehrine birkaç kez gittiğim, ama hala bana ancak 1 aylık vizeyi reva gören Almanya’nın da, son 20 yıldaki konsoloslarıyla, İstanbulumuzdaki muhteşem binalarında defalarca biraraya geldim. Şimdiki adıyla ‘sürekli’ eskilerin deyimiyle ‘basın şeref kartı’ sahibiyim. Ama, ısrarla uzun bir tarih talep etmeme karşın, hala 1 aylık vizeye layık görülebildim. YİNE BELGE, YİNE PARA VE YİNE ANAMIZIN NİKAHINI SORACAKLAR 1 aylık vizem 4 Mart’ta doluyor. Ama, sık sık yurtdışına çıkmayı da gerektiren bir iş yapıyorum. Vizem dolduktan bir hafta sonra, bu kez orijini de Alman olan bir kuruluş, Mercedes’in dünya lansmanı için Almanya’nın Würth şehrine davetliyim. Ve işkence yine başlıyor. 10 gün önce büyükçe bir zarfta topladığım belgeleri edinebilmek için yine birkaç günlük mesai harcamak zorunda kalacağım. Bazı güncel belgeleri alabilmek ve aslını ibraz edebilmek adına yine paralar ödeyeceğim. Yine şirketimin tüm hesap akışını sevgili Alman dostlarımla paylaşacağım. Bu kez, beni davet eden şirket, adıma sigorta ve vize ücretini Alman Konsolosluğu’nun kasasına ödemek zorunda kalacak. MÜTEKABİLİYET NİYE VAR? Devletler hukukunda sana ne şekilde davranılırsa, aynı şekilde karşılık alacağının açılımıdır mütekabiliyet. Filmlerde sık sık karşılaşırız: Oyuncu, zorda kalınca ‘Ben Amerikan vatandaşıyım’ der. Demek istiyordur ki, bana dokunursanız yanarsınız. Bir İsrail askerine karşılık 1.000 Filistinli serbest bırakılır. 'Sizinkinin değeri bu, benimkinin değeri ise budur' diyordur aslında. Peki, biz bu itibarsız vatandaş kimliğini hak ediyor muyuz? Yine bir basın organizasyonuyla Brezilya’ya gitmiştim. Brezilya, son 5 yılda vizeyi kaldıranları saymazsak o dönemde Türk vatandaşlarını vizesiz kabul eden nadir ülkelerdendi. Elimi kolumu sallaya sallaya girmiştim bu güzel ülkeye. Fakat o ne! Amerikalılar benim kadar rahat olamıyorlardı. Bütün ABD’liler ayrı bir bölüme alınıyor ve didik didik aranıyorlardı. İçimi hınzır bir sevinç kapladığını itiraf etmeliyim. Sonradan öğreniyorum ki, meğer New York Havaalanı’nda görevli bir Brezilyalı pilotu aramak gafletinde bulunmuş işgüzar ABD polisi. O günden beri de büyük ülke olmanın gereği ‘mütekabiliyet’ girmiş devreye… Ülkelerin korunma refleksleri anlaşılır bir şeydir. Vatandaşına, ekonomisine zarar verebilecek oluşumların önüne geçmeye çalışmayı anlarım. Ama, artık bize hak etmediğimiz gibi davrananlara aynı şekilde karşılık vereceğimiz günleri görmek istiyorum. Selçuk ONUR
Bir millet VİZE ile aşağılanıyor
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.