Türk otomotiv sektörünün gelişiminde büyük emeği olan bir dönem milletvekilliği de yapmış, Taşıt Araçları Yan Sanayi Derneği’nin (TAYSAD) duayen başkanlarından Arfesan A.Ş. ve Arpek A.Ş’nin Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ahmet Arkan ile sektör üzerine zevkle okuyacağınıza inandığımız bir söyleşi yaptık...
- Otomotiv, Türk ihracatının lokomotif sektörlerinin başında geliyor. Başka ülkelerde böyle stratejik sektörler ‘gözbebeği’ kabul edilerek koruma duvarlarıyla çevrilir ve önünün açılması için politikalar geliştirilir. Bizde durum ne? Otomotivin dününü ve bugününü karşılaştırır mısınız?
1997-2000 yıllarının verilerine baktığınız zaman ithalatın ihracatı karşılama oranı % 74. Şimdi ise gerçek rakam %55-56. Devlet %60 diye deklare ediyor ama altını da ihracattan sayıyor. Ne ihracatı bu? Türkiye'de 11 yılda 90 milyar dolar hayali ihracat, 40 milyar dolar da hayali ithalattan bahsediliyor, sadece altın değil yani. Tüm bunları iyi analiz etmek iyi okumak lazım.
Devlet, kolaya odaklandığı zaman sizi korumazlar. Bugün ÖTV için alınan bedeller dudak uçuklatacak cinsten. Bunu ithalatın üzerindeki ÖTV için değil, üretim için söylüyorum. Otomotiv üretiminde devlet yüzde 50 ortağımızdır. Hiçbir yatırımı yok %50 ortak. Direk ya da endirekt %50 devlete gidiyorsa, sanayi gelişmez. Rakamlara bakarsanız 1967-68-69 hatta 1975-76'lara kadar İspanya, Kore ve Türkiye aynı miktarlarda araç üretiyordu. Bugün Kore 3.5 milyona yakın araç üretiyor. Biz hala 1 milyonda debeleniyoruz. 1980’li yıllara geldiğimiz zaman koruma duvarlarının kalktığını, yan sanayinin kalite ve rekabet açısından geliştiğini görüyoruz. 1986 yılında Türk Otomotiv Yan Sanayisi’nin Frankfurt Auto Mechanica Fuarı’na katılımı ile ilk ihracat hareketi de başlamış oldu. 1990’lı yıllarda ise dış ticarette otomotivin ön plana çıkması yüksek yerli katma değer ve dış ticaret fazlasına şahit oluyoruz. Sektör ihracat şampiyonu ancak, dış ticaret dengesi giderek bozuluyor. Türkiye’de enerji fiyatları, para politikalarındaki dengesizlikler nedeniyle bu durum ne yazık ki yabancı yatırımcıyı korkutuyor.
Otomotiv sektöründe hareketin sisteme bağlandığı birinci jenerasyonuz biz. 1960’lı yıllardan bahsediyorum. İthalat sınırlıydı. Türkiye'de otomotiv yan sanayinin, 1964 yılında çıkarılan Montaj Sanayi Talimatı'nda 'ana sanayide yerli yüzde oranının artırılması mecburiyeti' vardı. Ne oluyordu üretim yapabilecek sanayiciler teşvik ediliyordu. Bir koruma vardı. Belki çok ucuz maliyetler olmuyordu ama zaten siz 2000 araç üretip ucuz maliyeti nasıl yakalayacaksınız. Bu süreçte üretim öğreniliyordu. Eğitilmiş oluyordunuz. Ticari araç üretiminde Yan sanayimizin gelişmişliği ile bugün gurur duymak gerekiyor.
KÜÇÜK TİCARİDE, TÜRKİYE’NİN YETENEKLERİ VAR
- Ama, bir yandan dünya çapındaki yabancı yatırımcılar ülkemize gelmeyi sürdürüyor, neden?
Özellikle küçük ticarilerde Türkiye'nin yetenekleri var. Onu dışarıda pazarlama açısından kendilerine bir şans yaratıyorlar. Ama temel hedefleri iç pazar. Sizde geliştiriyor ama siz de geliştirdiğini sizde üretmiyor. Otomotiv sektörü tümüyle dışarıya bağımlı. Ana üreticilerin yabancı ortakları, teknolojinin de pazarın da sahibi konumunda. Her şeyden önce onlar için, Türkiye’nin iç pazarı ve bazı ürünlerde de Türkiye’de ürettiklerinin dış pazarı önem taşıyor. Ana üreticiler, Türkiye içinde çözüm ortağı tedarikçi yaratmakta çok arzulu görünmüyor. En ucuza bulduğu yerden ithalatı tercih ediyor. Kimse onları dış ticaret dengesi ya da katma değer açısından sorgulamıyor.
- Yerli sanayinin gelişmesi için Ar-Ge’ye de önemli bütçeler ayırmak gerekiyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Çok sorgulanması gereken maddelerin başında Ar-Ge teşvikleri geliyor. Geçen gazetelerde Ar-Ge teşviklerindeki yolsuzluklardan bahsediyorlardı. Toplumsal ahlak şart. Sanayiciniz de, çalışanınız da, aydınınız da hak etmeyi öğrenecek. Biz de 'hak etmek' değil 'nasıl elde ederim' kavgası var. Örneğin, dış ticaret dengesi konusunda 99'da Sayın Bülent Ecevit'in davetiyle Ankara'ya Milletvekili olarak gittim. 'Ahmet bey, geleceksin. Rahşan da istiyor. Biz de istiyoruz. Size ihtiyacımız var' dediler. Orada dış ticaret dengesini devlet olarak 15 yıllık perspektifte tam dengeye getirme imkanının olabileceğini vurguladım. Her yıl için yüzde 1,5 iyileştirme hedefleyelim.%74-75 olan dış ticaret dengesi 15-20 yılda %100’e ulaşır. Toplayalım sanayiciyi koyalım karnesini önüne. Suçlu aramıyoruz ama bu ülkenin ekonomisini güçlendirecek model arıyoruz. Rahmetli Ecevit'in ekonomiyle arası hiçbir zaman çok iyi olmadı. Şöyle dinledi beni "Ahmet Bey bunlar bizim uğraşacağımız işler değil" dedi. Kim uğraşacak peki?
BABAYİĞİT ARIYOR, SONRA POLİSİNE NISSAN, BELEDİYENE HOLLANDA’DAN OTOBÜS ALIYORSUN
- Peki siyasi erk, yerli otomobil üretecek bir babayiğit arıyor. Sizce bulabilecekler mi?
Dünyada hiçbir üretim merkezinde yüzde 100 yerli araç olmaz. Bugün Almanya’da bu oran yüzde 80’lerde görülüyor. Türkiye’de tedarikçi kalitesi ve çeşitliliği yeterli ancak, ana firmaların motor, aktarma organları gibi önemli parçaları üretmeleri gerekiyor. Türkiye'de devletin yerli araç kullanma destekleme politikası yok. Bu iş babayiğit aramakla olmaz. Bugün binek araç dünyada 6 ayda bir model değiştiriyor. Gülerler buna... Sen hala polisine Nissan alıyorsun; belediyene Hollanda'dan otobüs alıyorsun. Nasıl olacak? Türkiye'de ilk defa 1929 Salı Pazarında araç üretilmiş. Günde 15 kamyon 55 otomobil üretiliyor ve ihraç ediliyordu. 1953'lerde Karayolları atölyelerinde greyder üretiliyordu. Fakat Menderes, 'Efendim Marshall Yardımı'ndan bize bunların hepsi geliyor, para vermeye gerek yok’ dedi. Sonra ne oldu? Willys'in ürettiği askeri jip alınmadığı için kapandı ve daha sonra da radyatör fabrikası oldu. Bunlar hep acı gerçekler.
DÜNYADAKİ ANA TEDARİKÇİ SAYISI 25’E KADAR DÜŞECEK
- Siz, fren körüğü üretiminde dünyanın önde gelen firmaları arasında sayılıyorsunuz. Bir tedarikçi olarak sorunlarınız nedir?
Otomotivde her şey giderek değişiyor. 1997 yılında Avrupa Otomotiv Yan Sanayicileri Derneği CLEPA'nın bir konferansına davetliydim. O dönem AB’li yan sanayiciler isyan ediyor. 'Japonlar arabalarını burada üretiyor ama bizden yeteri kadar mal almıyorlar, almak istemiyorlar' diye. Japonlar da, 'Bakın Bosch'tan alıyorum. Ben nerede üretim yapıyorsam Bosch da geliyor orada tesis kuruyor. Ben niye buraya geleyim' diyor. ve giderek dünyada olay değişecek diyor. Dünya, her firmanın 25 ana tedarikçisinin kalacağı bir döneme doğru gidiyor. Bunların her biri aracın bir sistemini üretecek. Mesela ön panel birinin işi olacak. Direksiyonuyla göstergesiyle her şeyiyle üretecek, aracın gövdesine monte edilecek. Bütün aydınlatma bir firmadan gelecek. Diğer tedarikçiler 25 ana tedarikçinin alt firması olacak deniliyordu. Evet, olması gereken sistem bu, oraya doğru da hızla gidiliyor.
Bir başka düşüncede de geliştirme işi artık tedarikçiye bırakılıyor. Eskiden firma bir resim verirdi ‘Bu resme göre bu parçayı istiyorum senden. Şu testlerden de geçecek' derdi. Bugün resim vermiyorlar. Bugün diyorlar ki 'şu kuvveti verecek bir fren körüğüne ihtiyacım var. Kullanacağım hava basıncı bu, hacim bu; yani şimdi kriterler var. Dizaynı siz yapıyorsunuz, testleri yapıyorsunuz.
Ben fabrikamdaki AR-GE odamızın dahi şifresini bilmiyorum. Bilen kişi sayısı çok az. Orası test odası. Çünkü orada patenti alınacak ürünler var. Ürünler ancak patenti aldıktan sonra deklare ediliyor. Biz bir Türk firmasıyız ve artık bu noktaya geldik. Japon bu noktaya 40 sene önce gelmiş. Alman 50 yıl önce bu noktadaymış. Bugün firmalar bir Alman firması yerine seni tercih ediyorum diyebiliyor.
GLOBAL KAMYON ÜRETCİLERİNİN ÇÖZÜM ORTAĞI KONUMUNA GELDİK
- Tercih edilme sebeplerini paylaşabilir misiniz?
Ticari araçlardaki en kritik parçalardan biri olan havalı fren körüğünü üretiyoruz. Dünyanın en büyük otomotiv üreticilerinden biri onca firmanın arasından sizi seçiyor. 14 yıl boyunca kapılarını çalıyorum numune götürüyorum. Numuneyi ölçüyorlar, ölçmüyorlar ama bir gün o numuneyi ölçtüler; ‘bu Türkiye'de yapılamaz’ diyen adam çıktı geldi. Firmamızı geldi gezdi. Bizi tanıdı. İtiraf etti: 'sizin numuneleri ölçmüyorduk' dedi. Firmayı gezerken 3 noktada çalışanlara 'Bu firma kimin diye sormuş' 3 kişiden de aldığı cevap 'BİZİM' olmuş. İşte, 'Bugün Alman toplumunda bu kalmadı. Ama Almanya'yı Almanya yapan ‘bizim’ diyen bu anlayıştı' diye açıkladı. Şimdi emekli, çok iyi bir dostluğumuz var. Ben bunları yaşayarak geldim. Bu Türkiye'nin gururudur.
2023 HEDEFLERİNDEKİ RAKAMLAR GAYRİ CİDDİ
- Bu yıl ihracat performansı, iç satışlarda beklenen durgunluğa çare olur mu?
İhracat performansı hamasi sözlerle arttırılmaz. 2023 hedefleri diye telaffuz edilen rakamlar gayri ciddi. İhracatın içinde katma değer aranmalı. Bugünkü yapıda ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 60 ise Siz 500 milyar dolar ihracat yapacaksanız, yaklaşık 850 milyar dolar ithalat yapacaksınız. Nasıl olacak bu? İhracat pazarlarında da üretim açısından gözle görünür bir büyüme yok. Bizleri en çok dengesiz para politikaları yoruyor. Tabi yüksek katma değer yaratmayan ithal ağırlıklı üretim yapan firmalar baskı altında ki kurdan memnun. Biz yüksek katma değer yaratıyoruz. Devlet dış ticarette testiyi kıran ile suyu taşıyanı ayırt etmeli.
- Türk Otomotiv sektöründeki fuarların ihracata etkisi konusunda ne söylersiniz?
Biz artık Türkiye içindeki fuarlara katılmıyoruz. Fuar enflasyonu yaşanıyor. Türkiye'ye yan sanayi fuarlarının en önemlisi olan Automechanika'nın gelmesine öncülük yaptım. Gelinen noktada otomotiv fuarları aftermarket odaklı. Bunun sonucunda kalite kıyaslaması yerini fiyat kıyaslamasına bıraktı. Türkiye’deki fuarları ziyaret eden alıcılar senden bir fiyat alıyor Çinlinin fiyatıyla seni bir Türk firması olarak mukayese ediyor o parçaları da takamıyor. Ama senden o paraya almaya çalışıyor. Kalkıyor Avrupa'dan alıyor. Aksadığı zaman da mecburen bu sefer tekrar sana dönüyor. Müşteriye küsememek gerekiyor kalite farklarını öne çıkartarak. Öte yandan bir de sektörde yaşanan bir ödül enflasyonu var. İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu üyesiydim. ‘Şu ihracat ödüllerine bir kriter getirin. İhracat ödülü vereceğiniz firmanın dönüp ithalatına da bakın’ dedim. İthalatı ihracatın üstündeyse sen adama niye ödül veriyorsun? Ödüllendirilmesi gereken, ihracatın dış ticaret dengesindeki artının önünde olması. ödüllendirilmesi gereken o. Yoksa 3 milyar dolar yaptı, ama 3,5 milyar dolar da ithalat yaptı bu çok da enteresan değil.
Maydanoz satan adam
Çıkışta bir heykel dikkatimizi çekiyor. Sorduğumuz Ahmet Bey, bu küçük adamın hikayesini de şöyle dile getiriyor: “Ermeni asıllı bir vatandaşımızdı Agop. Beşiktaş pazarında maydanoz satıyor. Hayatı boyunca ezilmiş bir insan, ama asil. Yakın dostum heykeltraş Haluk Tezonar bunu görüyor, heykelini yapıyor. Sanatta insan odaklı yapılanları çok seviyorum. Şu insan mutlaka çok değerli çok kıymetli, dilencilik yapmıyor, maydanoz satıyor, hakederek yaşamını sürdürmeye çalışıyor....”
Selçuk ONUR- LOJİSTİK EKİPMANLAR DERGİSİ