Dünya global krizi atlatmaya çalışırken Türkiye girmediği bir krizin yaralarını sarmakla meşgul.
AB ülkelerinde yaşanan krizler ve ekonomik olarak çöken ülkelerin yanında ekonomisi kuvvetli ülkelerin de kemer sıkma politikalarına hız vermesi Türkiyeyi dar bir bogazın içine doğru sürüklüyor gibi gözüküyor.Son aylarda baktığımız istatiksel raporlarda ihracatımızın beklenen orandan daha düşük olduğunu görebiliriz. Fakat yapılan ithalatın artığıda bir gerçek bu gerçek maalesef cari açığımızada etkilemekten geri durmuyor.
Neden ithalatımız artarken ihracatımız yavaş bir seyir izlemekte, bunun sebeplerinden biride acaba ucuz hammadeyi stok maaliyetleri ile birlikte depomuzda tutmak ve uzun vadede yüksek karlar ile satmak mı?
Türkiyede gözden kaçan bir durumda yurtdışı firmalarının ülkemizdeki şirketlere gözünü dikmesi 2012 yılında bir çok firmanın yabancılara satışı gerçekleşti ve bir okadarda firmanın pazarlığı halen sürmekte, 2012 yılı Türkiyede ki firmaların büyümesi için önemli bir yıl oldu.
Şöyle bir düşünelim deposunda hammadde olan bir firmanın biloncosu ile deposunda sıfır stok ile çalışan bir firmanın bilançosu aynı olur mu? Firma değerini belirleyen en büyük etken karlılıktan sonra stoklardaki malların biloncoya etkileri değil midir?
Firmasını satmaya çalışan bir yöneticinin bilonçoları şişkin göstermek için yüklü yaptığı alımlar ile depolarında tuttuğu ürünleri satın alacak şirkete karşı koz olarak kullanması ve firmanın değerini ikiye veya dörde katlaması acaba etik mi?Etik kelimesi sadece çalışanların davranışlarını içine alan bir kelime değildir. Patron ve yöneticilerin hatta şirket kültürünüde içine alan bir kelimedir.
Bir şirkette satın alma bölümü yöneticisi rakiplerinden pahalı olmasına rağmen arkadaşının şirketinden alım yapıyorsa şirketine karşı hiç etik bir davranış sergilemiyor, aynı şekilde patronda yanında çalışanlara piyasadaki ücretlerden daha aşağıda hatta asgari ücretle çalıştırıyorsa hiç etik bir davranışta bulunmuyor demektir.
Etik kelimesinin altında bir çok vaka örneklemesi yapabiliriz. Bir çok yönetici ve çalışan yaptıkları hareketi etik dışı olarak bile görmemektedirler onlar şirketlerine sadık ve şirket için en iyisini düşünen kişiler olduklarını iddia etmektedirler. Bu tarz yöneticiler yüzünden her yıl bir çok firma pazardaki paylarını rakiplerine kaptırmaktadırlar. Maske takmış yöneticiler gerçeklerle karşılaşmamak için en akıllı yolun saklanmak olduğunu kabul ederler. Yüzleşmelerden korktukları ve yaptıkları hamlelerin şirket için en doğrusu olduğunu düşündükleri için şirketin içinde bulunduğu durumu doğru analiz edemezler ve karşılarında ki büyük buzdağını göremedikleri içinde şirketin hızla suya gömülmesini izlemek durumunda kalırlar.
Ne iş yaparsak yapalım, ister şirket patronu ister şirket içinde çaycı olalım yapacağımız etik olmayan bir hareket ?kelebek etkisi? ile katlanarak büyüyecek ilk önce şirket içinde daha sonra müşterilerimizde ve en sonunda dünya üzerinde bir etkisi olacaktır.Unutmayalım ki her adım attığımızda dünya üzerinde izimizi bırakıyoruz.
İzimizin iyi veya kötü olacağına sadece bizler karar veririz. Her adım atmadan 2 kere düşünmeye başladığımızda o zaman hedeflerimize ulaşabiliriz.