Şunu kesinlikle kabul etmeliyiz ki,ülkemizde bugüne kadar denizcilik sektörü ile uğraşan kuruluşların ve yatırımcıların önemli bölümü, denizciliğin geleceğine yönelik doğru yapılandırılması ve yönlendirilmesi ile bilimsel anlamda ilgilenmemiştir.Buna, dönemin siyasi iktidarlarının ilgili kurumları da dahildir.Hep günü kurtarıcı,hedefi belli olmayan ve gelişen kısa vadeli fırsatları değerlendirme peşinde koşarak,sektörün sanal yansımalarının pembe dünyası ile uğraşmışlardır.Yeterli alt yapıdan,bilgi ve teknolojik birikimden yoksun, öz kaynaklı sermaye gücü çok sınırlı olan bir sektörün ekonomik krizler karşısındaki direnme gücü de elbetteki çok zayıf ve kırılgan olacaktır.
Denizcilik alanında bilimsel ve teknik evrimleşme sürecinin tamamlanarak, akademik kariyerimizin gelişmesi ve sektörde kalkınmış ülkeler düzeyinde bir güce kavuşabilmesi için bilgi ve insana yatırımın yapılması konusunda duyarlı olmalıyız.Amaç yalnızca denizden elde edilecek tatlı karlar ile sınırlı kalmamalıdır.İnsan için denizdeki yaşamın kolaylaştırılması, deniz ticaretinin daha uygun şartlarda ve az risklerle yapılmasının sağlanmasının yanında, çevrenin korunması gibi hususlarda unutulmamalıdır.Denizin sosyal hayatımıza daha çok girmesi için gerekli çalışmaların yapılması ve bu doğrultuda programa alınacak yatırımlar için de yeterli kaynağın bulunması sağlanmalıdır. Deniz kültürünün gelişip yaygınlaşması için, daha çok küçük yaşlarda çocuklarımıza denizin evrensel sevgisini hissettirmeliyiz. Bunun içinde ekonomi kadar, denizin o toplumun sosyal yapısındaki yerinin ve sahip olduğu statüsünün çok önemi vardır.Denizciliğimizin geleceğe dönük kaygılarından kurtulup,ufkunun açılabilmesi için,sektörün Dünya gerçeklerini daha iyi gözlemleyip, doğruların ve hedeflerin algılanmasındaki yetenek sorunlarını kısa sürede aşmalıdır.
Denizcilik sektöründeki çağdaş anlamda,bilimsel ve teknolojik gelişmeler,o ülkenin uluslar arası ekonomik,politik,sosyal ve diğer güç ilişkilerinde belirleyici rol oynamaktadır.”Asya’lı Türkiye”mi? yoksa “Avrupalı Türkiye”mi? ikilemi arasında sıkışıp kalan ülkemiz insanı,sahip olduğu bu muhteşem ayrıcalıklı denizlerin, kıyıların ve iç sularının değerini kavrayıp, onlara yeterince sahip çıkarsa, asıl amacı sömürü olan uluslar arası baskılara ve dayatmalara asla boyun eğmez.Zaman içinde suyun gücü,kara şeytanın(petrol) üstünlüğüne son verip egemenliği kontrol altına alacaktır.Bundan kimsenin şüphesi olmasın.Çünkü geleceğin şeffaf altını sudur.
Ama Türk toplumu ne üzücü ve acı bir gerçektir ki,denizlerin böylesine önem kazandığı günümüz de bile denizlerden uzak durmakta ve denizlere karşı ön yargılı bir tutum sergilemektedir.Ben inanıyorum ki Türkiye yakın bir gelecekte bu engeli de aşarak denizlerde imparatorluk kuracaktır.