Geçtiğimiz günlerde Mercedes-Benz Türk İcra Kurulu Başkanı Süer Sülün’ün Hürriyet’e verdiği röportajda haklı serzenişleri vardı. Aksaray’daki kamyon fabrikalarında üretip dünyaya ihraç ettikleri kamyonların lojistik maliyetlerinin artık gittikçe katlanılamaz hale geldiğinden söz ediyordu Süer Sülün ve devamında “Şimdiki aklımız olsaydı, fabrikayı Aksaray’a kurmazdık” diye tamamlıyordu sözlerini.
Sayın Süer Sülün’ün tespitleri iki açıdan çok doğru ve önemli.
Birincisi ve en önemlisi yatırım tercihinde optimum noktanın seçimi: Ben kamyon üretim üssü olarak Daimler Grubu’nun özgür iradeleriyle Aksaray’ı seçtiğini düşünmüyorum. Büyük bir ihtimalle birtakım yatırım teşvikleri ve vergi indirimleriyle “üretimi burada yapın” diyen bizim hükümetimizdir. Her zaman ince hesaplar yapıp, mantığı bütün diğer organlarının önüne koyan Alman aklı ise, ilk kez ürettiklerini nasıl sevk edeceğini planlamadan yalnızca verilen imtiyazları yeterli bulmuş ve Aksaray’da üretime “evet” demiştir.
Mercedes sadece yanlış yerden değil, gabari yasağından da çekiyor
Hükümetimiz, Mercedes’i sadece doğru üretim yeri tahsis etmemekle değil, uyguladığı gabari politikasıyla da vuruyor. Çünkü, ülkemizde birçok Avrupa ülkesinden farklı olarak karayollarında 4 metre yükseklik ve 18.75 metre uzunlukta taşıma yapılabiliyor. Bu ölçüler, kapalı ve tenteli kasalarda çok önemli değil. Ancak, otomotiv taşımacılığı yapıyorsanız cendereye girmeniz anlamına geliyor. Çünkü, gabari yasağına takılıyor, ölçüyü aştığınız takdirde de sınırda 1.600 lira ceza ödemek zorunda kalıyorsunuz.
Mercedes, ürettiği kamyonları dünyanın muhtelif ülkelerine ihraç ediyor. Bunun için de kamyonlarını, hemcinsleri olan başka kamyonlara koyup, limanlara ya da son kullanıcıya göndermek zorunda. Normalde üretilen kamyonların 3 tanesi bir treylere sığabilir ama gabari şartı nedeniyle sadece 2 kamyon yükleyebiliyorlar. Bu da iki seferde bir, ekstra ek lojistik maliyet anlamına geliyor.
Kaybeden yine biz olacağız, lütfen birkaç santime takılmayın!
Firmalar buraya yatırım yapmaya karar verdiklerinde her türlü maliyetin hesabını yapıyor. Yalnızca bu bile bir otomotiv firmasının ülkemize yatırım yapmama nedeni olabilir. Aslında sıkıntı, çözüm mercilerinin birden fazla bakanlığı ilgilendirmesinden kaynaklanıyor. Herkesi bir masada toplayıp ortak bir karar almak mümkün olmuyor. Sorun belli, herkes mantıklı buluyor ama çözüm adımını atan yok. Her ülkenin kendine göre uygulaması var. İngiltere ve İskandinav ülkelerinde sınırlama yok. Fransa’da 4.50, İspanya’da 4.40. Almanya’da 4 metre ancak orada da otomotiv karayolu değil, daha çok demiryoluyla taşınıyor.
Irak karışmadan Irak’a gidecek olan araçlar Mersin ya da İskenderun’a geliyor oradan da Irak’a taşınıyordu. Orada da gabari ölçüleri olan 4 metre ve 18.75 uygulanmaya başlandı. Buradaki iş, Suriye üzerine kaydı. Türkiye hattı iptal oldu. Güneyde durum bu. Diğer yana baktığınızda Ukrayna, Romen plakalı araçlar yüklerimizi daha rekabetçi fiyatlara taşımaya başladığı için elimiz boş kalmaya başladı. Aracınız daha kaliteli olmasına rağmen, Avrupa’da faaliyet gösteren diğer firmalarla rekabet edemiyorsunuz. Azerbaycan tamamen Türkiye üzerinden giderken, artık sırf bu nedenle Bander Abbas, Jebel Ali ve Akabe Limanı üzerinden gitmeye başladı, kaybeden ise Türkiye ekonomisi oluyor.
Bakın kimleri kaçırdık?
Gerektiği gibi ilgi gösterilmediği için Türkiye kaybediyor. Örneğin MAN Ankara’da yeniden kamyon üretecekti vazgeçti. Ticaret yapıyorlar, beklentiler karşılanmayınca aldılar fabrikayı Polonya’ya kurdular.
Hyundai burada üretecekti vergi indirimi olmayınca Çek Cumhuriyeti’ne gitti.
İki yıl önce Volkswagen, Crafter’i burada üretecekti, Ankara’da yeri de hazırdı. Ama hiçbir kolaylık sağlanmayınca o da olmadı.
MAN TGE, diye yeni bir araç çıktı, bu araç Ankara’da yapılacaktı bu da Polonya’ya gitti.
Bu ülkenin marjinal katkı getiren yabancı sermayeye ihtiyacı var. Yapılması gereken engeller koymak değil, ön açmaktır. Saygılarımla.