Benim gibi 1960’lı yılların başında doğmuş, İzmir Alsancak’ta hem limanı hem de tren garının bir bölümünü gören bir apartman katında büyümüş ve halen faaliyet gösteren Özel İtalyan Anaokulu’nda 1 yıl süreyle eğitim görmüş bir gemisever ve trenseverseniz, 1960’ların ortası ile 1970’lerin ortası arasındaki 10 yıla yakın zaman diliminde Pasaport semtinde kısa adı ADRIATICA olan bir İtalyan yolcu gemisi şirketinin tarihi bir binanın giriş katında faaliyet gösterdiğini belki anımsayabilirsiniz.
Söz konusu gemi acentası aklımda kaldığı kadarıyla, bugün de aktif durumdaki PTT Pasaport Şubesi’nden Konak yönüne doğru Atatürk Caddesi boyunca sol kaldırımda ilerlerken, o zamanki adıyla DENİZCİLİK BANKASI T.A.O.’na bağlı DENİZYOLLARI İŞLETMESİ’nin bilet satış ofisine gelmeden önce karşınıza çıkardı. O acentayı sıradan bir insanın bile unutması kolay değildi. Çünkü büyükçe bir vitrini andıran dış yüzünün tam ortasında en iri oyuncak vapurları bile gölgede bırakacak görkemli bir gemi maketi bulunur ve vitrinin bitip, bina duvarının devam ettiği üst bölümde de dikdörtgen şeklinde bordo renkli ışıklı bir levhanın üzerinde büyük sarı harflerle ADRIATICA sözcüğü yazardı. Belleğim bana eğer bir denizci şakası yapmıyorsa, o ince işçilik örneği zarif gemi maketinin pruva ve pupa tarafında büyük siyah harflerle kondurulmuş SAN MARCO kelimeleri göze çarpardı.
Hiç unutmam, ya babam ya da dedem ile sıkça yaptığım Alsancak turlarından birinde (sanırım 6-7 yaşlarındaydım) dayanamayıp, acentadan içeri hayli çekingen bir tavırla girip, banka veznesini andıran bir bölmenin gerisinde oturduğunu gördüğüm ilk görevliye vitrindeki o harika gemi maketinin satılık olup olmadığını sormuştum. Aldığım yanıt doğallıkla “hayır” olmasına karşın, ilgili görevli bana ADRIATICA şirketinin Türkçe birkaç broşürüyle şirketin filosuna ait 3 geminin birer kartpostalını vermişti. Kartpostallardan ilki vitrindeki gemi maketinin gerçeği olan M/S SAN MARCO’ya, diğeri onun ikiz kardeşi M/S SAN GIORGIO’ya ve sonuncusu da, uzun seneler sonra şirketin o dönemdeki “sancak gemisi” unvanına sahip olduğunu öğreneceğim S/S AUSONIA’ya aitti. Bu gemilerden SAN MARCO ve SAN GIORGIO’yu hiç unutmadım. Çünkü onları yaklaşık on yıl boyunca önce Pasaport’taki eski limanda, 1970 yılı sonundan itibaren de Alsancak’taki yeni yolcu limanında defalarca görmüştüm (DENİZYOLLARI İŞLETMESİ’nin o devirdeki efsane gemileri olan AKDENİZ, İSKENDERUN, İZMİR, MARMARA ve TRUVA ile birlikte). Sözünü ettiğim 2 İtalyan bandıralı geminin İstanbul-İzmir-Venedik hattında o yıllarda bir tür “sürat postası” gibi çalıştıkları bilgisini önce İzmir Liman Başkanlığı’nda görev yapan kıdemli römorkör kaptanı bir tanıdığımızdan, sonra da İtalyan Anaokulu’ndaki İtalyan kökenli bir öğretmenimden alacaktım. Hatta sempatik bir bayan olan öğretmenim hemen her fırsatta bana birkaç yıldır o 2 geminin adeta abonesi olduğunu ve onlarla yolculuğun verdiği derin iç huzurunu aktaracaktı.
ADRIATICA’nın “sancak gemisi”, güzeller güzeli AUSONIA’ya hiç yakından veya uzaktan bakmak kısmet olmadı. Çünkü kendisinin İstanbul ve Kuşadası’na uğradıktan sonra Birindisi üzerinden Venediğe dönüş yaptığını yine eski limanda görevli o kaptan tanıdığımızdan öğrenmiştim. 1970’lerin ortasından sonra ADRIATICA acentasının ve gemilerinin İzmir’i ve Türk kıyılarını terk edişlerinden, yolumun çocukluğumdaki kadar Atatürk Caddesi ve Alsancak Limanı’na düşmemesinden dolayı, hayli geç biçimde, bir kış akşamı Pasaport semtindeki şık bir balık lokantasının sahibi sayesinde haberim oldu. Tıpkı 1980’lerin bitimine doğru DENİZYOLLARI gemilerinin yapacağını İtalyan dostlarım daha önce yapmışlar ve benim gibi bir gemiseveri “Ege’nin İncisi”nde yalnız bırakıp gitmişlerdi. Ama ben tanıştığım tüm gemi ve tren kardeşlerim gibi onları da anılarımda hep canlı tuttum.
2000’li yıllarla birlikte “internet” denilen o devasa görsel kütüphane artık yürümeyi bırakıp koşmaya başladığında, arama motorlarına sıklıkla yazdığım sözcükler arasında ADRIATICA da vardı. İşte o zaman detaylı bir şekilde öğrendim ki, merkezi Venedik’te olan söz konusu gemicilik şirketi ta 1932 yılı ilkbaharında kurulmuştu ve tüm gemilerinin portakal rengi bacalarını süsleyen firuze rengine yakın o gizemli, göz alıcı logo da Venedik kentinin asırlardır bir tür koruyucu sembolü olan “San Marco Kanatlı Aslanı” idi. İnternetteki araştırmamı derinleştirince gördüm ki ADRIATICA zamanla sadece yolcu değil, filosuna eklediği çok sayıda Ro-Ro gemisiyle yük taşımacılığına da yönelmişti. Fakat aylar sonra karşıma çıkacak bir haber, bana bir vakitlerin İtalya-Eski Yugoslavya-Yunanistan-Mısır-Türkiye-Lübnan-İsrail arasında düzenli ve hızlı seferler yapabilen en alımlı yolcu gemisi filosuna sahip ADRIATICA’nın 2004 yılı sonbaharında bir başka İtalyan gemicilik şirketi olan TIRRENIA Grubu’nun bünyesine katıldığını bildirecekti. Varoluşumuzdaki “sonluluk” ilkesi bir kez daha kendini belli etmiş ve iddialı bayrağını ticari denizcilik sektörünün gönderlerinden birine çekmişti. Kısa süreli de olsa, nostalji-melankoli karışımı bir imbatın etkisinde kaldığımı saklamayacağım. Ama internetteki her araştırmamda bu köklü İtalyan gemicilik şirketine ait giderek artan sayıda broşür-fotoğraf-resim ile karşılaşmak beni hızla yaşadığım anın gerçekliğine geri döndürmüş ve aynen tarihi DENİZYOLLARI filomuz gibi, ADRIATICA türü bir “deniz kurdu”nu tanımaktan şiirsel bir kıvanç duymayı devamlı sürdürmüşümdür.