İsveç, ilginç bir ülke. Özeleştiri mekanizması oldukça gelişmiş. Başarılarıyla övündükleri kadar, başarısızlıklarıyla da yüzleşmekten çekinmiyorlar. Vasa Museum da, bu yüzleşmeyi simgeler nitelikte. Müzenin kuruluş amacı, dönemin en görkemli gemisinin ölçüsüzlük nedeniyle nasıl bir sonla karşılaştığını anlatmak.Yani Vasa Museum, dünyanın günümüze gelebilen ilk başarısızlığını sergiliyor.
Hikaye, 30 yıl savaşlarının yaşandığı dönemde İsveç’te geçiyor. İsveç, o yıllarda Polonya ile savaşmakta. O zamanki savaşlarda da gemiler çok önemli rol oynuyor. Savaşlar, gemilerin birbirine yanaşması, askerlerin de, bir gemiden diğerine atlayarak kapışması ilkesine dayanırmış.
Dönemin İsveç Kralı şöyle der: “Öyle bir gemi yapacaksınız ki, içi top dolu olacak. Ve toplarla düşmanlarımızı vuracağız.” İşte müzede sergilenen gemi; inşa edilecek 4 geminin ilkidir. 70 metre boyunda, zamanına göre çok büyük bir kalyon. Kral, önce tek güverte ister topları koymak için. Ancak, sonra yetmediğini düşünerek “Bir güverte daha yapacaksınız” talimatını verir. Ve İsveç’in zenginliği ile gücünü göstermek için de, muhtelif yerlere 700 kadar heykel yaptırır. Gemiyi inşa eden Hollandalı gemi mühendisi, geminin dizaynını tek katlı güverte üzerine planlamış. Ama, talep İsveç Kralı’ndan geliyor. Akan sular durur... Mecburen, bir güverte daha inşa ediliyor. Ve o güverteye de, onlarca top yerleştiriliyor. Gemi 400 kişilik. İkinci güverte inşaatı sürerken, gemiyi inşa eden Hollandalı ölür; yerine kardeşi devam eder.
Gemi, 1628 yılında tamamlanır. Sıcak bir ağustos ayıdır. On binlerce kişi merakla geminin denize indirilişini izlemek için rıhtıma akın eder.Ancak, Donanma Komutanı Amiral gemide bir tuhaflık olduğunu hissetmiştir. Yaşlı kurt, yılların tecrübesi ile kafasındaki soru işaretlerini de gidermek için, denize indirmeden önce gemiyi test etmek ister. 30 tayfaya sağa koşun emri verir. Koşarlar, sola koşun, koşarlar. Geminin bir denge sorunu olduğunu anlar ama sesini çıkaramaz. Çünkü, Polonya’ya doğru yola çıkmaları şarttır. Yani suya inmeden bile bir sorun olduğu bellidir.
Gemi, denize indirilir, yaklaşık, 1000 metre açılmıştır ki, hafif bir rüzgar çıkar. Kralın gözbebeği, biraz sağa yatar; rüzgar daha sertleşir; aman Allahım! Koca kalyon göz göre göre on binlerce kişinin gözleri önünde batıverir. Birçoğu hala daha, el sallamaktadır oysa. Kimse ne olduğunu anlayamaz.
Savaşa gidecek askerler takım adalarda bekledikleri için gemide çok fazla mürettebat yoktur. Çünkü, geminin adalara teker teker uğraması ve askerlerin o adalardan alınması planlanmıştır. Ama hala gemide ziyaretçiler ve mürettebat dahil 100’ün üzerinde insan vardır. Bazıları kurtulsa da, birçoğu onlar kadar şanslı değildir.
İsveç halkı uzun süre bu şoku atlatamaz. Ancak tabii ki, zaman her şeyin ilacıdır. Serinin diğer 3 gemisi de, ilk inşadaki hatalar tekrarlanmadan suya indirilir.
Gemi battıktan sonra uzun yıllar direklerinin ucu görülüyordur. Fakat, Baltık Denizi’nin dibi balçıktır. Gemi de, zamanla çamurların arasından kaybolur gider. Daha sonra da, uzun yıllar kimse yerini bilemez. Fransen adında bir araştırmacı, gemiyi bulmayı misyon edinir.Yıllarca izini sürdükten sonra 1956 yılında batığa ulaşır. Gemi, batış tarihinden 333 yıl sonra, çıkarılır. İçinde 20 iskelet vardır.Yıllarca tamir edilir, 1980’li yıllarda şimdiki müzenin olduğu bina yapılır ve buradaki yerine konur.
Tahtalar, demirlerle birbirine tutturulduğundan geminin büyük kısmı yekpare kalmıştır. Geminin omurgası hemen hemen aynen durmaktadır. Onlarca heykel de, hiç bozulmadan günümüze kalmayı başarmıştır. Kalan kısımları da, restore edilir ve dünyanın ilk başarısızlığının simgesi olarak müzedeki yerini alır.