Bu ay LOJİSTİK EKİPMANLAR Dergisi’nin kapağına gerçek anlamda vizyon sahibi genç bir adamı taşıdık. Adı, Orkun Karayel. Baba mesleği de taşımacılık ama Orkun Karayel, zorlamayla sektöre girenlerden değil. Aksine, babası engellemek için her türlü baskıyı yapmış. Ama, Karayel’in lojistik aşkı öyle ağır basmış ki, o da pes etmek zorunda kalmış. Asıl mesleği Jeoloji Mühendisliği olan Orkun Karayel, eğitiminin ardından İstanbul Üniversitesi’nde işletme mastırı yapmış. Ardından Kadir Has Üniversitesi’nde lojistik dersleri vermeye başlayan Karayel, geliştirdiği projelerle önümüzdeki günlerde adından sıklıkla söz ettireceğe benziyor.
KSN Lojistik nasıl doğdu? Var olan bir şirketin başına mı geçtiniz? Yoksa KSN Lojistik’i siz mi yarattınız?
KSN, 1982 yılında babam Nadir Karayel tarafından Karadeniz Sürat Ambarı adlı bir şahıs şirketi olarak kuruldu. O zamanlar yalnızca Samsun, Rize ve Trabzon illerine kargo taşımacılığı yapıyor. 3 ile yaklaşık 7-8 yıl taşımacılık faaliyetleri yürütülüyor. Bu arada o zamanlar lojistik operasyonlar olmadığı için bir takım taahhüt işleri de yapıyoruz. Ama taahhüt işleri yapabilmek için limited şirket olmanız gerekiyor, biz de 1990 yılında bu yönde yapılanıyoruz. Adımız da, Karadeniz Sürat Nakliyat’a dönüşüyor. Yıl 1992 ben o tarihlerde 12 yaşındayım. Babamla hafta sonları sürekli Ambarlar’dayım ve işi öğrenmeye çalışıyorum. O hareketli ortam beni en başından cezbetmiş, içine çekmişti.
Yani baba mesleğine sizi itmediler, siz severek ve isteyerek girdiniz…
Gerçekten öyle oldu. Aradan birkaç yıl geçti. Yaz tatillerinde, hafta sonlarında ben hep Ambarlar’dayım. Fakat, babam beni her gün almak istemiyor, çünkü ona ayak bağı olduğumu düşünüyor. Ama ben çok keyif alıyorum, yine bir gün “lütfen baba beni götür” dedim. Anneme de, “mutlaka beni uyandır, babamı ikna ederim” uyarısını yaptım ama babam erkenden gitmiş. Üstümü giydim, henüz 14 yaşındayım. “Anne ben gidiyorum” diye çıktım. Beşiktaş’tan otobüse bindim, Cevizlibağ’da indikten sonra bir yarım saat yürüyerek yerimizi buldum. Babam, “sözümüzü dinlemez, nasıl böyle bir şey yaparsın” diye kulağımı çekti. Fakat, o günden sonra da babam beni hiç engellemedi.
1998 yılında üniversite sınavına girdim, çok istediğim inşaat mühendisliğini kıl payı kaçırdım. Ama mühendis olmak istiyordum ve jeoloji mühendisliğini yazdım. İzmit’i istiyordum, Anadolu yakasında oturduğum için Avcılar’a gitmektense İzmit’e gitmek bana daha kolay geliyordu. Bir de o yaşlarda özgürlüğü daha sınırsız yaşayabilmek özlemi olduğunu itiraf etmeliyim. 1-2 gün sonra babam geldi. Bizim o tarihlerde çalıştığımız bir müşterimiz Isparta’ya tesis kuracağını söyledi. Bizimle alakasını sordum, bütün nakliye işine bizim talip olduğumuzu anlattı. Kim yapacak diye ararken, “ben gideyim mi” dedim. Daha tercih yapmamışım, Isparta’nın jeoloji mühendisliğini yazarım, hem de işi üstlenirim diye düşündüm. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi için de güzel referanslar gelince o iş gerçekleşti. Ben de bu sebeple Isparta’da okudum. 4 yıl boyunca hem işimizin başında durdum, hem de tahsil hayatımı sürdürdüm. Mezuniyetten sonra, yaptığımız işleri başka bir firmaya devrettik. 22 Haziran 2002, babam; “Artık mühendis oldun, kendi işini yapmak istersen saygı duyarım. Ayrıca, nakliyecilik piyasasına girmeni istemiyorum” dedi. Ben de, “Bu işten başka iş yapmak istemiyorum, nakliyeciliği seviyorum ama farklı bir boyut getirmek istiyorum” dedim. Ve 23 Haziran sabahı Esenyurt’taki ofisimize giderek işe başladım.
İlk göreviniz neydi?
Operasyondan sorumluydum. Tek amacım, bu işe yeni bir boyut getirebilmekti. O dönemde TIR’ların üzerinde lojistik ibaresini yeni yeni görüyorduk. “Lojistik ne demek?” diye soruyordum, beni “nakliyeciliğin yeni ismi” diye yanıtlıyorlardı. Bana çok da tatmin edici gelmiyordu. Niye sadece ad değiştirmekten ibaret bir iş yapılıyor diye garipsiyordum. Etrafımda doğru cevaplara ulaşamayınca, ben de internetten eğitim için araştırmalara başladım. 2003 yılının başlarında bir lojistik danışmanlık şirketinin eğitimlerini buldum. Verilen her eğitimi alıyor, çok büyük paralar da ödediğim için kurslara ne kadar para ödediğimi babamla paylaşamıyorum. Aldığım paraların önemli kısmını kurs ücretine ayırdım. Orada öyle insanlarla tanıştım ki, kendimi boş ve bilgisiz hissettim. Meğerse biz hiçbir şey bilmeden işimizi yapıyor görünüyormuşuz.
ÖĞRETİM ÜYELİĞİ SERÜVENİ BAŞLIYOR
Bu arada bir arkadaşım ön lisans olarak lojistik okumak istediğini ve tanıdığım olup olmadığını sordu. Üniversite öğretim görevlisi bir hocam var. Hocayla konuştuk, arkadaşa gerekli fikirleri verdi. Masasında da Depo Yönetimi diye bir kitap duruyor. Ne yapıyorsun diye sordu, yüksek lisansı yeni bitirdiğimi söyledim. “Hemen buraya gelip ders vermeye başlıyorsun” dedi. “Mümkün değil” dedim. Ben işimi iyi yapıyor olabilirim ama anlatmak zor iş. “Havuza atlamadan yüzmeyi öğrenemezsin sana her türlü desteği vereceğim” dedi. 2-3 gün geçmedi, “Sana bir e-mail atıyorum YÖK’e dosyanı göndereceğiz bu evrakları hazırla” diye telefon açtı. “YÖK onaylamadığı sürece zaten ders yazamayız” diye de ekledi. Birkaç gün sonra telefonum çaldı yine arayan Ömer Hoca. “Hayırlı olsun, artık öğretim görevlisisin” dedi. “Derslerini yaz, eylülün 30’unda depo tasarımı ve stok yönetimi ile taşıma sistemleri ve yük güvenliği başlığı altında iki dersin oldu” dedi ve kapattı. Oturduğum koltukta kalakaldım; bir yandan gururlanıyorum, diğer yandan kalbim küt küt atıyor.
Elinde kaynak yok ne anlatacaksın. Ertesi gün gittim, ne anlatacağım diye sordum, şu güne kadar yaptıklarını anlat, öğrenciye diğer anlatılanlardan daha faydalı olur. Ama ben yine de sana bir dokuman hazırladım. Hayatımda o ana kadar power point hazırlamamışım. Peki beden dili, üslup, öğrenciye aktarabilme ne olacak? Ve sonunda da eğitim almaya karar verdim...
Öğretim üyeliğine devam mı? Akademik unvanlar da gelecek mi?
Tabi ki doktora yapmak istiyorum. Hiçbir şey olmazsa çocuğuma bir hedef olması açısından bunu yapacağım. Şu anda “Sen ders veriyorsun ben de bir gün ders verebilir miyim” diyor. Ama dersleri yavaş yavaş azaltma kararı aldım. Bu işin daha çok yönetim danışmanlığı bölümünü yürütmek istiyorum. Bundan sonra Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı bütün etkinliklerin sponsoru olayım ve oranın bir parçası olarak bu yaptıklarımı, sektöre bakışımı anlatarak destek olayım diye düşünüyorum.
Sizin ve özgün ve inovatif projeleriniz olduğunu biliyoruz. Birkaçından söz eder misiniz?
Lojistik sektörüyle ilgili herkesin kafasından geçen şeyleri yaptık aslında, ütopik ya da kimsenin düşünemeyeceği şeyler değildi. Sadece inovatif ve vizyoner bir yaklaşım sergiledik. Çevremden aldığım geri dönüşlerde de bunun ne derece doğru olduğunu görüyorum. Yapılanı yapmaya çalışmıyorum, yapılamayanı, zor olanı yapmaya çalışıyorum. Çok daha fazla zaman harcayıp, zoru başarıp, bundan para kazanmak istiyorum. Ve zor yolu seçtiğim için de, rakip olarak az insanla karşılaşıyorum.
Tamamen biz yaptık dediğiniz projeleriniz var mı?
Mesela özellikle lojistikte proje işlerinde danışmanlık süreciyle hizmete geçişi neredeyse kimsede görmedim. Yapanlar ve yapmaya çalışanlar varmış ama önemli olan hangi amaçla yapmaya çalıştıkları. Ben, hiçbir rakibimin fiyatına göre hareket etmemeliyim düşüncesindeyim. Çünkü her şirketin maliyet yapısı birbirinden farklı. Bazen yüksek bazen de düşük fiyatlar olabilir ama önemli olan benim müşterimin yanında olmam, onun çözüm ortağı olmam. Benim müşteriyi kazanabilmem için müşteriyi çok iyi tanımam gerekiyor. Klasik bir teklif oluştururken Müşteri bana sadece depo ve sevkiyat datalarını gönderiyor. Data bana ne verebilir ki... Operasyon detayını görmem gerekiyor. Benim, müşteriyi dinlemem gerekiyor, hangi darboğazlardan geçtiğini bilmem gerekiyor. Proje işlerinde önce danışmanlık hizmeti ardından operasyonu devralmak istediğimiz ilk çalışmalarda müşterilerin depolarına gittik, analizler yaptık, raporlar ve sunumlar hazırladık… Sonra baktık ki müşteri bu verileri kullanarak bizi by-pass ediyor. Ama tabi ki insan her gün yeni bir şey öğreniyor. Belli bir süre geçtikten sonra durumu kavrayıp “Artık tamam” dedik ve hamlelerimizi ona göre belirledik.
İlk çalışmamızı ayakkabı sektörünün lider firmalarından biriyle başlattık ve yaklaşık 1 yıldır iş ortaklığımızı sürdürüyoruz. İlk faaliyetimiz deponun taşınması oldu. Önce bir depo tasarımı yaptık, Autocad’te çizimini gerçekleştirdik. Çizimden sonra depodaki süreçlerin nasıl işleyeceğini belirledik. Mal kabul nerede yapılacak? Mal toplama operasyonları nerede olacak? İade yönetimi nerede yapılacak? Ofisler nerede olacak? Raf kurulacaksa raflar nerelerde konuşlandırılacak? Nerelerde konsolidasyon alanları oluşturulacak? Kalite kontrol alanları nerelerde oluşturulacak gibi onlarca sorunun cevabını belirledik. Müşteri ile oturduk kağıt üzerinde bunları tartıştık ve kararları birlikte verdik. Onlar bu işin içinde olduğu için tecrübeleri bizim için çok değerli. Danışmanlık yaparken, “Benim bildiğim doğrular var, ben buna göre size reçeteyi yazarım” deme hakkınız yoktur. Her firmanın farklı bir yoğurt yiyişi vardır. Çok iyi analiz yapıp en doğru yöntemi belirlemek gerekiyor.
Birkaç iyileştirme projesinden sonra danışmanlık süreci tamamlanmış olacak müşterimiz tüm depo ve sevkiyat süreçlerini outsource edecek duruma gelmiş olacaktır. Outsource kararını aldıktan sonra da bizimle ya da başka bir lojistik firmasıyla hareket edecektir. Tabii ki tercihimiz bizimle hareket etmeleri ancak prensip olarak böyle bir baskı kurmuyoruz. Çünkü müşteri açısından danışmanlık ile operasyonel hizmet almak arasında ince bir çizgi var. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Bugüne kadar bu yaklaşımımın zararını gördüğüm durumlar oldu elbette ama toplama baktığımda hep kazandığımı gördüm.
İstanbul trafiğinde aynı günde 3 sefer teslimat
KSN Lojistik’in Yönetim Kurulu Başkanı Orkun Karayel, başlığımızda da belirttiğimiz gibi ezber bozan işlere de imza atıyor. İstanbul trafiğinin yoğunluğu herkesçe malum. Hele pik saatlerde bir yere varmanız oldukça zor. İşte bu uygun olmayan şartlarda aynı noktaya 1 günde 2 sefer teslimat yapabilen KSN Lojistik, bunu Türk insanının genelde manzarasına vurgun olduğu ama genelde sırtını döndüğü denizi de kullanarak 3’e çıkarmayı planlıyor. Burada sözü yine Orkun Karayel’e veriyoruz:
“Özellikle İstanbul gibi bir şehirde gece teslimatlarına mutlaka önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle biz, operasyonlarımıza gece saat 01:00’de başlıyoruz. Böylece İstanbul’un her noktasında ilk teslimatlarımızı sabah saat 10:30’da bitirmiş oluyoruz. Ayrıca bir de ara aktarma noktası oluşturarak, öğleden sonraki teslimatları da gün bitmeden bitirmiş oluyoruz. Her aracımız haftanın 6 günü, günde 70 ayrı noktaya teslimat yapıyor. İstanbul’da dağıtım konusunda iddialıyız, Hiç kimse yapılabileceğimize inanmadı ama biz KSN Lojistik olarak bunu başardık. Bu başarımızda bizi cesaretlendiren Otomotiv Yenileme Pazarının lider firmalarından olan müşterimizinde büyük desteği oldu. Bunu da özellikle belirtmek isterim.
ÜÇÜNCÜ TESLİMATIN ADRESİ DENİZ OLACAK
İnovatif bir çalışmamız da İstanbul’un öğleden sonra trafiğini yenmeye yönelik. Şu an günde iki sefer dağıtım yapabiliyoruz, bunu nasıl geliştirebiliriz diye yeni yöntemler deniyoruz. Örneğin saha operasyon ekibimizle birlikte Yandex üzerinden sürekli olarak trafiğin durumunu kontrol ediyoruz, yeni ve açık bir güzergah bulursak araçlarımızı oraya yönlendirerek zamandan kazanıyoruz. Ama şimdi müşterilerimiz bizden gün içinde üçüncü dalga teslimatları talep etmeye başladı. Peki, bunu nasıl yapacağız? Havadan yapamayız. Karadan yapmamız zaten imkansız. Üçüncü köprü ise işimizi görmüyor. Çözümü denizde bulduk ve çalışmalarımızı bu yönde sürdürüyoruz. Bu konudaki çalışmalarımız tamamlandığında bunu herkesle paylaşacağız.”
MÜŞTERİ, ARTIK SADECE MALIN YERİNİ
DEĞİL, KONUMUNU DA GÖREBİLECEK
Karayel’in bir başka projesindeki ortağı da muhtemelen Turkcell olacak. Orkun Karayel, mühendis zekasını yine farklı bir çalışmaya yönlendirmiş. İlk başta zaten yapılan bir şeyi yapıyor diyebilirsiniz. Ama durum hiç de öyle değil. Bakın, bu ilginç projenin de içeriğinde neler var:
“Kendi IT’mizi de kendimiz yapmaya karar verdik. Şu anda Teknopark’a başvurumuzu yapıyoruz, evraklar hazırlandı. Çok kapsamlı bir IT projesi oluşturduk. Bundan iki yıl kadar önce, müşterime nasıl bir farklılık yaratırım diye düşünmeye başladım. Herkes, malın nerede olduğunu gösterebiliyor. Depoda, İzmir aktarmada, araçta, vs. vs. gibi… Barkod nerede okunursa, orası diyor ki mal burada. Ben ise bu malın konumunu göstermek istiyorum dedim. Selçuk Bey bir gönderiyi verdi, ürünün nerede olduğunu anında görsün. “Mümkün değil, konumunu nasıl göstereceksin” dediler. Ardından düşünmeye başladık, günlerce düşündüm… Önce cihazları buldurdum, kibrit kutusu kadar bir takip cihazı. Onların fiyatıyla ilgili anlaşmaya vardık. Sonra pil sürelerini hallettik. Türkiye’de en uzun mesafeye gönderi yapmanın süresi en fazla 3 gün. Taşınma esnasında ürün herhangi bir yere atılabiliyor, bu cihazın bozulmayacağının ya da yerinden alınmayacağının bir garantisi yok. Sonra dedim ki, ürün yerine irsaliyeyi takip edelim. Bir ürünün yanında onu tamamlayan şey irsaliyedir. İrsaliye varsa ürün de oradadır. Türkcell’le görüştük, içinde bir takip cihazının yer alacağı basit bir dosya istedim ve Türkcell de bunu ücretsiz olarak yaptı. Her cihazın üzerinde bir IMEI numarası var. Bu IMEI numarasını irsaliyenin numarasıyla sistemde eşleştirdik. Daha sonra irsaliye numarasını yazdığımızda cihazın IMEI numarasıyla eşleştirildiği için ürünün tam olarak nerede olduğu görülebiliyor. Peki, bunu nasıl yapacağız? Orada bulunan baz istasyonu, sizin cep telefonu sinyalini yakaladığı anda o mağazanın mesajını size gönderiyor. Ben de bunu, müşteriye teslim bilgisi vermek için kullanabileceğimizi fark ettim. Öncelikle müşterinin teslimat noktasını belirleyeceğiz. Diyelim ki Dudullu. Dudullu’nun çemberini çizelim, kaç kilometre içine girildiğinde hangi baz istasyonu sinyal gönderebilir önce onu belirleyelim. Hemen bir harita açtılar, baz istasyonlarına baktık. Ve en güvenli mesafenin iki kilometre olduğunu gördük. Araç, iki kilometrelik bir mesafenin içine girdiğine oradaki baz istasyonundan sinyal alacak ve müşterinin cep telefonuna bir kısa mesaj gidecek: “Değerli müşterimiz, ürününüz iki kilometre alanınıza giriş yapmıştır. 3 saat içerisinde tarafınıza teslim edilecektir.” 3 saat bittiği anda bu sefer bir doğrulama mesajı gidecek. Diyecek ki, “Değerli müşterimiz, ürününüz size ulaştıysa ‘EVET’, ulaşmadıysa ‘HAYIR’ yazarak cevap veriniz.” Ürün ulaştıysa sorun yok. Ama eğer ürün ulaşmadıysa ve müşteri ‘HAYIR’ diye bir cevap gönderdiyse, o mesaj bizim sistemimize şikayet olarak düşecek ve hemen o müşteriye dönüş yapabileceğiz.”
Otomotiv ve yedek parça lojistiği alanında neler yaptınız?
Öncelikle otomotiv lojistiğini Soğuk satış ve sıcak satış olarak ikiye ayırmak gerekiyor. Soğuk satış şudur; diyelim ki bir otomotiv firmasının depolamasını yapıyorsunuz, O firmanın bayilerine sipariş bazında mal gönderiyorsunuz. Bayiler güçlü olduğu için stoklu çalışır. Siz ona malı gönderirsiniz, ihtiyaç olduğunda stoğundan o ürünü satar. Sıcak satışı ise sanayide parçacılar ve servisler yapar. O süreç daha hızlı işlemesi gereken bir süreçtir. Müşteri gelip sabah arabasını servise bırakır, servis gereken parçayı sipariş eder ve o parçanın İstanbul’da aynı gün, İstanbul dışında da 1 (bir) gün içinde mutlaka ulaşması gerekir. Bu, zamana karşı da bir yarıştır.
Şu an KSN Lojistik olarak Türk Hava Yolları’nın tüm yurtiçi tarifeli seferlerinde, öncelikli olarak kargo verebiliyoruz. Ayrıca UPS Türkiye ile de bir iş ortaklığı anlaşması imzaladık. Müşterilerimizin kargolarını tüm Türkiye ye UPS network ünü kullanarak dağıtıyoruz.
Babama çok saygı duyuyorum. Birçoklarından farklı olarak bana erken yaşta sorumluluk verdi. Bana güvendi ve önümü açtı, ben de onun güvenini boşa çıkarmadım diye düşünüyorum.
RÖPORTAJ: Selçuk ONUR – LOJİSTİK EKİPMANLAR DERGİSİ