Büyük bilge, doğasever, önsezili Kızılderili ve yeryüzü yurttaşı “Şef Seattle/Chief Seattle” [1786 - 1866] daha seneler önce şöyle demişti: “Dünya bize ait değil. Biz dünyaya aitiz.” Bu benzersiz derinlikteki anlama sahip özlü söz, gezegenimizin okyanusları (ve elbette denizleri) için de aynen geçerli. Geçerli olmasına geçerli de; biz kalabalık insanlık ailesinin üyeleri ne(ler) yapmadık ki (biraz bilerek biraz bilmeyerek) okyanuslarımızı neredeyse ortadan kaybolma evresine taşımak için! Oysa okyanuslar olmadan hayatta kalabilmemiz ve yaşam meşalesini gelecek kuşaklara aktarabilmemiz, abartısız olanak dışı. Ve şimdiye dek genelde görmezden geldiğimiz bu çarpıcı gerçekliği belki de bize en acı ve unutulmaz biçimde, daha önce hiç deneyimlediğimiz ve pençesinden kurtulmakta hayli zorlandığımız korkunç bir pandemi (küresel salgın), yani COVID-19 (Yeni Koronavirüs Hastalığı) algılatacak! Doğanın ve onun en mucizevi unsurlarının başında gelen okyanusların biz insanlar tarafından anormal nitelik ve nicelikle sömürülmesinin yeni hastalıkların yayılmasının arkasındaki etkenlerden biri olduğuna dair güçlü kanıtlar giderek artmakta. Bağışla bizi Doğa Ana ve bağışlayın bizi doğal okyanuslar! Binmemiz gereken kruvaziyer kaçsa da, onu yakalamak üzere binmeyi başardık bir açık deniz römorkörüne her nasılsa! Lütfen “zihin ve rota açıklığı” dileyin bizlere!
Yarın 8 Haziran 2020 Pazartesi. Yarın bir başka kutlu “Dünya Okyanus(lar) Günü” daha! Hızla yaşlanan gezegenimizin hızla yaşlandırdığımız okyanuslarının simgesel yaş günü değil midir bir bakıma her 8 Haziran? [Yaşlandırdığımız gezegenimizin, şu anda karşı karşıya kaldığı değişim o derece büyük ki, “Antroposen/İnsan Çağı” adı verilen yepyeni ve işin tuhafı hakkında hayli sınırlı bilgimizin olduğu bir çağa adım attığımıza inanmakta aramızdaki zeki ve çalışkan bilim insanları]. 8 Haziran, okyanusları bir tür içtenlikli onurlandırma ve yeryüzündeki hassas doğal dengenin korunmasına olan katkılarının devamlı anımsanıp anımsatılmasıdır. Böylesi bir özel güne okyanusların koşulsuz şekilde gereksinimleri var! Neden mi? Çünkü onlar şimdilerde küresel ısınma, ölçüsüz avlanma, derin deniz madenciliği, petrol çalışmaları ve plastik kirliliği gibi sebeplerle yeryüzü tarihinde hiç karşılaşılmadığı kadar büyük ve ürkütücü boyutta bir tehlike altındalar da ondan! Çünkü biz insanlık ailesinin artan nüfusu, umursamazlığı ve sağlıksız tüketim alışkanlıkları gezegenimizde ve onun okyanuslarında felaket ölçeğinde değişikliklere yol açmakta. Bağışla bizi Doğa Ana ve bağışlayın bizi doğal okyanuslar! Binmemiz gereken kruvaziyer kaçsa da, onu yakalamak üzere binmeyi başardık bir açık deniz römorkörüne her nasılsa! Lütfen “zihin ve rota açıklığı” dileyin bizlere!
Doya doya içtiğimiz ve bol bol kullandığımız suyun kalitesinden, soluduğumuz havadaki oksijenin çoğunun üretilmesine ve atmosferlerinde yaşadığımız dört mevsimin düzenlenmesine kadar bağımlı olduğumuz sevgili okyanusların, bu değerli devasa su kütlelerinin geleceğinin bizler için taşıdığı devasa boyutlardaki önem, “Birleşmiş Milletler (BM)” örgütünün aldığı bir kararla 2009 yılından başlayarak her sene tüm dünyada (ve tabii ki ülkemizde) 8 Haziran günü resmi olarak çeşitli etkinliklerle çarpıcı vurgulamalar yapılarak kutlanmakta. Söz konusu günün koordinasyonunu ise kâr amacı gütmeyen, özgeci bir tür uluslararası sivil toplum örgütü diye tanımlanabilecek “The Ocean Project/Okyanus Projesi” adlı vakıf sağlıyor. Aslında, 8 Haziran tarihinin okyanuslara sürekli biçimde onur kazandırıp, onları devamlı korumak amacıyla resmi bir kutlamaya dönüştürülebilmesi için ilk önerinin Kanada Hükümeti tarafından daha 1992’de Rio de Janeiro'daki “Dünya Zirvesi” sırasında yapıldığını da mutlaka vurgulamak gerek. Böylelikle gecikerek de olsa gözlemledik ki, biz insanlardan ötürü dünya üzerindeki karasal alanların dörtte üçü ve denizlerin üçte ikisi önemli ölçüde olumsuz yönde farklılaştı ve bunu kavramanın şifresi de okyanuslarımızı kollamaktan geçmekte. Bağışla bizi Doğa Ana ve bağışlayın bizi doğal okyanuslar! Binmemiz gereken kruvaziyer kaçsa da, onu yakalamak üzere binmeyi başardık bir açık deniz römorkörüne her nasılsa! Lütfen “zihin ve rota açıklığı” dileyin bizlere!
İlk kez resmi biçimde kutlandığı 2009 senesindeki ana izleği, “Okyanuslarımızdan Biz Sorumluyuz” olan “Dünya Okyanus(lar) Günü”nün içinde bulunduğumuz 2020 yılındaki temel teması ise, “Sürdürülebilir Bir Okyanus İçin Yenilik.” Tahmin edilebileceği üzere “yenilik”, daha önce denenmemiş taze ve ilerici yöntemlerin, fikirlerin veya ürünlerin tanıtılmasıyla ilgili hayli dinamik bir terimdir ve özünde ümit ile çare ikilisiyle dopdoludur. BM örgütü bu sene ilk kez dünya liderlerini 2030 yılına kadar “Mavi Gezegen”imizin en azından % 30'unu tam manasıyla korumaya [karadaki "milli park" uygulamalarıyla benzeşen] çağırmak için küresel bir hareketi başlatmış bulunuyor (Bugün için okyanuslarımızın ancak %4’ü koruma altında). Söz konusu kritik hareket planının “30x30” kısaltmasıyla akıllarda yer etmesi planlanmakta. Dünya liderlerinin öncülüğünde Birleşmiş Milletler, özellikle gezegen gençliğini okyanuslarımızın önümüzdeki on sene içerisinde en az % 30'unu korumada olabildiğince aktif rol üstlenmesini önerip özendirmekte kararlı. Nasıl kararlı olmasın? Okyanus kaynaklarını sürdürülebilir bir şekilde kullanmak mümkün ol(a)madığı takdirde, yarınını fazlaca düşünerek deniz esintisi eşliğindeki tatlı uykusunu kaçırmak istemeyen insanlık âleminin vay haline! Bilmem biliyor musunuz? Yeryüzü okyanusları bir ülke olarak değerlendirildiklerinde, sağladıkları mali güç ve yarar açısından yeryüzünün en büyük 7’nci ekonomisi durumundalar. 1961’de kurulmuş “Dünya Doğayı Koruma Vakfı / World Wide Fund for Nature (WWF)” verilerine göre de, bu harika ötesi ekonomiyi karasal ve denizel kökenli kirlilik, aşırı balıkçılık ve küresel ısınma kaynaklı sorunlar nefes aldırmazcasına tehdit etmekte! Bağışla bizi Doğa Ana ve bağışlayın bizi doğal okyanuslar! Binmemiz gereken kruvaziyer kaçsa da, onu yakalamak üzere binmeyi başardık bir açık deniz römorkörüne her nasılsa! Lütfen “zihin ve rota açıklığı” dileyin bizlere!
Güvenli, sağlıklı, verimli okyanuslar insanlık refahının, ekonomik güvenliğinin ve sürdürülebilir kalkınmasının ayrılmaz bir parçasını oluşturduğundan artık bu gezegenin vatandaşları olarak hepimizin deyim yerinde ise konuya ilişkin duyarlık eşiğimizi düşürürken, bilinçlilik düzeyimizi de artırmamız şart! Öyle ki, gezegenimizin evrimsel gidişatı hakkında en iyimser uzmanların bile dillendirmeden edemedikleri şöyle bir yadsınamaz durum söz konusu: “Halen dünyamızda hayatını sürdüren 25 yaş altındaki her genç bireyin meydan getirdiği nesil, bu gezegenin geri dönülemez noktaya ulaşılmadan kurtarılabilmesini gerçekleştirme şansına sahip son kuşaktır!” Ve bu son kuşak şimdilerde kendisinden daha yaşlı nesillerle beraber sır küpü COVID-19 illetiyle savaşmakta! Öte yandan hep akıllarımızın kıyılarında tutmamız gereken bir gerçeklik daha var ki, o da dünyamızdaki denizyolu (hem yük hem yolcu) ve balıkçılık faaliyetlerinin optimum seviyede ve kazançlı şekilde devamlılığının kesinkes okyanuslarla denizlerin yaşam döngülerinin örselenmemesine bağlı olduğu [İnsanlık ailesinin 3 milyara yakın üyesinin en başta kaliteli beslenmesi okyanus hayatındaki hassas dengelerin bozulmamasına bağlı]. Onların sağlıklılık hallerinin kaybolması durumunda, dünya ticaretiyle ekonomisinin nasıl bir yıkıma uğrayabileceği apaçık. Gezegenimiz ve üzerinde yaşayan her türden canlılar için yaşamsal önem taşıyan okyanuslar ve denizler dünyanın yaklaşık %71’ini kaplıyor, ayrıca da su kaynaklarımızın yüzde 97’sini bünyelerinde barındırıyorlar. Soluduğumuz havadaki vazgeçil(e)mez oksijenin %70’inin de kaynağı bizzat onlar! Bağışla bizi Doğa Ana ve bağışlayın bizi doğal okyanuslar! Binmemiz gereken kruvaziyer kaçsa da, onu yakalamak üzere binmeyi başardık bir açık deniz römorkörüne her nasılsa! Lütfen “zihin ve rota açıklığı” dileyin bizlere!
Tartışmasız büyük kıymete sahip okyanuslar, günümüzde hemen her türden çöp ve plastik materyal ile dolup taşmakta ve yaşama alanı sağladıkları sayısız canlılar artık neredeyse yok olmanın sahillerine vurmak üzeredir. Balık türlerinin son 50 senede %90’ı aşkını insan kökenli sebeplerle ortadan kalkmış durumda. Hele %80’i kara kökenli yılda yaklaşık 8 milyon ton plastiğin [her 60 saniyede bir kamyon dolusu plastik atık] okyanuslara ve denizlere taşınması neticesindeki kirlilik onları o kadar olumsuz etkiledi ki, yaklaşık 11 kilometrelik derinliği ile dünyanın en derin noktası unvanına sahip Pasifik Okyanusu’ndaki "Mariana Çukuru''nda bile plastiğe rastlandı nihayet. Özellikle plastik atık sorunu yıllarca görmezden gelindiği için, denizlerimizde daha şimdiden 150 milyon ton plastik bulunduğu tahmin edilmekte. Okyanuslardaki mercan kayalıklarının %90’ı hem kirlenme hem de küresel ısınma yüzünden 2050 senesinde tamamıyla tarihe karışacak. Bir diğer deyişle insanlık, uzunca süredir fütursuzca sergilediği özgün “ekolojik vandalizm” örneğiyle gezegendeki yok oluş sürecinin süratini evrimleşme süratinin önüne geçirme başarısına ulaştı. Bu durumun hiç ama hiç de iyiye işaret olmadığını belirtmeye gerek var mı acaba? Bilim insanlarının ortak görüşü, söz konusu plastik kirliğinin çözümünde ulusal “Sıfır Atık Programı” tarzında projeler üretilip yürürlüğe konulmadığı müddetçe, global düzeyde tatminkar sonuçlara erişilmesinin imkânsızlığı yönünde. Bağışla bizi Doğa Ana ve bağışlayın bizi doğal okyanuslar! Binmemiz gereken kruvaziyer kaçsa da, onu yakalamak üzere binmeyi başardık bir açık deniz römorkörüne her nasılsa! Lütfen “zihin ve rota açıklığı” dileyin bizlere!
Mütevazi köşemin sürekli veya aralıklı biçimde takipçisi duyarlı LOJİPORT okurları ve tanıdığım tanımadığım duyarlı yeryüzü yurttaşları! “Dünya Okyanus(lar) Günü” diğer seneler gibi bu yıl da yarın yani 8 Haziran’da, Türkiyemiz dahil, onlarca ülkede farklı etkinlikle bir tür coşku ve umut tsunamisi içinde kutlanacak. Doğallıkla bu seneki kutlamaların tamamı, devam eden COVID-19 pandemisine bağlı güvenli fiziksel mesafe kurallarına uyulması zorunluluğundan ötürü, internet ve sosyal medya aktiviteleri aracılığıyla gerçekleştirilecek. Olsun; sanki sanal ortamda bile böyle coşkulu ve umutlu bir kutlamalar dizisine diğer yıllardan çok çok çok daha fazla gereksinim duyuyoruz gibi. Ben de bu pazarki LOJİPORT köşe yazım aracılığıyla gezegenimiz okyanuslarının ne denli paha biçilmez, eşsiz ve büyüleyici özellikte oldukları realitesini beynimin izin verdiği ölçüde ilgilenenlerinizle paylaşmak istedim. İyi ki varsınız ve iyi ki gitgide daha sık biçimde biz hayli unutkan insan kardeşlerinize, eğer sağlıklı bir gezegeni sağlıklı evimiz olarak benimsemek istiyorsak, bunun ancak ve ancak sizlerin sağlıklılık halinin devamı ile gerçekleşebileceğini dalga dalga hatırlatıyorsunuz bıkıp usanmadan! Sizlere ve ev sahipliği yaptığınız bütün canlılara gözlerimiz gibi bakmamız gerektiğini en sonunda, “Artık çok geç yahu” veya “Ne yazık ki iş işten geçti” kampanaları karabasanımsı biçimde kulaklarımızı çınlatmadan önce ayrımsayabildik. Bu özel gezegenin, biz sıradan konuklarına sunduğu en sıra dışı hediyelerin tartışmasız ilk sıralarında yer aldığınızın eminim nicedir farkındasınızdır ey görkemli ve geniş denizler! “Dünya bize ait değil. Biz dünyaya aitiz.” diyen zamanının ilerisindeki ermiş, “Şef Seattle”a hak vermek üstün zekâlı olmayı gerektirmiyor. Bağışla bizi Doğa Ana ve bağışlayın bizi doğal okyanuslar! Binmemiz gereken kruvaziyer kaçsa da, onu yakalamak üzere binmeyi başardık bir açık deniz römorkörüne her nasılsa! Lütfen “zihin ve rota açıklığı” dileyin bizlere!
Kimilerinize klişeleşmiş bir eylem gibi gelebilir ama öyle olmadığını âdeta ispatlarcasına haydi hep birlikte şu cümleyi sarsılmaz bir inançla ve şarkı söylercesine en azından içimizden yineleyelim: “DOĞA ANA VE DOĞAL OKYANUSLAR GELECEĞİMİZDİR!”
Doğa ve doğal yaşamı koruma tutkunlarının, deniz ve denizcilik sevdalılarının “8 Haziran Dünya Okyanus(lar) Günü” tekrar tekrar kutlu olsun!
Verimli günler ve gelecek pazar yine bu sütunda görüşmek üzere.