Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun geçtiğimiz gün Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten aldığı bilgiler sonrası yaptığı kısa açıklamada kiralamadan kaynaklı ek maliyet için kapsamlı bir tedbir düşündüklerini söylemesinin ardından gözler, kiralama giderlerinin ulaştığı boyutlara çevrildi.
Maliye Bakanlığı’nın verileriyse taşıt kiralama giderleri başta olmak üzere bu gider kalemlerinin ulaştığı boyutları gözler önüne serdi. 2010 yılı Ocak-Ağustos döneminde 260,9 milyon lira olarak açıklanan kiraların genel bütçe giderleri içindeki yeri, bu yılın aynı döneminde 467,3 milyon liraya yükseldi. Bu tablo içerisinde en çok dikkat çeken kalem ise son dönemin tartışmalı gider kalemleri arasında yer alan taşıt kiralama giderleri oldu. Bu kira kalemi 2010 yılı Ocak-Ağustos döneminde 39,4 milyon lira olarak gerçekleşirken, bu yılın aynı döneminde 171,6 milyon liraya yükseldi. 2010 yılının Ocak-Ağustos dönemini kapsayan 8 aylık dönem ile 2014 yılının aynı dönemi kıyaslandığında kiralama giderleri toplamı yüzde 79 artarken, taşıt kiralama giderlerindeki artış yüzde 336’yı buldu.
Konuyu Zaman’a değerlendiren Turgut Özal Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Ramazan Taş, bütçe harcamaları sınıflandırıldığı zaman en büyük harcamanın mal ve hizmet alımında gerçekleştiğini belirtti. “Eskiden en büyük harcama, personel giderleriydi. Ama kamuda taşeronlaştırma yaygınlaşınca personel giderleri giderek azalıyor. Bu kez en büyük giderler hizmet ve mal alımı olarak, kamu ihaleleri yoluyla yapılan alımlar oldu.” dedi. Burada iki unsur olduğunu, bunlardan birinin yemek, servis ve taşıt kiralama gibi hizmet alımları olduğunu aktaran Taş, devletin artık taşıt veya binayı almak yerine kiralamaya başladığını aktardı. Taş, “Taşıt kiralamaları, hizmet kiraları genellikle doğrudan temin yoluyla yapılıyor. Doğrudan temin bir ihale usulü değil.” dedi. Kamu İhale Kanunu’na göre üç tane ihale usulü olduğunun altını çizdi. Doğrudan teminin istisnai bir durum olduğunu ancak son dönemlerde genel kural haline geldiğine temas eden Doç. Dr. Taş, “Doğrudan temin rutin işlerin aksamaması amacıyla küçük rakamlı şeyler için getirilmiş bir düzenleme aslında. Ama şimdi ihaleler bölünerek, diyelim ki tek seferde ihaleye almak yerine 12 seferde ihale yapıp, bölerek İhale Kanunu’nda boşluk oluşturmuş oluyor. Halbuki Kamu İhale Kanunu’nda bununla ilgili açık hüküm var. ‘İhaleler parçalara ayrılarak ihale edilemez’ diye. Bir suçtur. Ama son dönemlerde eşik değeri aşmasın diye ihaleler bölünerek daha çok doğrudan temin yoluyla işlemler yapılıyor. Bu da israfa yol açıyor. Rekabet oluşmadığı için ahbap-çavuş kapitalizmi dediğimiz çok yüksek fiyatlardan kiralamalar, hizmet alımları gerçekleşiyor.” ifadelerini kullandı.
‘Nasılsa denetim yok’ diye herkes doğrudan temin ediyor
Denetimsizlik, kamu alımlarını artırıyor. Konuyla ilgili Doç. Dr. Ramazan Taş’ın değerlendirmesi şöyle: “Özellikle kamu ihalelerinin bölünerek yapılmaları çok ciddi denetlenmeli. Şu anda devlet bütçesindeki temel sorun denetimsizlik. Sayıştay iş yapamıyor. Sayıştay’ın denetim raporları ne kamuoyuna ilan ediliyor ne Meclis’e getiriliyor. Toplulaştırılmış makro denetimler sadece kamuoyuna yansıyor. Birebir işletme-kurum bazındaki denetimler kamuoyuna açılmıyor. Denetimin yapılmaması demek yozlaşma, suiistimal ve verimsizlik demektir. Bence en etkili çözüm Sayıştay’ın önündeki engellerin kaldırılması ve Sayıştay’a performans denetimi yetkisinin verilmesidir. ”
Koray TEKİN -ZAMAN