Yeşil lojistik kavramı kulağa ne kadar da hoş geliyor. İnsanlığın, hayatın her aşamasında olduğu gibi lojistik işinde de dünyayı daha yaşanılabilir kılma zorunluluğu var. Bunun için de, hepimizin dünyaya gelecek nesillere bırakılacak bir miras gözüyle bakması gerekiyor.
Peki öyle yapıyor muyuz?
Diğer pencereleri, konusundaki yetkin kişi ve kuruluşlara bırakarak, ihtisas dalımız olan lojistik için duruma bir göz atalım:
Artık büyük firmalar, açtıkları lojistik ihalelerinde çalışacakları firmaları seçmek için ihale şartnamelerine çevreyle ilgili şartlar da koymaya başladılar. Lojistiğin olmazsa olmazı taşıma araçları her geçen gün “daha yeşil bir dünya” için emisyon salınımını minimuma indirme çalışmaları yapıyor ve sürekli yenileyerek sürdürüyor. Buradaki keramet aslında yaptırımların bir sonucu. Çünkü, Avrupalı diyor ki: “Euro normlarına uymayan aracı ülkeme sokmam” yurtdışına çalışan lojistik kuruluşları da, ister istemez daha fazla ödemek zorunda kalsalar dahi bu yükümlülükleri kayıtsız şartsız yerine getirerek, araç alımlarını daha pahalı olmasına karşın, bu yönde yapıyor.
Denizde de durum aynı
Deniz ticaretini ifa eden gemiler de Dünya Denizcilik Örgütü IMO’nun koyduğu kuralları harfiyen yerine getirmek durumunda. Çünkü, biliyorlar ki, eğer böyle yapmazlarsa vardıkları ilk Avrupa limanında Paris MOU veya Akdeniz Memorandumu kuralları devreye girer ve “tutulma” yaptırımıyla karşılaşırlar. Bu da armatör ve taşıtana zarar; ülke imajına da yeniden “kara liste” tehlikesine bir adım daha yaklaşmak anlamına gelir.
Treylerde haksız rekabet diz boyu
Treyler üreticileri, bu konuda en mağdur olan kesimi temsil ediyor. Geçtiğimiz günlerde bizzat Sanayi Bakanlığı’nın açıkladığı gibi 300 treyler üreticisinden yalnızca 15’i kurallara uygun üretim yapıyor. Yani olan Ar-Ge yatırımı yapan, kataforez tesisi kurmak için ek bütçe ayıran, tüm nizami kuralları yerine getiren ve bu nedenle kurum olarak ifade edilen firmalarımıza oluyor. Oysa diğer yanda hiçbir ar-ge maliyetine katlanmak zorunda olmadıkları için daha ucuza üretebilenler var. Türk insanının en önemli kriterlerinden biri olan “ucuzluk” işlevini yerine getirdikleri için de tercih sebebi oluyorlar.
Türkiye’nin çocuklarına mirası da “yeşil” olmalı
Avrupalı, karayollarından geçme şartını Euro 6 araçlara kadar yükseltiyor, şartlara uymayan gemileri imanlarına sokmuyor ama bizim karayollarımızda Euro normlarına haiz olmayan eski Demirperde ülke araçları cirit atabiliyor. Ya da 40 yaşındaki Rus gemileri hala Karadeniz’de ticaret yapabiliyor.
Olması gereken, dünyaya tam anlamıyla küresel olarak bakabilmektir. Böyle olduğunda, kuralları sınırlarla sınırlamak yerine, global kurallarla belirleyeceğiz. Bu da bize çocuklarımıza bırakacağımız daha yeşil bir dünya olarak geri dönecek.
Yani sözün özü denetim şart. Saygılarımla.