Bu isim birçoğunuza yabancı gelebilir. Ancak, özellikle İstanbullular kendilerine pırıl pırıl gemilerde yolculuk imkanı sağlayan; beklemenin işkence olmaktan çıktığı güvenli iskelelere kavuşturan bu kişiyi hafızalarının bir yerine kazımalıdır. Türkiye Denizcilik İşletmelerinden (TDİ) 2005 yılının nisan ayında 84 gemi, 56 iskele 698 de personel devralarak yola çıktı İDO Genel Müdürü Dr. Ahmet Paksoy. Kucağında 12 yıldır yatırım yapılmayan bir kurum duruyordu. Önce her zamanki gibi istemezük nidaları yükseldi. (Bunu yazarken, özellikle altını çizmek isterim ki, ben de özelleştirme yanlısı değilim. Devletin güçlü kalmasıdır esas olan. Erdemir, Telekom gibi stratejik kuruluşların özelleşmesi kesinlikle doğru değildi. Ancak peşkeş çekmeden, kamu yararı gözetilerek yapılan İDO'daki yetki devri gibi doğru projeleri de destekliyorum.) Türkiye Denizciler Sendikasının öncülüğünde eylemler yapıldı. Denizde çalışmanın ciddi bir iş olduğu, acemi kaptanlar nedeniyle gelecek günlerin kazalara gebe olduğu söylendi. İLK AŞAMA Ama, hiç de söylendiği gibi olmadı yaşananlar. Önce, artık yüzmeye takati kalmamış vapurlar aşamalı olarak seferden alındı ve restore edildi. İş göremez olanlar müze, sergi olarak değerlendirildi. İskeleler birer birer onarılmaya başlandı; personelin kıyafetleri ve anlayışları değişti. Artık, vapurlarda kazıklanma kaygısı olmadan her şeyi ucuza temin edebilir hale geldi vatandaş. Sonra alışık olmadığımız şeyler yaşanmaya başladı. Bir kurum, halkın kullanacağı bir araç alacaktı ve ona fikrini soruyordu. Vapurunu kendi seçti İstanbullu İDO personeli de, farklılıklarla tanışmıştı. Bir genel müdür çıkıp, Bana proje üretin, hayal gücünüzü çalıştırın, her ay en iyi projeye çeyrek altın vaadinde bulunuyordu. Martıların asitli dışkılarıyla zarar gören vapur güvertelerini, nispeten kurtaran proje de bir çalışanın fikriydi. Deneyimlerini hayal gücüyle birleştiren personel, teybe aldığı şahin sesini yüksek volümde martılara dinleterek, onların vapurlara yaklaşmasının engellenebileceğini keşfetmişti. KÜRESEL BAŞARILAR İDO, her icraatiyle farklı işlere imza atıyordu. 2007 yılında dünyanın en büyük ve en hızlısı diye nitelendirilebilecek feribotlar, daha sonra da deniz otobüsleri İDO filosuna katıldı. Jeton satışı otomasyona geçti. Biletler internetten temin edilebilir hale geldi. Mil sistemleri ile bedava seyahatin önü açıldı. İDO, yapılan yatırımlarla 5 yılda dünyanın en fazla yolcu taşıyan işletmesi konumuna geldi. Dr. Ahmet Paksoy, 25 ülkenin temsil edildiği, denizcilik işletmelerini çatısı altında toplayan tek örgüt olan Uluslararası Feribot İşletmecileri Birliği (INTERFERRY) başkanlığına seçildi. Interferry, 30 yılı aşan tarihinde ilk kez bir Türkü oybirliğiyle başkan seçiyordu. Çünkü artık İDO yan ve hizmet gemileriyle 106ya ulaşan filosu ve yüz milyonlarla ifade edilen yolcu kapasitesiyle dünyadaki en büyük rakibine 10 kat fark atar hale gelmişti. FARKLI BİR YÖNETİCİ Gelelim bu yazının yazılış sebebine, görevim dolayısıyla Yalovadaki Tersaneler Bölgesine de ara sıra yolum düşer. Bu yıl iki kez gittim ve ikisinde de İDO Genel Müdürü Dr. Ahmet Paksoy ile karşılaştım. İki gidişim de cumartesi ve sabahın ilk saatlerine denk gelmişti. Devlette görevli bir bürokrat; nasılsa her ay maaşını tıkır tıkır alacak olan bir yönetici gibi davranmıyordu Paksoy. Hiçbir gücün ona cumartesi günü gidip iskeleleri denetleyeceksin dediğini sanmıyorum. Sonunda bunu niye yaptığını Yalovaya yanaşırken anladım. Ön güverteden yeni yaptırılan yolcu iskelesini inceliyordu pür dikkat. O an aklından geçenleri okur gibi oldum. Kendiyle gurur duyuyordu besbelli. Genç bir adam olarak, İstanbula kalıcı eserler bırakıyor ve yaşarken değiştirdiği görüntülerden haz duyuyordu. Tanrı herkese Bunda benim de emeğim var demeyi nasip etsin.