Artık içindeyiz. Geldi gelecek diye beklediğimiz, dışımızda dediğimiz, teğet geçecek dediğimiz, bizi etkilemez dediğimiz, hatta biz ne krizler gördük şerbetliyiz bile dediğimiz kriz, artık bizi de içine almış durumda. Havası kirli bir şehrin içinde yaşarsanız havanın ne kadar kirlendiğini göremezsiniz, gözünüzün referans noktası kalmamıştır. Sorunu görmek için dışarı çıkmak ve referans alabilecek noktada olmak gerekir. Krizlerde bu şekilde algılanmaktadır. İçinde yaşadığınız zaman, birşey olmaz dediğiniz zaman yavaş yavaş ısıtılan suyun içindeki kurbağalar gibi haşlandığınızın farkına varmadan pişersiniz. Suyun kaynadığının farkına varmak için dışından bakmak gerekir. Krizlerde kaynayan su gibidir dışına çıkmadığınız uzaktan bakmadığınız ve geleceği planlamadığınız takdirde sizi yok edecektir. Uzaktan bakmak demek algılamak demektir. Ölçmek demektir, görmek demektir hatta düşünmek demektir. Krizin ilk belirtisi olan çalışanların gönül yorgunluğu, daha fazla tepki verir hale gelmeleri, sinirli halleri, gergin davranışları, endişe içinde olmaları artık farkındalıklarının başladığının göstergesi olmaktadır. Depodakiler daha sık ara vermeye başlar, araç sürücüleri daha çok evlerini arar, iş çıkmaktan kaçınırlar. Cep telefonları faturaları kabarır. Kriz sürdükçe karaların niteliğinde bozulmalarla karşılaşırız. Öncelikler değişir, organizasyonlarda değişikliklere gidilir . bazı kadrolar işten çıkartılır ve iş bölümleri yeniden yapılır. Artık müşteri bulmak değildir birinci planda olan görev. Alacakların takibi, risklerin düşürülmesi satışın önüne geçer. Satış elemanlarınden nakliye satarken yanında depo da pazarlamaları, tahsilat da yapmaları istenir. Krizler, yetki ve sorumluluklarını yaygınlaştırmış kurumlar için, merkezi yönetime, asker tipi çalışmaya iten bir faktördür aynı zamanda. Artık genelgeler yazılmaya başlar. Bir yandan maliyeti azaltıcı, gereksiz elektriklerin söndürülmesi, fazla mesailerin azaltılması, yakıt sarfiyatların daha sıkı kontrolu duyuru haline getirilir ve gördüğünüz her yere asılması sağlanır. Şirket içinde depolama, dağıtım, taşımacılık, mali işler satış gibi bölümler birden kale haline gelir. “Bizimki daha iyi” çatışmaları ve diğer bölümlerin hatalarının ortaya çıkarılması gündeme gelir. Departman çalışanları iş dışında daha sık buluşmaya başlar. Dışarı kapanırlar. Bireysel çalışmalarda gerek azalan iş gücünün açığının kapatılması amacıyla doğru olarak; gerekse de işten atılmalara karşı en çok çalışan olarak görünmek amacıyla “ben çok yoruluyorum “ mesajları verilmeye başlanır. Üst yönetim karar verme konusunda kısırlaşır. İleride ne olacağı belli olmadığı gerekçesiyle bir çok yatırım askıya alınır. Karalar bekletilir, zorunlu hale gelmeden uygulanmaz, iş verimi düşer, motivasyon tükenir. Bekleme dönemine uyku dönemine girilmiştir artık. Fazla enerji harcamamak için kışın uyuyan canlılar gibi, şirketler de fazla hareket yapmayın bekleyin havasına girer. Bakınız, bu sürecin neresindesiniz. Şirket dışına çıkıp işinize dışardan bakın veya bakabilecek ve bunu size açıklayacak kişilere danışın, destek isteyin. İzleyin kendi gözünüzle görün veya gören gözlerin sözlerini dinleyin. Ona göre tedbirinizi alın. Bakınız tenceredeki su kaynamaya başlamış mı, sizi yakacak seviyede mi? Veya artık enerjiniz tükenmekte, kış uykusu zamanı gelmiş geçiyor mu? Farkedin.