Tıpkı mürettebatı gibi, her gemi de farklı bir kişiliğe sahiptir. Ancak tüm olası kişisel farklılıklarına karşın, neredeyse tüm gemiler belli ortak unsurları da paylaşırlar. Bugünkü konumuz “kruvaziyerler” ya da “kruvaziyer gemileri” olduğundan, doğallıkla daha büyük yolcu gemilerinde daha derinden gelen ve gürlemeyi andıran bir düdük sesi olabileceği gibi, daha çok çan sesi ve anons, geceleri daha ışıl ışıllık gibi öğeler ön plana çıkacak ve şu sayacağım özellikler/kolaylıklar küçük yolcu gemilerine göre kendilerini iyiden iyiye belli edeceklerdir: Alışveriş merkezleri, açık ve kapalı havuzlar, büyük-rahat-konforlu-balkonlu/balkonsuz deniz manzaralı kabinler, geniş yürüyüş/koşu güverteleri, güzellik ve bakım merkezleri, kafeler, kumarhaneler, kütüphaneler, pastane ve restoranlar, sinema ve tiyatrolar, spor salonları ve yolculara gereken yardım ve desteği sağlayıcı gemi personeli.
Öte yandan, karadaki konaklamalar sırasında ilgili gemi şirketlerinin konuklarına sundukları etkinliklerin daima gemi büyüklüğü ile doğru orantılı olmayabileceğini anımsamakta da fayda var. Denizcilik tarihinin usta kalemlerinin, 1930’larda “altın çağ”larını yaşadıklarını yazdıkları “okyanus gemileri”nin ya da o zamanlardaki daha popüler ve albenili adlarıyla “transatlantikler”in tahtı “Jet Çağı”nın başlayıp, müthiş bir hızla küresel ulaşım sistemine damgasını vurmasıyla 1950’lerin bitiminden itibaren hayli ciddi biçimde örselenip sarsıldı. Öyle ki, söz konusu gemilerin daha boylu poslu, zarif ve süratli kuzenleri diye benimsenebilecek “kruvaziyerler”in dünya denizlerinde salına salına, gururla seyir etmeleri için neredeyse 40 yıla yakın bir sürenin geçmesi gerekti.
Günümüzde “kruvaziyer turizmi” artık kıyı oteli veya tatil köyü turizmi kadar yaygınlaşmayı hedeflemiş ve bunu da önemli ölçüde başarmış durumda. Güncel denizcilik haberlerini yakından takip edenlerin, kruvaziyer gemi şirketlerinin ağır topları konumundaki kuruluşların arka arkaya adeta daha kocaman gemiler sipariş ettiklerini bildiklerinden eminim. Son olarak, “kruvaziyer gezileri”nin gediklisi deniz yolculuğu tutkunlarının, her seferden optimum düzeyde keyif ve tat alabilmek amacıyla sevgili gemilerine yola çıkış limanında erken giriş yapıp (elbette resmen belirtilmiş saatten önce değil), terminal limanına varışlarda ise gemiden geç ayrılmaya (elbette yine resmen belirtilmiş saatten sonra değil) özen gösterdiklerine değinmekte yarar var. Konularında uzmanlaşmış bu çağdaş gezginler, böylelikle kabinlerinde veya geminin hoşlandıkları diğer bölümlerinde daha uzun süre vakit geçirebilip, rahatsız edici olabilen yoğun yolcu yığılmalarından uzak durabiliyorlar ki ben, söz konusu durumu hep bir dev yolcu uçağına mümkün olabildiğince erken biniş yapıp, uçaktan en son ayrılmayı yeğlemeye benzetmişimdir biraz. Çok yakın geçmişte, reklamını yapmış gibi görünmemek için adını burada belirtmeyeceğim, başa güreşen büyük bir havayolu şirketinin kıtalararası uçuşlarında en lüks sınıfta yolculuk edecek konuklarına yönelik özel donattığı kabinlerin adeta kruvaziyerlerdekilerin bir küçük boy örneğini andırdıklarını düşünecek olursak, modern yolcu jetlerinin hız avantajlarıyla yetinmeyip, başka birtakım kazanımların daha peşinde koştuklarını söylemek yanlış olmaz. Ancak okyanusların “taçsız kraliçeleri”, konu genişlik, rahatlık, konfor kısaca lüks olunca sanki şöyle gümbürder gibiler: “Pek değerli yolcu jeti kardeşlerimiz, bizler ki karada hiçbir 5 yıldızlı oteli kendimize rakip kabul etmiyoruz, kanatlarınızda borda fenerlerimizi andıran iskele ve sancak lambalarının bulunması, aynı ulaştırma kulvarında olduğumuz anlamına gelmez!” Bugünkü köşe yazıma son noktayı koymaya hazırlanırken, her boyuttaki yolcu gemisi ve yolcu uçağı kardeşlerimle mürettebatlarını içtenlikle selamlıyor ve rotalarının açık, seferlerinin sorunsuz olmasını diliyorum.