Başlıktaki ifade, lojistik üs kavramının akademik tanımına yeni bir katkı yapılmak için yazılmadı. Lojistik işiyle ilgilenen herkes doğru lojistik üs için; üretim yerlerine yakınlık, gümrük, antrepo, demiryolu ve tedarik üniteleri gibi olmazsa olmazların gerekliliğini bilir. Benim altını çizeceğim konu, yöntem ile ilgili. Türkiye’de lojistik üslerin yapımına Kalkınma Bakanlığı ile birlikte karar veriliyor. Bence bir ildeki lojistik üssün yapımına o ildeki birçok birimin katılımı sağlanmalıdır. Örneğin, İstanbul’da yapılacak bir lojistik üs için başta ilin en büyük mülki amiri Vali olmak üzere Belediye Başkanı; Sanayi Odası, Ticaret Odası, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve UND, UTİKAD gibi sektörel sivil toplum örgütleri olmalıdır işin içinde. İlk aşamada, tüm bu birimlerin içinde olduğu bir firma kurulmalı, ardandan da, katılımcıların beklentileri ortaya konmalıdır. Sanayi odası demeli ki, ‘benim üretimim 10 gram, ihracatım 20 lira, sektörüm için bana şu evsaflarda depo lazım.’ Ticaret Odası, ihracatçılar, ithalatçılar da kendi ihtiyaçlarını ayrı ayrı belirlemeli. Tüm bu yapı da, ‘belli bir süre vergi ve resimlerden muaf tutulmak’ gibi bir devlet teşvikiyle cazip hale getirilebilir. İthalatçı ve ihracatçılar, ‘benim üreticimin üretimini tüketiciye ulaştırması için şu kadar kapasiteye ihtiyaç var’ diyecek. Gümrük, belirli bir kapasite üzerinden yürüyecek. Bu durum her bölgede atıl kapasite oluşturmadan gerçek arz talepler çerçevesinde hareket etmeyi getirecek. Böylece, raf maliyetleri düşecek, çevre kirlliliği ve trafik eziyeti minimuma inecek, mal da pazara daha hızlı ulaşacaktır. Bu sistemle her bölgenin potansiyeli de net olarak ortaya çıkar. ANKARA’DAKİ YANLIŞLIK Durum böyleyken hala atıl kapasite için elimizden geleni yapmaya devam ediyoruz. Ankara’da, Türkiye’deki ilk gerçek anlamda ‘lojistik üs’e örnek gösterilebilecek bir yapı oluşturuldu: Ankara Lojistik Üssü. Ama, sanki orası kapasiteyi karşılamıyor ya da ‘o eksik, ben doğruyu yapacağım’ diye tanımlanabilecek gerekçelerle Ankara Sanayi Odası, birkaç kilometre ilerisinde lojistik üssü inşaatına başladı. Gümrük orada, ulusal ve uluslararası lojistik firmaları, antrepolar orada. Hala Sanayi Odası ‘ben buraya lojistik üs açacağım’ diyor. Çok ihtiyacın varsa, gerçekten yüksek kapasitesi ve planlamasıyla mükemmel bir yapı diye nitelendirilebilecek Ankara Lojistik Üssü’ne ortak ol! Orayı daha da bayındır hale getirecek çalışmalara imza at! Ama atıl kapasiteler oluşmasına izin verme! Ankara Lojistik Üssü, Sanayi Odası’nın da yapacağı katkılarla bir endüstriyel bölge haline gelebilir. Herkes, şapkasını önüne alıp düşünmeli. İsraf kötü bir şeydir. TÜVTURK NİYE İKİ MUAYENEYİ BİR ARADA YAPMAZ? Muayene istasyonları 2007 yılında TÜVTURK’e devredildi. Böylece uluslararası muayene yapan TIRSAN ve RODER gibi muayene istasyonlarının yetkileri de rafa kaldırılmış oldu. TÜVTURK, ulusal ve uluslararası standartlarda muayene yapabiliyor. Yalnız hiçbir araç ne hikmetse iki muayeneyi bir arada yapamıyor. Uluslararası nakliyecisiniz, aracınızı önce ulusal muayeneye soktunuz ve 320 lira verdiniz, işleminiz bitti ruhsatınıza işlettiniz. Şimdi de oradan çıkıp uluslararası muayene kuyruğuna giriyorsunuz. Bunun da bedeli 100 lira civarında. Kimse bedellere takılmış değil. Ama, bu iki muayeneyi de aynı yerde yapmanız mümkünken niye yapmıyorsunuz? Nakliyecinin zamanı değerli. İki kuyrukta en az 2-3 saat zaman kaybı yaşıyor, üstelik ikisi bir arada daha makul bir fiyata gerçekleşir. TÜVTURK yetkililerine sesleniyorum: Çünkü, nakliyeci bunu daha fazla muayene ücreti alabilmek adına yaptığınızı düşünüyor. Aslında pek de haksız sayılmazlar. Çünkü, ulusal muayenede 20 maddelik bir kontrole tabi tutuluyorlarsa, uluslararası muayenede sadece 22 maddede kontrol var. Yani tüm çözüm o iki maddede gizli. Ulaştırma Bakanlığı da, duruma seyirci kalmak yerine, ulusal ve uluslararası muayenenin tek kalemde yapılabileceğini hükme bağlayıp, sistemi tek bir sertifikayla çözebilir. Navlunların yerlerde süründüğü, tabiri caizse sektörün ‘sineğin yağını hesapladığı’ bugünlerde hem nakde, hem de vakte ihtiyaç var. Saygılarımla. Selçuk ONUR