Bin 200 tonluk çelikten oluşan ve dünyanın en büyük 100 süper yatından biri olan 67 metrelik PHEROUSA’dan söz ediyoruz. Rus bir işadamı tarafından inşasına başlanan PHEROUSA, daha sonra şirketin iflas etmesiyle birlikte 2006 yılından beri Pırlant’ın çekek alanında -tabiri caizse- yatıyor.
Süper yat yaklaşık 9 yıl önce yediemin aracılığıyla Pırlant Tersanesi’nin hangarına çekiliyor. Tekne, ilk etapta uzunca bir süre tersanede ‘misafir’ olarak kalıyor. Tabi, bu arada da talipleri çıkıyor ancak PHEROUSA’yı yaptıran işadamı iflas ettiği için herhangi bir satış yasal olarak gerçekleştirilemiyor.
Tersanenin sahibi Cavit Pırlant, yıllarca kaptanlık yapmış bir kişi olarak; böylesine güzel bir teknenin; bürokrasinin ve bankaların elinde hiç olmasını istemiyor vE aradan geçen 9 yıl boyunca tekneye gözü gibi bakarak herhangi bir parçasının orijinalliğinin bozulmasını engelliyor. Bir nevi PHEROUSA’nın hamiliğini üstleniyor.
Teknenin mülkiyet sorunu ve akıbeti tam bir açmaza girmiş durumda. Tersane yönetimi, gerekirse PHEROUSA’yı devretmeye hazır. Ancak öncelikle yaklaşık 5 milyon dolar tutarındaki hangar masraflarının ödemesi gerekiyor. “Tersanemizin en büyük gelir kaynaklarından biri çekek alanları ve hangarlar. Dolayısıyla 67 metrelik bir teknenin 9 yıldır bizim hangarımızı işgal etmesi, ekonomik anlamda omuzlarımıza ciddi bir yük bindiriyor” diyen Pırlant Tersanesi Genel Müdürü Emine Ergüder, bürokrasi ve mülkiyet tartışmaları yüzünden dünyanın en büyük 100 süper yatından biri olan PHEROUSA’nın hangarda çürümeye terk edildiğini söylüyor.
Ergüder, öncelikle bu mülkiyet sorunun çözülmesi gerektiği konusunda ısrarcı: “Böylesine uzun ve dolambaçlı bir bürokratik süreç, dolaylı yoldan tekneye de zarar veriyor. Bir makinenin garantisi 5 yıldır. Dolayısıyla daha kutusundan çıkmayan makinelerin garanti süreleri zaman aşımına uğruyor. İşin maddi kısmı bir yana, böylesine heybetli ve şık bir süper yatın zamanla çürümeye terk edilmesi fikri ne benim, ne de tersanemizin sahibi Cavit Bey’in içine siniyor.”
CAVİT PIRLANT, TERSANEYİ İŞLETEBİLMEK ADINA 17 EVİNDEN OLDU
Emine Ergüder, teknenin hikayesini de şu sözlerle aktarıyor: “Rus tekne sahibi, Türkiye’de inşasını yapacakları mühendisleri buluyor. Bu teknenin yüzde 1’ini de inşayı yapacak mühendislere vermek üzere anlaşmışlar. İki yıla yakın hiçbir sorun olmadan işler yürümüş. Fakat sonra, Rus şirketten para gelmemeye başlayınca, bir tökezleme yaşanıyor. Cavit Bey, işe ticari olarak bakmadığı için bir denizcinin davranacağı etik ve incelikte bulunarak o insanların paralarını dahi ödüyor. Oradaki tökezlemeyle birlikte Cavit Bey’in buradaki borçları yükselmeye başlıyor. Evler birer birer satılmaya başlıyor. Çünkü bu hangar, içindeki ekipmanlarıyla birlikte tersanenin en büyük hangarı. Fakat içerde yapımı duran bir tekne olduğu için yeni bir tekne siparişi de alınamıyor. 8 yıldan bu yana da bununla ilgili hiçbir şey yapılmıyor. Ara ara banka geliyordu, anlaşmak üzereydik. Fakat ‘ya bu tekne satılmazsa’ demeye başladılar. Bu tekneye gelen müşteriler de vardı. Cavit Bey de satış konusunda bankaya yardımcı olunacağı taahhüdü verdi. Hiçbir müşteri, böyle bir tekne için bankaya gidip anlaşmaz. Bir satış olacaksa, onun yeri tersanedir. Bu teknenin hikayesi yayıldığı için de herkes bu tersaneden çıkacağını biliyor. Duyumlarımıza göre bankadan üst düzey bir yetkili bu teknenin hiç müşterisi olmadığını söylemiş. Fakat sadece 1.5 yıllık sürede 7 müşteriyle görüşüldüğünü ben biliyorum. Hepsi de bankayla bizim aramızdaki problemden dolayı alıma soğuk baktılar. Çünkü, bankanın bu konuda tuzu kuru ve tahammül düzeyi daha yüksek.
“TEKNE BANKANINSA, KİRAMIZI DA BANKA ÖDEMELİ”
Biz bankaya daha yakın ve sıcak durmak istedik. Çünkü, orada karşılaşacağımız problemleri de beraber aşma konusunda daha dürüst davrandık. Banka, her süreçte aralıklarla bize geldi. Bu tekne buradan çıkmadığı sürece zarara uğruyoruz. Kiralarımızı alamadığımız gibi yapılan işlerden de mahrum oluyoruz. Bu hangar gerek bakım onarım, gerekse de yeni inşa yatlar için çok büyük avantajlar sağlıyordu. Mağduriyetimiz bir türlü giderilemeyince, biz de kendi adımıza hukuki işlemlere giriştik. Çünkü, biz bankaya bu süreçten sonraki kiraları vermeye başlayın dedik. Bu tekne bankanınsa, buradaki kirayı ödemekle yükümlü olan da bankadır. Burada yalnızca bir mağdur var o da biziz. Banka diyor ki, benim bu teknede hakkım var. Biz de diyoruz ki, bizim de bu teknede hakkımız var ve hakkımızı alamadığımız gibi, sürekli işgal edilmiş bir yerimiz var. Biz bu zararla ilgili uçuk fiyatlar da çıkarmadık. Bunun bir maliyeti vardır, onu istiyoruz. Ne kadar süre geçtiyse kirası hesaplanır ve verilir. Geçmişte çözemediğiniz bir hukuksal süreç var ise, şubattan bu yana olan kiranın bedelini verin. Banka, bunu çözmüş olsaydı, bu tersanenin bütün sıkıntıları giderilmişti.”
PIRLANT HANGARLARI ESKİDEN OLDUĞU GİBİ ARTIK YİNE DOLUYOR
Pırlant Tersanesi, bir yandan sorunlarla boğuşsa bile, hızla eski şaşalı günlerine dönüyor. Bir süre önce Türkmenistan’a gittiklerini ifade eden Pırlant Tersanesi Genel Müdürü Emine Ergüder, burada 45 metre boyunda, 14 metre genişliğinde bir balıkçı teknesi sipariş aldıklarını kaydederek, “Yaklaşık 5.5 milyon Euro’ya mal olacak tekne tamamiyle bizim dizaynımızda ve anahtar teslimi yapılacak. Bizden avlanacakları yeni bir balıkçı teknesi istiyorlar. Daha önceki sistemleriyle şimdi yapacakları tekne arasında çok fark var. Tuttukları balığı daha teknenin içindeyken şoklayabilecekler. Balığı şokladıktan sonra kendi ambarlarında, son pazara kadar muhafaza edip, satışını sağlayacaklar. Bu hem tersanemize yeni bir hareket katacak. Hem de Türkmenistan’da ilk kez böyle bir model oluşturulmuş olacak” diye konuştu.
Ergüder, tersanenin diğer hangarlarındaki işleri de şöyle sıraladı: “Kale Kilit’in teknesini yapıyoruz. Sefer Yıldırım’ın üstlendiği bir teknedir. Bizde yer olmadığı için Yalova’da kabuğu oluşturuldu, daha sonra bize geldi. Donanım ve üstyapı burada olacak. Yine içerde Bilal Kadayıfçı’nın teknesi bulunuyor. O da kabuk halinde buraya geldi. Onun yanında İsviçreli bir müşterimizin teknesini yapıyoruz, üzerinde helikopter pisti olan çok özel tasarım bir teknedir. Kupon tekneler yapıp satan Sami Tanman’ın bir teknesi var. Yani, Pırlant’ın üzerindeki ölü toprağını atıp, yeniden koşarak ilerlediğini söyleyebilirim.”
PIRLANT, ARTIK BİR AİLE ŞİRKETİ GİBİ DEĞİL, KURUM GİBİ YÖNETİLİYOR
Emine Ergüder, 1.5 yıl önce Genel Müdürlük görevine geldiğinde Pırlant Tersanesi, PHEROUSA teknesinin getirdiği sorunların yanı sıra, yönetim sorunlarıyla da boğuşuyormuş. Emine Ergüder, Pırlant’ın aile şirketinden bir kuruma dönüşmesini de şu sözlerle açıklıyor: “Burası daha önce bir aile şirketi olarak yönetiliyordu. Ve hep sanılmış ki, burada kazanılan paralar aileye ait. Halbuki durum böyle değil. Kazanılanlar, çekekten başlayarak işlerin dönmesi içindir. Önce saha, sonra idari kadro gelir. Önceki sistemde çekeğe para ayrılmadığı gibi, sahaya da dönmemiş. Ben bu tersaneye geldiğimde 100’ün üzerinde telefon çalardı. İşler hep dostluklarla yürütülmüş. Herkes, Cavit Bey’in zor durumda olduğunu sanıyormuş ve ödemeleri hatıra binaen erteliyorlarmış. Ama zorluktan değil, yanlış yönetimden yaşanmış sorunlar. Parası varken, parasızlığın içinde bulmuş kendini Cavit Bey. İnsanlar çalışıp, 1 daireye sahip olamazken sadece bir tekne yüzünden 17 dairenizi sattığınızı düşünün!
Artık hiçbir işi sözleşmesiz işletmeye sokmuyoruz. Bundan böyle eski düzen yok. Cavit Bey, hayatında hiçbir şeyi kapalı kapılar ardında konuşmaz. Burada artık hiçbir işlem yazı olmadan yapılmaz. Cavit Pırlant ismi bir markadır. Ben tekrar o ismin üzerindeki tozun silinmesi için çalışıyorum.
Ben bu şirketin genel müdürüyüm. Öyle bir ilişki vardı ki, burada işlerin yürümesi için ‘ağabey’ demek yeterliydi. Ben önce işçinin hakkını vermekten yanayım. Biz ne yersek, onlar da onu yer. Bu tersane zor günlerden geçerken de, çalışanlarımıza her türlü imkanı sağlamaya çalıştık. Cavit Pırlant’ın artık hak ettiğini almasını ve hak ettiği saygıyı görmesini istiyorum.”
Selçuk ONUR - MARİN&PORT MAGAZINE