Batı Pasifik Okyanusu'ndaki bir “kıyı denizi” olarak tanımlanabilecek, Çin Halk Cumhuriyeti’nin güneyinde yer alan Güney Çin Denizi, muazzam ekonomik ve jeostratejik öneme sahip bir su kütlesi alanı. Dünyadaki deniz nakliyatının üçte biri (özellikle ham petrol taşımacılığının), her yıl 3 trilyon “Amerikan Doları”nın üzerinde bir iş-ticaret hacmi ile buradan geçmekte. Bölgedeki deniz tabanının altında çok büyük miktarda petrol ve doğalgaz rezervlerinin yattığına inanılmakta. Aynı zamanda Güneydoğu Asya'da yerleşmiş milyonlarca insanın düzenli ve sağlıklı şekilde beslenmesi için hayati önem taşıyan kazançlı balıkçılığı da bünyesinde barındırmakta Güney Çin Denizi. Hal böyle olunca, ilgili tarihi deniz, sularına komşu her ülkenin yoğun ilgisini çekip; üzerinde hak iddia etmesi sonucunu ortaya çıkarıyor. Özellikle de bölgenin hem ekonomik hem de askeri açıdan süper gücü niteliğindeki Çin Halk Cumhuriyeti’nin! Nitekim Pekin yönetimi yıllardır, Güney Çin Denizi'nin % 80'inden fazlasında yönetim hakkı olduğu iddiasını her fırsatta yineliyor.
Geçtiğimiz haftalarda Pekin yönetimi, konuya ilişkin kararlılığını sanki iyiden iyiye belirtmek amacıyla gerginlik yaratıcı yeni bir adım attı. Nasıl mı? Ülkedeki “yerel deniz trafik güvenliği yasası”nı, Çin'in "denizcilik yetki alanı”nı daha da artıracak (dolayısıyla “kıyı sahası”nı da genişletecek) şekilde revize ederek! Bu değişiklik, Çin'in kendi kıyılarından uzak bölgelerde Çin deniz hukuku uygulamasına getirilen birtakım yasal kısıtlamaları ortadan kaldırıyor gibi görünmekte. Daha geniş anlamıyla bu yasa revizyonu, Çin’in UNCLOS/BMDHS [Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi] kapsamında kabul edilen 12 deniz mili sınırının yüzlerce mil ötesinde bulunan alanlar da dahil olmak üzere, Güney Çin Denizi'nin büyük çoğunluğu üzerindeki egemenlik hakkını tekrardan güncel gündeme taşıyor. Pekin yönetimi zaten son birkaç senedir, hava savunma sistemleri, stratejik pistler ve gerek Sahil Güvenlik gerekse de donanma gemileri için rıhtımlar ve iskeleler ile donatılmış ileri teknolojiye sahip askeri üsler inşa ederek, Paracel ve Spratly Adaları'nda çok sayıda adacığı işgal edip bölgedeki varlığını pekiştirdi.
Gözden geçirilen söz konusu yasa, Çin'in “deniz güvenliği kurumu”nun coğrafi yetki alanını ülkenin tüm "denizcilik yetki alanını" kapsayacak şekilde genişletiyor ve kuruma birkaç yeni tartışma yaratıcı yetkiyi kullanma yetkisi daha veriyor. İlgili Çin denizcilik kurumu artık, yabancı bayraklı gemilerin "masum olmayan" bir geçiş yaptığı veya bir “ulusal güvenlik tehdidi” olarak değerlendirildiği durumlarda, Çin tarafından talep edilen sulardan derhal ayrılma emri verme yetkisine sahip. Çin kanun uygulayıcıları da gerekirse artık uluslararası sulara açılan bir gemiyi takibe alabilecekler. Bunlara ek olarak, Çin'in taşımacılık departmanı, Pekin yönetiminin hak iddia ettiği sulardan gelecekte geçecek bütün denizaltılar, nükleer enerjiyle çalışan gemiler, süper tankerler ve radyoaktif yük taşıyan gemiler için "özel geçiş sertifikası” gibi bir evrağın temini mecburiyetini de uygulayabilir.
Özellikle ABD ile Filipinler’in sinir katsayısına pik yaptırmaya yetecek “yerel deniz trafik güvenliği yasası”nda yaptığı revizyonlarla Çin böylece, tartışmalı yeni “Sahil Güvenlik yasası”nın yürürlüğe girmesinden sadece aylar sonra bir başka uluslararası gerginlik yaratıcı kanunu daha yürürlüğe koymakta vakit kaybetmemiş oldu [Yeni “Sahil Güvenlik yasası”na göre Çin, ulusal egemenliğini tehdit edici her durumda gitgide ağır silahlarla donattığı kendi Sahil Güvenlik gemilerine, karasularına giren her tür yabancı uyruklu deniz taşıtına “ayak basabilme” ve gerekirse “direkt ateş açma” hakkını tanıyor]. Elbette UN/BM örgütünün “kabul edilemez” olarak tanımlayacağına mutlak gözüyle bakılan “yasa revizyonu,” şu an salt Çin’i bağlıyor gibi görünse de, hayli hassas Güney Çin Denizi’nde hiç de ihtiyaç duyulmayan bir “uluslararası deniz vukuatı”nın kıvılcımını yakabilir.
Başta Çin Halk Cumhuriyeti ve Filipinler Cumhuriyeti olmak üzere, Güney Çin Denizi’nin sularında hak iddia eden tüm ülkelerin aralarında, yakın gelecekte net ve kalıcı bir anlaşmaya varmaları pek mümkün görünmüyor. Böylesi bir durum da, bölgede gerek ticari gerekse de askeri denizcilik açısından hiçbir devlete, sandığının aksine somut yarar sağlamayacak tehlikeli bir istikrarsızlık ortamının süreceği anlamına geliyor tabii ki. Olabildiğince gerçekçi ve biraz da kötümser donanma uzmanlarına göre ise, söz konusu sakinleşmek bilmeyen sularda, Çin ile bölgesel Filipinler-ABD-Japonya deniz ittifakı güçleri ciddi bir “kapışma aşaması”na doğru kaygı verici bir hızla ilerlemekteler.
Verimli günler ve gelecek yazımda yine bu sütunda görüşmek üzere.