Özellikle yurtiçi taşımacılık yapan firmalarımızın haziran ayında yürürlüğe girecek ‘dijital takograf mecburiyeti’ne çok da hazırlıklı olduğunu düşünmüyorum. Oysa, sektörü öyle zor günler bekliyor ki… Avrupa’da dijital takograf zorunlu kılındığı andan itibaren nakliye maliyetleri yüzde 15-20 oranında artmış. Biz de aynı süreçten, üstelik biraz daha zorlu geçeceğiz. Sürücülerimiz eskiden 14 saat çalışabiliyorsa, artık 9 saatte durmak zorunda. 11 saatte hedefe ulaşıyordur ama bundan böyle 9 saat mecburiyeti nedeniyle ertesi günü beklemek mecburiyetindeler. Kanunen 4.5 saat sürmesi, 45 dakika mola vermesi ve yine 4.5 saat sürerek mesaisini tamamlaması gerekiyor. Ardından 12 saat dinlendikten sonra aracın başına yeniden oturabilir. Ya ona başka bir şoför gönderip maliyetine katlanacaksın ya da ‘git sabahleyin gel’ diyeceksin. Bu durum, bir anda ek sürücü masrafları anlamına gelecek. Eğer bir yanlışı birkaç kez yapar ve yakalanmazsanız yanıma kar kaldı diye sakın düşünmeyin! Çünkü, 9-10 ay ceza yememek de bu işten yırttınız anlamına gelmiyor. 11. ayda yapılan bir kontrolde toptan bir ceza gelip ocağınıza incir ağacı dikebilir. Özellikle yıllardır dijital takograf kullanan uluslararası nakliyecilerimizin aletin üzerine mıknatıs koyma gibi yöntemlere başvurduğu kulağımıza geliyor. Bütün bunlar, tarife dışı engellerin yanı sıra, bir de en büyük avantajları olan hızın ellerinden alınması nedeniyle yapılıyor. Artık ‘gitmiyorum’ demek zorundalar. Yurtdışından buraya gel 3 bin Euro’ya, buradan yurtdışına git 2 bin Euro’ya neden? Çünkü, o gitmezse öbürü gidecek, tüm maliyetlere katlanıp, bağırlarına taş basıp yola koyuluyorlar. Halbuki uzun vadede ayaklarına sıktıklarının farkında değiller. ADR standartlarına, Euro normlarına uymak için maliyetlere katlanacaksın, ama bunu navluna yansıtamayacaksın. Nereye kadar dayanabilirsin? İşte takoya mıknatıs, 10 numara yağ gibi arkadan dolanma refleksleri yalnız ve yalnızca bu nedenle kullanılıyor. ARAÇ LOJİSTİKÇİLERİNİ NASIL BİR YIL BEKLİYOR? Ekonomideki belirsizlik ve yüksek seyreden kurlar ve otomobil kredilerine getirilen kısıtlama nedeniyle azalan talep, araç taşıma işinde de daralmayı beraberinde getirdi. Otomotiv sektörü içerisinde, ekonomik dalgalanmalardan en çok etkilenen sektör, araç lojistiği yapan firmalar olmuştur. Sektörde olası talep azalması ile daralan iş hacmi sebebiyle sadece araç taşıma işinde kullanılan oto taşıyıcı treylerin oluşturduğu atıl kapasite ve sabit işletme maliyetlerini göğüslemek ve olumsuzluklara katlanmak zorunda kalmışlardır. Öte yandan, bir de Türk otomotiv üretim merkezinin tam ortasında yer alan ve yalnızca araç taşımak için dizayn edilen bir ihtisas limanımızın başına gelenler var. AUTOPORT, Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nün kendisine verdiği 49 yıllık kullanım iznine bağlı olarak 2007 yılında faaliyetlerine başladı. Autoport kurulduktan sonra Milli Emlak’ın yapmış olduğu tahsis işlemine karşı bölgedeki çok küçük bir alan sahibinin talebinin ertesinde gelişen bir takım davalar sonucunda 49 yıllığına verilen kullanım izni Danıştay 13. Dairesi tarafından iptal edildi ve tahliye gündeme geldi. Şöyle bir bakalım: Liman burada kuralına uygun davranmış, Türkiye’nin dış ticaretine önemli katkısı olan bir yatırım yapmış, bölgede istihdam yaratmıştır. Kimler kaybetmiştir? Hemen yanı başındaki bir ihtisas limanından yararlanamayan otomotiv sektörü; düzenli bir vergi gelirinden olan devlet; daha rekabetçi koşullarda ihracat yapması engellenen ihracatçı. Sonuç: Yukarıda saydıklarımın tamamı, Milli Emlak’in verdiği 49 yıllık kullanma izninin mağdurudurlar. Madem ortada yanlış giden bir şeyler vardır 50 milyon doların sokağa atılmasının sorumluları kim? Başta, kamu zararı yaşayan devletimiz olmak üzere, konunun tüm muhatapları bu sorunun yanıtını bilmek zorundadır. Saygılarımla.