2004’ten beri, çeşitli kuruluşların olumsuz rapor ve görüşlerine rağmen, çıkarılmaya çalışılan Gümrük Kanunu’nu hükümetin yeniden gündeme getirerek meclisten geçireceği artık açıklık kazanmıştır. Yoğun bir şekilde sektör temsilcilerinin ve bu işle ilgisi olanların bütün itirazlarına ve çekincelerine rağmen, kulakların kapalı olduğu bir kez daha görülmüştür. Neden kulak asılmaz ve neden uyarılar fayda etmez? Bunu anlamak imkansız. Üstelik bürokratların da sırf AB bizden istediği için yapmak zorundayız gibi sorumluluktan ve doğruları düşünmekten kaçınmaları gerçekten anlaşılamamaktadır. Üstelik İGMD’nin ev sahipliği ile 14/15.3.08 tarihindeki toplantıda bu durumun daha AB’de bile çok tartışmalı olduğu ve henüz belgelendirilemediğini ve 2013 yılında uygulamaya konulacağını en yetkili ağızdan söylemelerine rağmen, bizde bu yıl uygulanacak olması en hafifinden kobaylık rolüne bir kere daha soyunduğumuzu göstermektedir. Özellikle AB Komisyonu Taxud yetkilisi Mrs.Emöke Ratki bu durumu kendi ağzı ile itiraf etmişlerdir. Gene aynı toplantının yabancı konukları gibi Confiad Genel Sekreteri Mr. J. M. Parasie, bu taslağın tümünün çok tartışmalı ve kabul edilemez boyutlarda olduğunu açıklayarak, AB daha nereye gideceğini bilmiyor. Bizde bir gecede binlerce şirket kapandı, her ülke bu tsunami etkisine hazır mı ve çok uluslu şirketlerin bile anlamadığını sizler anladınız mı sorusunu açık yüreklilikle dile getirmiştir. En kolay olarak görünen tek pencereden bilgi edinme usulünün bile çok karmaşık olduğundan sorunlarla dolu olduğu, kodlara bile ulaşılamazken, nasıl bir uygulama olacağı sıkça sorulardan biri olmuştur. Gazetem Dünya’da konuyu sıkça işleyerek anlatmaya çalıştığım hatırlanacaktır. Özellikle 11 Eylül sendromunu yaşayan Amerika, bu planı aynı Irak’taki gibi ben istiyorum olacak dayatmaları ile gündeme oturtmuştur. Almanya ve Fransa karşılıklılık ilkesinden dolayı çekince koydukları bu planı, biz nasıl olurda koşa koşa uygulama yanlışlığını yaparız inanın akılları durduruyor. Gümrük kanunu tasarısı, insan haklarına ve anayasamıza aykırılıklarla dolu ve Yetkilendirilmiş Yükümlü statüsü ile Türk ticaretini dinamitleyecek tehlikeler içermesine rağmen, aymazlık içinde olunması ve mutlaka olacak inadının sürdürülmesi, dünya tarihinde bir ilk olacak ve o sayfada bambaşka bir yere oturacaktır. Bu boyutlarda teslim olmak için gönüllü hatta fedai olmanın, kimseye olmadığı gibi ülkemize asla yarar sağlamayacaktır. İmza dediğiniz doğruların ve rahatlıkla hesap verilebilecek anlaşmaların altına atılır. Bu kanunun çıkması yönünde katkıları olan her şahsın vebal borcunu torunları bile ödeyemeyecektir. Balona iğne ile delik atma gibi her sektöre yansıyarak etki edecek ve her alanda olduğu gibi, Gümrük, Lojistik, Ticaret ve Sanayimizi yabancı şirket ve uluslara teslim etmemizin sonucunu doğuracaktır. Her kesimin şikayet ettiği Çin korkusu, bu durumun yanında damla kalacaktır. Bir kere daha ilgili ve ilgisiz kişi ve kurumların aklı selim düşünmesinin zamanı geçmektedir. En azından yapılacak iş; AB’ye tam üye olduktan sonra ve Fransa ile Almanya’nın yaptığı gibi karşılıklılık ilkesini gündeme getirmekle, tsunami etkisini azaltabilme olanağını sağlamaya çalışmak bir çıkar yol olacaktır. Bir ülke üretmeden ve ticaretine sahip olmadan asla ayakta kalamaz. Dış güçlerin oyununa gelmemek için, çok açık olarak uyanık olmak zorunda olduğumuzu hatırlatmam gerekiyor. Bu ülke hepimizin…