2010 yılının son günlerini yaşadığımız bu günlerde ülkemizde pek çok firma yılbaşı ürünleri lojistiği konusunda harıl harıl çalışıyorlar. Yılbaşı sofralarının olmazsa olmaz meyve, sebze, içecek ve yiyeceklerinin bir kısmı ithal ve dünyanın çesitli coğrafyalarından temin ediliyor. Şili, Arjantin, Ekvator, Colombiya gibi güney Amerika ülkeleri halen ilkbahar-yaz dönemindeler. Bu nedenle kuzey yarım küre bazı meyve ve sebzeleri bu coğrafyadan temin ediyor. Örneğin; üzüm, kavun, karpuz, kiraz gibi meyveler farklı sıcaklıklarda reefer konteynerle, deniz veya havayoluyla taşınmaktadır. Sezonu nedeniyle zaten pahalı bir meyve olan örneğin kirazın Arjantinin bir bölgesinden soğuk zincir kırılmadan havayoluyla ülkemize getirilmesi operasyonun arkasında nasıl bir lojistik sürecin yönetildiğini anlatmaya yetecek cümleler kurmak bile oldukça zordur. Üreticiden başlayan, reefer hava kargo konteynerinin üreticiye en yakın hava limanında bulundurulması, kalite kontrol, soğuk zincirin devamlılığı, aktarma yapılan havalimanlarında denetim, koordinasyon, gümrük işleri ve sonunda müşteriye ulaşmasını sağlayacak dağıtım altyapısını içeren süreci lütfen göz önüne getiriniz. Gerçekten hırpalayıcı bir süreç, ancak bu sürecin sonucunda mutlu müşteri için her şeye değer. Örnekleri arttırmak mümkün. Yıl sonu nedeniyle süt ürünleri kotalarını tamamlamak üzere olan firmaların ithal peynir ve tereyağı tedarik süreçleri devam ediyor. Yılın bu döneminde özellikle istanbulda antrepo yetersizliği tavan yapıyor. Avrupadan yapılan ithalatların nakliyesinde karayolu kullanılması nedeniyle araç tedariği ise başlıca sorun. Buna bir de donuk et ithalatının getirdiği talebi de düşünürseniz navlunlarında yükselmesini normal görmek lazım gelir. Meyve - sebze, süt ürünleri, deniz ürünleri gibi ürünlerin ithalatında yerli üreticiyi korumak amacıyla ciddi gümrük vergileri var. Gümrük vergilerinin yüksek olması nedeniyle halkımız kış sezonunda örneğin kavunu ucuza yiyemiyor. Bence gümrük vergilerinde tüketici aleyhine olan bu durumu değiştirmek lazım. Halen Aralık ayında ülkemizde kiraz, kavun, karpuz üreten yok , bu sezonda olmayan üreticiyi neden koruyalım. Bu nasıl global dünyadır ki serbest piyasa koşulları burada işlemiyor. Hiç değilse ters sezonda ithal meyveden alınan gümrük vergileri azaltılmalıdır. Benzer durum kivide var. Karadeniz ve Yalova bölgesinde oldukça yüksek miktarda kivi üretiliyor. Korumacılık nedeniyle Türk halkı kiviyi AB ülkelerinden % 25 daha pahalı tüketiyor. Bu korumacılık durumu değişse halkımız daha ucuza ürün alabilse ve hem üreticiler daha fazla satarak kazançlarını arttırsalar ve hem de artan üretim Türkiyeyi ciddi bir kivi ihracatçısı durumuna getirebilse. Kuzey denizindeki palamut fiyatlarıyla bizimkileri mukayese edersek asgari 2-3 kat pahalı olduğumuzu görürüz. Kuzey denizlerinde kurallara uygun avlanma yapılıyor, balık nesli azalmıyorsa ve bunun pozitif sonucunu AB ülkelerinde yaşayan insanlar görüyorlarsa bundan neden tüketici olarak bizler neden yararlanmayalım. Karadenizde balık neslinin azalmasına sebep olan tüketiciler değil ki. Yanlış avlanma sonucu balık stoklarının azalması, taze balık fiyatlarını arttırıyor ve bundan da maalesef ürünün bedelini ödeyenler etkileniyor. Bu nedenle deniz ürünlerine uygulanan ciddi gümrük bedelleri kalkarsa belki denizlerimizde balık görmeye başlarız. Bir süre önce süt üreticileri, sütün değerini bulamaması, süt tozu konusunda tekellerin engeli nedeniyle sütlerini değerlendiremedi ve sütün değerini bulamaması sonucu giderleri karşılayabilmek için hayvanları kesime verdiler. Bu durum özellikle kırmızı et krizinin ilk domino taşı oldu. Ancak bu gelişmenin sonuçları, tüketiciyi bedel ödeyenler i ciddi anlamda etkilemektedir. Tüketici olarak bizler; kaliteli ürünü en uygun fiyatla alabilme ve sağlıklı beslenme hakkına sahip olmalıyız. Üstelik ürünlerin bedelini ödeyenler aleyhine oluşan haksızlığa, bedel ödeyenlerin bu gücünü harekete geçirerek karşı durmak gerektiğini düşünüyorum. Yeni yılınız kutlu olsun. Sağlıklı, başarılı bir yıl dilerim.