Seyahat özgürlüğü temel bir insan hakkıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‘nin 13. maddesi ‘Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır’ der. Peki bu durum Türk vatandaşları için de gerçekten böyle midir?
Dünya ortalaması 60 dolar olmasına karşın, en pahalı pasaport ücreti 250 dolar ile Türkiye’de ve zammın yıllık olarak otomatiğe bağlandığı başka bir ülke daha gösteremezsiniz. Yalnızca bu mu? Bir tomar para sayıp, harçlarınızı ödeyip pasaportunuzu aldınız. Bu kez, gideceğiniz ülke sizi sınırlarından içeri almamak için türlü engellerle karşınıza dikilir. Giriş kapılarında ‘parya’ muamelesi görürsünüz.
Özellikle Avrupa’ya girişin, pasaportunu gösterip sağlandığı dönemleri de yaşadığım için bugünler daha çok ağrıma gidiyor. Nedir vize? “Potansiyel olarak seni ‘şüpheli’olarak görüyorum. Ülkeme elini kolunu sallayarak girmemen için elimden geleni yapacağım” demektir.
Kendi kendine yetebilecek rezervlere sahip bir ülke olmamıza karşın, gücü halka değil de, ceplerine kanalize eden yönetim zihniyeti; çok partili dönemin başından iki binli yıllara kadar, ülkeyi fakirleştirdiği gibi, vatandaşını da itibarsızlaştırmıştır. Bunun sonucu olarak da, ne kadar çok yetkinliğe sahip olursanız olun, yalnızca pasaportunuzda TC yazdığı için bir zamanlar egemenliğiniz altındaki ülkelere bile bedelini ödemeden giremiyorsunuz.
“İKİ DÖVLET, BİR MİLLET” NE KADAR GERÇEKÇİ
Her fırsatta dost ve kardeş ülke diye nitelendirdiğimiz Azerbaycan, 1 Eylül’den itibaren geçerli olmak üzere ilginç bir karar aldı: 1 Yıllık ve Çok Girişli Azerbaycan vizesi kaldırılarak yerine, tek seferlik vize uygulaması geldi. Yani; yeni kısıtlamayla, Türk taşımacılarının aylık ortalama 3 sefer yaptığı Azerbaycan’a her bir sürücü için yılda en az 40 kez vize almak gerekecek. Yurt geneline yayılmış olan Türk nakliyecisinin işini gücünü bırakıp her sefer için vize temin etmeye çalışması isteniyor. Diğer taraftan ‘dost ve kardeş ülke’ Azerbaycan’ın bize reva gördüğü tek seferlik vize, hiçbir yabancı ülke tarafından Türk vatandaşlarına dayatılan bir uygulama değil.
MÜTEKABİLİYET NİYE VAR?
Devletler hukukunda sana ne şekilde davranılırsa, aynı şekilde karşılık alacağının açılımıdır mütekabiliyet. Filmlerde sık sık karşılaşırız: Oyuncu, zorda kalınca ‘Ben Amerikan vatandaşıyım’ der. Demek istiyordur ki, ‘bana dokunursanız yanarsınız.’ Bir İsrail askerine karşılık 1.000 Filistinli serbest bırakılır. ‘Sizinkinin değeri bu, benimkinin değeri ise budur’ diyordur aslında. Peki, biz bu itibarsız vatandaş kimliğini hak ediyor muyuz?
Ülkelerin korunma refleksleri anlaşılır bir şeydir. Vatandaşına, ekonomisine zarar verebilecek oluşumların önüne geçmeye çalışmayı anlarım. Ama, artık bize hak etmediğimiz gibi davrananlara aynı şekilde karşılık vereceğimiz günler gelmedi mi sizce?
GERÇEK ÇÖZÜM GÜÇLÜ OLMAK VE DOĞRU ANLATMAKTAN GEÇİYOR
Aslında özellikle taşımacılarımıza uygulanan tarife dışı engellerin başında gelen vizeyi ortadan kaldırmanın bir yolu var. Dünyadaki hemen hemen bütün sorunların çözümü ekonomiden geçer. Hükümetlerimiz, sivil toplum örgütlerimiz, iş dünyasının temsilcilerinin önceliği bu durumdan en fazla mağdur olanın aslında tüketiciler olduğunu iyi anlatması gerekir. Bizi engelleyen ülkelerin vatandaşlarına denilmelidir ki: ‘Sana bu ürünü şu kadar lira daha ucuza getirecektim ama, bana konulan engelden doğan kaybı, navlunuma yansıtmak zorundaydım.’ Ya da oradaki işverene bu ürünü aslında daha ucuza alabileceği söylenmelidir. Aynı durum, ülkemizde iş yapan yabancı firmalar için de geçerli. Onlar da daha ucuza temin edebilecekleri ürünleri navluna gelen ekstra masrafları karşılamaları nedeniyle daha pahalıya almak zorunda kalıyorlar.
Ticaretin ve seyahatin önündeki engellerin kalktığı daha güzel günler diliyorum. Saygılarımla.
Selçuk ONUR