2020 yılına girerken, her yazar gibi ben de ‘Umut dolu bir yıl olur inşallah’ dileğini yazmıştım.
Ne var ki, ikinci ayını tamamlamakta olduğumuz 2020’de, hayal kırıklığı yaşayacağımıza dair belirtiler var.
Anayurtta yaşayanlarımız ekonomik ortam nedeniyle geçim sıkıntısı yaşarlarken, yurtdışında yaşayan bizler de ayrımcılıktan dert yanmaya devam ediyoruz.
Siyasetçiler oy avcılığı için yalan söylemlerine devam ederlerken, daha önce verilmiş haklarımızı da geri almak için çirkin oyunlar sergiliyorlar.
Bir dostum şöyle yazmış: ‘Otoriter, popülist politikacıların ortak bir özelliği vardır: Yalan söylemek. Olmayan bir şeyi olmuş gibi anlatıp, sürekli tekrarlarlar, yalan olduğu ortaya çıksa bile bu tutumlarından vaz geçmezler. Çünkü onlar Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels’in izinden gidiyorlar. Ne diyordu Goebbels? ‘Yalan söylerseniz ve tekrar ederseniz, insanlar sonunda buna inanmaya başlayacaktır.’ Çünkü halkın bir bölümü bu yalanları satın almaya, yani inanmaya hazırdır.’
Oy peşinde koşarken çeşitli entrikalar üreten ve yalan söyleyen ırkçı Wilders’den sonra şimdi de Baudet diye bir bela çıktı karşımıza. Bu Baudet denen adamın ‘Form voor Democratie’ (FvD) partisi, yapılan araştırmalarda en büyük parti olmaya namzet. Tabii ki Baudet de Başbakan olarak hükümet kurmaya namzet.
Ama öyle bir şey oldu ki, popülaritesi zirveye çıkan bu adamın, ortaya attığı bir iddia yalan çıkınca popülaritesi de sönmüş oldu.
Kendini çok beğenmiş ve hatta narsist olarak anılan Baudet, yukarıda belirttiğimiz Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels’in peşinden giderken tökezledi ve hatta düştü.
Bu Baudet denen adam, şubat ayı başında yayınladığı bir tweette, çok yakın iki kadın arkadaşının bir tren yolculuğu sırasında iki Faslı tarafından ciddi bir biçimde taciz edildiğini açıklamış ve ortalığı karıştırmıştı. Bu nedenle herkesin partisini desteklemesi çağrısında bulunan Baudet, ‘İktidara gelirsek, bunların hepsini ülkelerine göndereceğiz’ propagandası yaptı. Ama yalancının mumu çabuk sönmüş, sözünü ettiği iki Faslı’nın Demiryolları’nın sivil kontrol memurları olduğu anlaşılmış ve bunların görevleri icabı bilet kontrolü yaptığı ve sözü geçen kadınların buna karşı direndikleri ve yalan söyledikleri anlaşılmıştı. Gerek tanıkların açıklamaları, gerekse Demiryolları’nın yaptığı açıklama bunu doğruluyordu.
Yukarıda belirttiğim dost şöyle devam ediyor: ‘Yalan söylemek, insanların kutsal inançlarını sömürmek, otoriter ve popülist politikacıların en çok başvurdukları yöntemdir. Bunları demaske etmek, yalancılıklarını yüzlerine vurmak, halk kitlelerini aldatmalarını önlemek demokratların görevidir. Tüm demokratik kuruluşların bunu yapmaları gerekir.
Ayrıca sadece kuruluşlar değil, tek tek kişiler de bunu yapabilirler. İyi ki sosyal medya var ve burada özgürce düşüncemizi açıklayabiliyoruz. Bunu aktif olarak kullanmalıyız. Irkçılara, halkı birbirine düşürmek isteyen popülistlere meydanı boş bırakmamalıyız.’
Alınmak istenen haklar.
Hollanda’da, AB ile yapılan 1963 anlaşması gereği muaf tutulduğumuz ‘Uyum Kursları ve Sınavı’ mecburiyetinin, yeniden uygulanması için yeni bir kanun çıkarılıyor. Bu konudaki haberi bültenimizde bulacaksınız.
Türkiye’de, yurtdışında oy kullanma hakkımızın geri alınması isteniyor. Yurtdışında yaşadıkları halde, Türkiye’de ikamet kaydı olanlara Genel Sağlık Sigortası primleri boçlandırılıyor. Bu iki konu hakkındaki haberleri de bültenimizde bulacaksınız.
Türkiye için endişeler.
Bu yıl iç açıcı olmayacağından endişe etiğimiz iki konu daha var. Bunlardan birincisi, turizmdeki endişelerimiz. Turizm uzmanı değerli dostum Hüseyin Baraner bu konuyu derinlemesine ele almış.
Şöyle diyor Baraner: ‘2020 yılı sinsi bir yıl olacağa benziyor. Başladığı ilk günlerde iyi sinyaller ile içimizi ısıtırken; şimdi arka arkaya gelen üzücü ve korku verici haberler ile bizi üzüyor, ürkütüyor, piyasaları geriyor. Arka arkaya gelen ölüm haberlerinin üstüne bir de, Istanbul'da yaşanan uçak kazasının statif kamera görüntülerinin, saatlerce TV ekranlarında dünyanın zorla gözünün içine sokulduğu günlerde umutlanmak kolay değil...
Bir de Korana virüsü nedir, ne değildir diye tam tartışırken, dünya aniden karışıverdi. Daha düne kadar Çinli turistlere "Bize de gelin" diyenler, şimdi Çinliler'den kaçar oldu. Taç anlamına gelen Korana virüsü ne zaman, nasıl biter, şu ana kadar tam bir bilen yok.’
Piyasaların çok yönlü yeni ve çirkin manipülasyonlara açık olduğunu belirten Baraner şöyle devam ediyor: ‘Küresel ekonomi spekülatörleri, her daim para jonglörleri sarsıntılarda yakılacakların varlıklarına gözlerini dikmiş bir şekilde, bekleyiş pozisyonuna geçtiler yine…
Müşteri de yine, yeniden tedirgin.
Etik ticaret, sağlıklı çevre ve güvenlik konularında son aylarda yaşadığımız küresel yalpalamalar ve şaşırtıcı eksiklikler, düzensizlikler ve yüz kızartan ihmallerin halen hasır altı edilmeye çalışması, tüketiciyi derinden sarstı.’
Hüseyin Baraner’in bu konudaki diğer endişelerini kendi sayfalarında okuyabilirsiniz.
İç açıcı olmadığını belirttiğim ikinci konu, dünyanın Türkiye’ye bakış açısı.
Her ülkede Türkiye hakkında olumsuz görüşler ve idialar var. Şimdi buna bir de Amerikalılar’ın yaptırdığı Rand Corparation’un Türkiye Raporu çıktı.
Türkiye’deki siyasi gelişmelere hiç girmeyen bir prensibe sahip olduğum için, bu konuda yine yorum yapmayacağım. Ama bu raporun da, endişelerimizi çoğaltacak nitelikte olduğunu söyleyebilirim.
Her şeye rağmen, 2020 yılının karanlık değil, aydınlık getiren bir yıl olmasını diliyorum.