Deniz Ticaret Odası, nihayet 3 kişinin öldüğü filika kazası ile ilgili açıklama yaptı. Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan, kazanın sebebinin eksik malzeme kullanılan Çin malı filika olduğunu söyledi. Talihsiz kaza, 11 Ağustos günü yaşanmış. DTO açıklaması ise, 11 Eylül’de yapıldı. O günü ve sonrasını hatırlayınız lütfen! Olayın geçtiği tersane üzerinden yine gemi inşa sanayii hedef alınmış. Ve necip Türk medyasının şamar oğlanına çevirdiği, konusunda dünyanın en büyük dördüncü sektörü, bir kez daha yıpratılmıştı. Halbuki şimdi biliyoruz, burada tersanenin hiçbir günahı yok. Söz konusu test, tersanede değil, mendirek dışında da yapılabilirmiş. O zaman da, medyamızın haberi verirken ‘vurun abalıya’ şehvetinden bir eser kalmayacakmış. Ama... Açıklama yapması gereken birileri ‘olay budur’ diyebilseymiş. Özellikle Gemi İnşa Sanayicileri Birliği’nin, hatta Deniz Ticaret Odası’nın bir kriz yönetimine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Oluşturulacak bu birimle, öncelikle bilgi dezenformasyonun önüne geçilebilir. Sayın Kalkavan “TMMOB raporu, 11 gün sonra açıklandı. Ama, daha birinci saatte menfi propagandalar başladı. Yaşananlar yargısız infazdır” diyor. Kesinlikle katılıyorum. Ancak, burada konunun uzmanı birilerinin devreye girip bunu önlemesi gerekmez mi? Türk medyasının her şeyi çok iyi bilme gibi bir meziyeti olduğunu hala öğrenemedik mi? Lütfen gene hafızanızı yoklayınız. Bu ülkenin en büyük birkaç gazetesinden biri sayılan Sabah, DTO Başkanı Metin Kalkavan’a atfen “Öldüren kafa” manşetiyle çıkmadı mı? Sayın Kalkavan’ın hukukî yoldan hakkını arayıp aramadığını bilmiyorum ama aynı toplantıyı izleyen biri olarak, insanların cımbızla ayıklanan cümlelerle haksız şekilde itham edilmesi beni çok rahatsız etmişti. Bu rahatsızlığımı da, “Sabah’ın sübjektif manşeti” başlıklı bir makaleyle duyurmuştum. Bu yazı nedeniyle de, Metin Kalkavan’ın avukatlığına mı soyunduğumu söyleyen sözüm ona meslektaşlarım çıkmıştı. Kendilerince haklıydılar. Ama, benim yazma nedenim kurumsal kişiliği korumaktan öte, mesleki refleksti. Çünkü, elma ile armutun toplamından ayvaya ulaşamazdınız. Fakat, o günkü oturumu izleyen muhabir arkadaşımız nasılsa ulaşmıştı. Ve aynı denizde yüzdüğünün bilincinde olan ben de, gerçekleri anlatmaya çalışmıştım sadece. Evet, naçizane her iki kurumun da kriz yönetimi kalkanına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Yıpratılmaların önüne geçebilecek en doğru çözüm bu. Adres vermek istemiyorum ama, geçtiğimiz aylarda bir yabancı kuruluş DTO üyelerine brifing vermişti. Dünyada oldukça yaygın olan kriz yönetiminde medya ilişkilerini anlattılar üyelere. Özellikle tanker kazalarındaki örneklerin çarpıcılığı herkesin dikkatini çekmişti. Söz konusu kuruluş, kaza ya da herhangi bir olay çıktığında devreye giriyor. Kurum adına tüm medya ilişkilerini onlar temin ediyorlar; böylece de, bilgi dezenformasyonunun önüne geçiliyordu. İki kurumumuz da, zaman zaman böyle bir birimin eksikliğini çekiyor bana göre. Tabii ki, öncelik modern şartlarda üretimdir. Ancak, her şeye rağmen de kaza olabilir. İşte o durumlarda yargısız infazlara set çekebilmeli kurumlar. Çünkü biz uzun süredir yükselenin yanına çıkmaya değil, onu da aşağı çekmeyi sever hale geldik. Koskoca kurumlara yol göstermeye çalışmanın haddim olmadığını tabi ki biliyorum. Ama, bu sektörden ekmek yiyen biri olarak da artık içim acıyor.