Gümrüklerde Türkiye’nin 2023 vizyonuna sekte vuracak işler yapılıyor. Özellikle İstanbul’un yeni gümrük baş müdürünün atanmasının ardından uygulanan, sözüm ona ‘kaçakçılığı önleme’ hamleleri ihracatın hızını yavaşlattığı gibi, nakliyecinin de ihracatçının da maliyetlerini artırıyor. Gümrüklerde 30 yıl önce dahi olmayan işlerin, Avrupa Birliği’ne entegrasyon çalışmaları yaptığımız şu günlerde uygulandığını görünce şaşkınlıklar geçiriyorum. Antrepolarla ilgili 83/4 sayılı karar, ardından ‘ihraç malı önce gümrüğe girecek’ şartı; ister istemez ‘birisi Türkiye’nin 2023 vizyonuna çomak mı sokmak istiyor?’ sorusunu akla getiriyor. Çünkü, şu anki uygulama ancak bu cümleyle izah edilebilir. Gümrük bunu neden yapar? Bir süre önce alınan karara göre, “İhracat işlemlerinde kamyonlar ihracatçının fabrikasından yüklenecek. Ne pahasına olursa olsun gümrüğe girecek.” Aslında bu uygulama yeni değil. Sorumlular, ‘biz yasaları uyguluyoruz’ derlerse, doğruyu söyleyecekler. Çünkü, yasa gerçekten böyle emrediyor. Ama, yıllardır bu yöntem kabul görmemiş; sistem bir şekilde bunu bypass etmiş. İstanbul’a yeni atanan baş müdür de, ‘ben yasayı uygularım arkadaş’ diyor. ‘Mal, ihracat beyannamesi açıldıktan sonra yola çıkacak.’ Bu yöntem, daha önce Türkiye tarihinde hiç yaşanmamış. Amacın ‘kaçakçılığı önlemek’ olduğu söyleniyor. İnsanın aklına ‘şu okullar olmasa maarifi ne güzel yönetirdim’ anekdotu geliyor. Kimse, ‘kaçağa göz yumun’ demiyor ki... Amaç, kaçakçılığı önlemekse, bütün beyannamelerinizi açın, kapatın ve bir kontrol timi oluşturun! Bu kontrol timi de rasgele noktalarda aracı çevirip arasın. Ak mı kara mı çıksın. Kara ise canına okuyun! Eğer bu maliyetli bir yöntem gibi geliyorsa, sınır kapılarında kırmızıya düşürmek istediğin tüm beyannameleri, bir mesaj atarak denetlenmesini gerçekleştir! Ve bunu suçüstü yap! Bu soruyu sormak zorundayım: “Ey Gümrük İdaresi, bu yöntemle kırmızıya düşürüp de yakaladığın ne kadar kaçak var?” Bence hiç yok. O halde ihracatın önündeki bu bürokrasi neden? Niye hem nakliyeciyi hem de ihracatçıyı cezalandırıyorsunuz. Burası Türkiye’nin ihracatına yön veren şehir: İstanbul. Bunu kanuni düzenlemelere bağlamak doğru değil. Çünkü, bu kanun geçmişte de aynıydı. Ama, işleyen bir sistem vardı, ona çomak sokuldu. Diyorlar ki, ‘sistem yürüyor’ evet yürüyor ama ithalatçı ürününe bir hafta, 10 gün sonra kavuşuyor. TIR’lar gümrüklerde bekliyor. Sistemin yavaşladığını kimse inkâr edemez. Sayın Bakanım, Sayın Müsteşarım bu yöntemi ihracata uygulamayın! Önemli olan vergi kaybını kontrol etmektir. Kaçakçılığı iç istihbaratla, iç düzenleme ve ani kontrollerle önleyebilirsiniz. Eskiden nasıl yapılıyormuş? Yaşananları kıyaslamak için dün nasıl yapıldığını da bilmek gerekir. Bu nedenle yaşayanların söylediklerinden aktarıyorum: “Eskiden gümrük beyannameleri açılırdı. Hiçbir kısıtlama olmazdı. Muayene memuru, kırmızı hatta ise, mümkün olduğu kadar nakliyecinin garajına girer ve prosedür, fiziki muayene ile tamamlanırdı. Mavi hat ya da tanımlanmış ihracatçının beyannamesi açılırdı. Kolcu, arabanın bulunduğu belli başlı garajlarda kurşun mührü sıkardı.” İhracatçı da, nakliyeci de töhmet altında Gümrükler her ne kadar Halkalı, Erenköy gibi yerlerde olsa dahi, 20 yıl evvel Karaköy’de olduğu gibi şehir içinde kaldı. Bir TIR’ın ihracatçının kapısından çıkıp, nakliyecinin garajına ya da nakliyecinin garajından çıkıp Halkalı veya Erenköy Gümrüğü’ne gitmesi, İstanbul trafiğine ek yük getirmekten başka bir şey sağlamaz. Çevre kirliliği, olası kazalar ve maliyetleri hiç saymıyorum. Mavi hattaki bir TIR’ın gümrüğe gelmek zorunda bırakılmasına hiç gerek yok. Bu, sadece ihracatın hızını yavaşlatıp, ek maliyet getirir. Yapılması gereken kolcu vazifesinin antrepolarda yetkilendirilmiş gümrükçüler eliyle yapılmasıdır. Bir TIR’ın bir yerden bir yere nakli, en azından 150-200 TL ek maliyet anlamına gelir. İkincisi ise, kırmızı olduğu zaman gümrüğe çağırıyor: ‘Beyannameni açmam, aracı getir’ diyorsunuz. Bunu da malın değiştirilebileceği şüphesiyle istiyorsunuz. Ben de diyorum ki, ‘eğer sen bu şekliyle devam edersen hiçbir şey elde edemezsin.’ Çünkü, bu isteğin açılımı ‘ben malı istiyorum, siz malı değiştiriyorsunuz’ demektir. Açıkça nakliyeci, kaçakçılıkla itham ediliyor. Nakliyecinin, ihracatçı tarafından üretilmiş ve araca konulan mallara müdahalesi söz konusu olamaz. Ayrıca, burada ihracatçı da kaçakçı durumuna sokulmuş olmuyor mu? Bu duruma, Türkiye ihracatının amiral gemisi TİM’in sessiz kalmaması gerekmez mi? Avrupa’da işler nasıl yürüyor? Yine bilenlere sorduk. Bakın Avrupa’da bu nasıl oluyormuş: “Avrupa’dan ihraç malı yüklersiniz, faturayı keserler. Yolda evrak istenirse faturayı gösterirsiniz. Çünkü, malı resmen teyit eden enstrüman faturadır.” Almanya’dan aldığınız yükü Türkiye sınırına kadar getiriyorsanız ve Avrupa Birliği’nin bitiş sınırı olan Türkiye’de bu malı açıyorsanız… Türkiye’nin AB’ye entegrasyon çalışmaları var iken; AB ile Ortak Transit Rejimi’ne geçtiğimiz 2 ay önce ilan edilmişken, Türkiye ocak ayından itibaren elektronik sisteme geçme kararı almışken, 20 yıl evvel yaşanmayan geriye dönüş uygulamaları neden yapılır? Birileri çıkıp ‘ihracatçının önünü keserek, Türk malının maliyetini artırarak ihracata darbe vurmak için gizli gizli çalışıyor’ desek yanlış olmaz. Laleli’de 6-7 milyar dolar bavul ticareti yapılıyor: Kaçakçılık yok. Diğer tarafta, faturası kesilmiş, her an için Avrupa Birliği’ne giden beyana tabi bir mal var… Öte yandan zaten beyan harici bir malla yakalandığınızda Avrupa Birliği’nde iflahınızı keserler, hem ticari hayatınız biter, hem de cezalandırılırsınız. Küçük hesaplar, büyük zarar veriyor Bence bu hamlelerin yapılmasının ardında biraz da TASİŞ’i palazlandırma projesi yatıyor. TASİŞ eskiden Maliye Bakanlığı bünyesindeydi. Zarar eden, kendini geliştiremeyen bir kurum hüviyetindeydi. Şimdi Gümrük Bakanlığı’na geçince, TASİŞ’i kalkındırmak adına gümrüklerde fazla mesai ücretleri, park paraları gibi küçük hesaplarla büyük resmin netleşmesi önleniyor. Bu hamleler de aslında Türkiye’nin geleceğini karartıyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu denli bürokrasi bulamazsınız. İhracat artıyor, söylemlerinde de kandırıldığımız hissine kapılıyorum. Nerede artıyor ihracat? Otomotivde. Otomotiv sektöründe 4 milyar dolar ihracat varsa, 3 milyar dolar da ithalat var. Son söz, Sayın Bakanım! Sayın Müsteşarım! Sayın Başmüdürüm! Sizlere Türkiye’yi seven; ülkesinin ekonomik refahını önemseyen bir yurttaş olarak sesleniyorum. Lütfen yanlıştan dönünüz! Uygulamanızın sonuçlarını görmek için gümrüklerdeki TIR kuyrukların artışını takibiniz yeterli…