Türkiye’nin Doğu Avrupa, Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya erişim imkanı sağlayan yüksek lojistik potansiyeli nedeniyle Avrupa Birliği için intermodal taşımacılık alanındaki en stratejik ülkelerden biri olduğunu dile getiren Mersin Deniz Ticaret Odası Genel Sekreter Yardımcısı Mesut Öztürk, söz konusu sitemin Türkiye’de gelişimi ile birlikte Türk firmalarının nakliye hizmetlerinden daha çok katma değer sağlayacağını ve firmaların gider kalemlerinin azaltılarak sektördeki rekabet gücünün daha artacağını aktardı. Türkiye’nin intermodal taşıma avantajlarından yararlanabilmesi için karayolu bağımlılığından kurtarılması gerektiğini ifade eden Öztürk, deniz ve demir yollarına yönelik yatırımlarının arttırılması gerektiğine vurgu yaptı. İlk olarak tüm ulaştırma yatırımlarını küresel ulaştırma politikası ve intermodal anlayışla birbirine entegre edecek bütüncül bir politikaya ihtiyaç olduğunu ifade eden Kpt. Öztürk, “Demiryolu ağlarımızın geliştirilmesi, modernizasyonu ve liman bağlantılarının sağlanmasının yanı sıra özellikle sanayi bölgelerinde modlararası geçişlere imkan verecek altyapıya sahip modern lojistik merkezlerin kurulması, mevcutların ise intermodal taşıma sisteminin gerekliliklerine göre geliştirilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin deniz taşımacılığı potansiyelinden daha fazla yararlanması, özellikle büyük limanların altyapı kapasitelerinin arttırılması, karayoluna olan bağımlılığı diğer taşıma modlarına yönlendirecek teşviklerin devreye alınması da önemli adımlar olacaktır” dedi.
Avrupa Birliği’nin günümüzde Türkiye Trans-Avrupa Ulaştırması Karayolu Ağı Programı (TEN-T-Trans-European Transport Network) çerçevesinde karayolu üzerinde yoğunlaşan yük akışını, denizyolu ve demiryolu hatlarına kaydırarak daha dengeli bir ulaştırma politikasını hayata geçirmek için adımlar attığını dile getiren Öztürk, “TEN-T Programı ile Türkiye ve Avrupa Birliği ülkeleri arasında ulaştırma altyapısı oluşturularak bunun Trans-Avrupa ulaştırma ağlarına eklemlenmesini sağlamak amaçlanıyor. TEN-T kapsamında altyapı ihtiyaç analizi (TINA Türkiye) Çalışması yapılmış, ulaştırma koridorlarını güçlendirmek için gereken öncelikli yatırımlar belirlendi. Söz konusu altyapı projelerinin finansmanı AB fonlarından sağlanıyor” açıklamasını yaptı.
TEN-T projeleri için oluşturulan finansman kaynaklarından birinin de Marco Polo Programı olduğunu söyleyen Öztürk, “Marco Polo Programı ile modlar arasında denge kurmak, yük taşımacılığını, mümkün olduğunca karayolundan denizyolu, demiryolu ve iç su yolu taşımacılığına yönlendirmek diğer bir deyişle intermodal taşımacılığı özendirmeye yönelik projelere finansman sağlanıyor. Özel sektör merkezli bu programa ülkemizden de başvuran firmalar bulunmaktadır. Marco Polo I ve II programları kapsamında verilen desteklerin yanı sıra taşımacılık alanında araştırma ve geliştirme ve yenilikçiliğin geliştirilmesi ile ilgili çerçeve programları vasıtasıyla destekler veriliyor” diye konuştu.
Kara yolu bağımlılığına son verilmeli
Türkiye’nin yüksek potansiyele rağmen karayolu yatırımlarına ağırlık verilmesi nedeniyle intermodal taşımacılığın sağlayabileceği fırsatlardan yeterince yararlanamadığına dikkat çeken Mesut Öztürk, şunları söyledi: “Ülkemizde karayolu taşımacılığının diğer ulaşım modlarına ciddi bir üstünlüğü bulunmakta, en çok yatırım karayolu taşımacılığına yapılmakta, karayolu bağımlılığı devam ediyor. Konteynerizasyon sonucu ortaya çıkan teknolojik ilerlemeler, küresel rekabetin getirdiği maliyet minimizasyonu gerekliliği, ulaşımın hızlanması ve karayollarındaki yoğunluğun azaltılması ihtiyacına bağlı olarak Avrupa’da ve ABD’de yaygın olarak kullanılan intermodal taşımacılık ülkemizde yaygın olmamakla birlikte gelişmeye açık.”
“Yollar değişse de yük yeniden elleçlenmiyor”
İntermodal taşımacılık gibi entegre taşıma sistemlerindeki en önemli avantajın taşıma modlarının değişiminde yükün kendisinin yeniden elleçlenmemesi olduğunu ifade Kpt. Mesut Öztürk, böylelikle elleçleme sebebiyle oluşabilecek hasarların önüne geçildiğini ve yükün güvenliği ve temizliği bakımından önemli bir avantaj sağlandığını dile getirdi. Kpt. Öztürk, ayrıca intermodal taşımanın ayrıca düşük maliyet, taşıma modları arasındaki geçiş kolaylığı, karbon salınımının daha az oluşuna bağlı olarak çevreye zararın en az seviyeye indirilmesi ve olumsuz hava koşullarından daha az etkilenme gibi avantajlarının da olduğunu belirtti.
5 olan proje sayısı artırılmalı
İntermodal taşımacılık sistemlerinin gelişimi için hayata geçirilen projelerden bahseden Mesut Öztürk, “Ülkemizde hayata geçirilen en iyi örneklerden biri; TOBB’un öncülüğünde ve 94 ortakla 2011 yılında Anadolu-Avrupa arasında demiryolu ağırlıklı intermodal taşımacılık hizmeti vermesi amacıyla hayata geçirilen Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonları (BALO) projesidir. Marmaray ve Demir İpek yolu olarak anılan Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu projeleri, TRACECA Koridoru; Pendik, Ambarlı, Alsancak, Yalova, Çeşme ve Mersin limanları ile İtalya-Trieste, Fransa- Toulon ve Sete, Yunanistan- Lavrio limanları arasındaki ve Taşucu ve Girne arasındaki ro-ro hatları; Mersin, Çandarlı ve Filyos liman projeleri intermodal taşıma ağlarının geliştirilmesi ve ülkemizin rekabet gücünün arıttırılması açısından önemli projelerdir” diye konuştu.
LOJİPORT