Kancabaşlar yeniden gün ışığına çıkacak

Tarihimizin binlerce yıl ötesine dayanmasıyla övünürüz ancak geçmişten kalan izleri korumayı pek sevmeyiz. Devlet tarafından koruma altına alınmış...

Tarihimizin binlerce yıl ötesine dayanmasıyla övünürüz ancak geçmişten kalan izleri korumayı pek sevmeyiz. Devlet tarafından koruma altına alınmış tarihi kentler, müzeler bile zaman zaman tahrip ediliyor... İstanbul'da yüz yaşını geçmiş bina sayısı kilise ve camilerin dışında bir elin parmaklarını geçmiyor ne yazık ki...

Aynı yaklaşım denizcilik için de geçerli. Denizci bir imparatorluğun izlerini taşıyoruz, kendine özel onlarca çeşit kayık, yelkenli, savaş gemisi olduğunu biliyoruz.

İşte bu onlarca modelden biri bile bugüne ulaşmış değil. Oysa İtalya, Portekiz ve birçok Latin Amerika ülkesi yüzlerce yıl yaşındaki yelkenlileri, kendilerine özel tekneleri yaşatıp hem eğitim hem de turizm için kullanıyorlar. İstanbul Boğazı'na demir atan bu tarihi gemileri büyük bir hayranlıkla ziyaret ediyoruz.

Uzun yıllar İstanbul Boğazı'nda ulaşım, gezinti ve hafif yük taşımacılığında kullanılan kayık ve tekneler, teknolojinin ilerlemesi, motorun daha çok kullanılmaya başlamasıyla birer birer yok olmaya başladı. Usta-çırak düzeninin de yok olmasıyla birlikte elde yapılan bu kayıkları yapacak zanaatkarlar da kalmadı zaten!

Neyse ki sevindirici gelişmeler de yaşanıyor son günlerde. Bir grup deniz sevdalısı yıllardır üretilmeyen, sadece birkaç kişinin özel koleksiyonunda yer alan İstanbul'un simgelerinden biri olan kancabaşları üretmek üzere bir araya geldi. İstanbul Yelken Vakfı'nın öncülüğünde buluşan farklı alanlardaki uzman isimler ilk çizimleri tamamladı bile, yakında üretime başlanacak. Boğaz'da en son kancabaş, 1950'li yıllarda Arnavutköy sahilinde çürümeye terk edilmiş halde görüldü.

DENİZCİLİK MİRASI ORTAYA ÇIKIYOR

Türk Yelken Vakfı, denizcilik mirasını ortaya çıkarmak adına yürüttüğü çalışmalara kancabaşı da ekledi. 2010 yılında kancabaşların yeniden üretilmesi fikriyle bir araya gelen ekip epeyce yol aldı. Ünlü yat tasarımcısı Osman Tanju Kalaycıoğlu, İstanbul Deniz Müzesi Komutanı Dz. Kur. Kd. Albay Ali Rıza İşipek ve Mustafa Ünel'in de yer aldığı çalışma grubu ilk aşamayı sonlandırdı. Kancabaşın çizimini üstlenen Osman Tanju Kalaycıoğlu, kısa bir süre önce projenin ilk aşamasını tamamladı.

Aslında kancabaşları aslına uygun olarak üretip yeniden İstanbul kent kültürünün önemli bir parçası haline getirme fikri 2010 Aralık ayında ortaya çıktı. Grubun hedefi, halka ve öğrencilere kancabaşlarda ücretsiz denizcilik eğitimleri vermek ve yaklaşımı yaygınlaştırmak. Tuzla'da üretimine başlanan ilk kancabaşların bu yıl içinde denize indirilmesi hedefleniyor.

İzmir'de de yaptılar ama karada çürüyor

İstanbul'un simgelerinden olan kancabaşları canlandırmak için 2006 yılında İzmir'de de bir çalışma yapılmıştı. İzmir merkezli 360 Derece Araştırma Grubu, İzmir Kayığı'nın ardından kancabaşları tasarlayıp üretmek üzere harekete geçti. Kancabaşları denizlere yeniden kazandırmak, İstanbul kent kimliğinin bir parçası haline getirmek, sivil denizcilik okullarının, İstanbul halkının katılım ve desteğini sağlamak amacıyla harekete geçen grup İstanbul'a bir jest yapmayı da istiyordu. İzmir ve İstanbul arasındaki tarihi bağları yeniden gündeme getirmeyi de hedefleyen 360 Derece Araştırma Grubu'nun bir diğer amacı da bu kayıkları İzmir ve İstanbul Deniz Müzesi'nde sergilemekti. Hatta her yıl yurtdışında, özellikle İngiltere Portsmouth'ta ve Amsterdam'da yapılan deniz festivallerine katılmak da hedefleniyordu.

Ancak planlandığı gibi gitmedi işler, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin de destek verdiği çalışmada üretilmesi düşünülen İzmir Kayıkları'nın bir kısmı denize indirildi, bir kısmı da karada çürüyor. Aynı kader kancabaş için de söz konusu. Urla'da tasarlanan ve yapımına başlanan kancabaş baş bodoslaması yarılmış bir şekilde karada bekliyor.

İstanbul'da 17. yüzyılda 17 kayıkçı iskelesi vardı

Osmanlı ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında İstanbul Boğazı'nda kancabaşların yanı sıra farklı özelliklere sahip, farklı amaçlar için kullanılan çok sayıda kayık türü vardı. Bu kayıklardan en ihtişamlı ve görkemlisi kuşkusuz 'saltanat kayıklarıydı'. Osmanlı'nın haşmetini yansıtan bu kayıklar, kullanılan süslemeler ve kabartmalı baş figürleriyle farklılaşıyordu. Örneğin daha ince ve uzun olan kemanebaşı Abdülmecid, helezonik kıvrımlı kancabaşı Abdülaziz, hilal figürü kayığı da Mehmet Reşat kullanıyordu.

Pazar kayıkları, alamanalar, ulaşım kayıkları çeşitli ölçü ve şekillerde uzun yıllar Haliç ve Boğaziçi'nde yol aldı. 1677 yılında Marmara, Haliç ve Boğaziçi'nde 17 kayıkçı iskelesi olduğunu ve bu iskelelere bağlı kayık sayısının 1.458 olduğunu düşünürsek bu sektörün ne kadar gelişmiş olduğunu görebiliriz.

Üsküdar-Sarayburnu arasında çalışırdı

Boyları 7,5 metreyle 13 metre arasında değişen kancabaşlar genel olarak İstanbul Boğazı'nda, Marmara'nın yakın kıyılarında ulaşım amaçlı kullanılıyordu. Kayıklar adını burnundaki kanca formundan aldı. Hafif yük taşımacılığında da kullanılan bu kayıkların daha büyük boyları, Tersane-i Amire kaynaklarına göre Osmanlı Donanması'nda da asker sevkıyatı ve hafif yük taşımacılığında kullanılmıştır.

Döneme göre zaman zaman Latin ya da pıraçıra yelkenleri olan bu kayıklar daha çok İstanbul Boğazı'nın akıntılı sularında ve Üsküdar-Sarayburnu arasında seyir yaptıklarından küreği tercih ediyorlardı. 

AKŞAM

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Karayolu Haberleri

Transit sistemin güncelleme kuyruğu 25 km'yi aştı
İki dev proje daha start aldı
TIR şoförlerinden grev kararı
DKV'den müjde: EURO 6 araçlar için Sırbistan’da %9,4 indirim olacak
Köprü ve otoyolların garanti tutarlarına kur zammı