THY, "önce can" dedi 150 bin dolarlık yakıtı döktü
Neva Çiftçioğlu, THY ile Amerika'ya dönerken uçuş sırasında yaşadıklarını anlattı...
Geçen hafta büyüklerimizi ziyaret etmek için bir haftalığına Türkiye’ye uçtuk. Ziyaretin ardından Türk Hava Yolları (THY) ile Amerika’ya dönüş uçuşumuz sırasında yaşadıklarım, hissettiklerim ve öğrendiğim ilginç bilgileri sizlerle paylaşmak istedim.
İstanbul’dan Houston’a direkt uçuş yaklaşık 12-13 saat sürüyor. 18 Haziran’da TK0033 uçuş No’lu süper rahat bir Boeing 777 ile yine sevdiklerimden ayrılmanın burukluğuyla yolculuğa başladık. Son 25 yıldır işim ve ailem gereği çeşitli hava yollarıyla neredeyse dünyanın her köşesine (bir kitap yazabilecek zenginlikte) maceralı yolculuklar yaptığım için uçuş sırasında verilen hizmetleri mukayese edebilme şansım var.
THY, özellikle deniz aşırı uçuşlarda ekonomi sınıfı yolcularına da “business class” yolcu muamelesi göstermesi, temizliği, güler yüzlü profesyonel kadrosuyla her zaman favorim olmuştur. Karı-koca yerinde rahat duramayan, habire uçağın içerisinde voltalar atıp hosteslerle sohbet eden tipler olduğumuz için yerlerimizi her zaman yan yana koridor tarafından seçeriz.
Benim yanıma tesadüfen yıllardır görmediğim üniversitedeki histoloji hocam Prof. Dr. Turan Akay ve eşi, eşimin yanına da güler yüzlü, sempatik bir Arap çift oturdu. İyi komşulara denk geldiğimiz için sevindik. Çünkü zaten uzun olan yolculuk, yanınıza oturan kişiye bağlı olarak bazen kısacık, bazen de “hiç bitmeyecekmiş” gibi hissedilebiliyor.
Kalkıştan yaklaşık 1-2 saat sonra Arap kadın, göğüs kafesinde şiddetli bir ağrı hissettiğini söyledi. Koltuk yatırıldı, “Uçuş korkusudur, geçer birazdan” denilip önemsenmedi. Yolcuda 1 saat sonra nefes alma sıkıntısı da başlayınca hostesler, uçakta doktor yolcu olup olmadığını sormak üzere anons yapmak zorunda kaldılar.
Önden orta yaşlı bir hanımın, “Ben kızıyım ve doktorum” demesiyle hepimiz derin bir nefes aldık. Kısa bir süre sonra yolcuda kusma, ardından da nabız atışlarında zayıflama hissedilince olay tekrar ciddiyet kazandı. Daracık bir alanda oksijen vermeye çalışmalar, damar yolu açmak için uğraşırken fenalaşanlar, korkup ağlayan çocuklar...
Sizlerin okurken asla tahmin edemeyeceği, ama orada yaşayanların asla unutamayacağı gerilimli, korkulu bir olay anlatmaya çalıştığım. Biraz nefes almak için bir ara uçağın arkasına yürüdüğümde 3-4 sıra boyunca insanların gözleri kapalı el ele oturduklarını gördüm.
Koridor tarafı da el ele tutuştuğu için uçağın arka tarafına ilerleyemedim. Hostes, yolcuları (geçebileyim diye) ellerini bırakmaları için uyaracakken başımla “Boşver, rahatsız etme” dercesine işarette bulundum. Kısa bir süre sonra eller bırakıldı ve kimi kitap okumaya, kimi de televizyon seyretmeye koyuldu.
Merakımı tatmin etmek için “ne yaptıklarını” sorunca Amerikalı bir yolcu, “Hastanın kurtulması için dua ettik” dedi. Ortada oturan genç bir kadın, “Değişik dinlerdeniz, belki hepimiz birleşince bir mucize olur diye düşündük” dedi.
Bir süre karmakarışık duygularla ayakta kaldıktan sonra yerime geçip oturdum. Çok geçmeden kaptan pilot, “Hastayı kurtarmak için İzlanda’ya inmek zorundayız” anonsu yaptı. Bu arada inmeden yakıtı boşaltmak zorunda olduğunu, bunu da pencerelerden uçağın kanatlarına bakarak izleyebileceğimizi söyledi.
Yakıt boşaltmak mı? Neden? Anlayamamıştım. Önce konu hakkında bilgisi olan yanıbaşımdaki hocamdan, sonra da uçuş görevlilerinden bilgi aldım: Uçağın medikal bir acil durum veya yangın gibi bir sebepten dolayı hemen kalktığı veya rota üzerindeki alternatif bir meydana inmesi gerektiğinde meğerse maksimum iniş ağırlığına ulaşması için yakıtını boşaltması gerekiyormuş.
Bu prosedürle uçak hem yapısal bir hasarı hem de olabilecek yangın riskini azaltıyormuş. Pencereden kanatların ucundan büyük bir basınçla yakıtın boşalışını seyrederken aklıma ardı ardına sorular gelmeye başladı:
“Her uçağın böyle yakıt bırakabilme kapasitesi var mı? Bu boşaltılan yakıtın doğaya zararı nedir? Bunca yakıt kaybının maddi boyutları çok büyük müdür? Ya hastanın hastane masrafları? Hiç bilmedikleri bir ülkeye inmenin psikolojisiyle nasıl başa çıkacaklar? Niçin (özellikle deniz aşırı) çok uzun uçuşlarda uçaklarda bir sağlık görevlisinin yer alması göz önünde bulundurulmuyor? Biz daha 12 saatlik uçuşta bir kişinin hastalanmasıyla bu psikolojik gerginliği yaşıyorsak Ay ve Mars’a uzun süreli göndermeyi planladığımız astronotlar ne yapacak? Uzayın boşluğunda gerçekleşebilecek bir sağlık sorunuyla yardım için inecekleri tek bir yer olmayacak.”
Bu sorularla kendimden geçmişken önden bir Arap işadamının sinirle bağırışını duydum: “Bu iniş yüzünden iş toplantısını kaçıracağım, bunun için kesinlikle THY’ye dava açacağım.” O sırada içimden, “Madem sağlıklı bir iniş için ağırlık atmamız gerekiyor, yakıt yerine şu kendi vatandaş ve dindaşını düşünmeyen bencil adamı bavullarıyla birlikte atsak ya” diye geçirdim!
Sonuçta, hastayı ve ailesini İzlanda’da bırakıp yeniden yakıt alarak yolumuza devam ettik. Gelelim kafamda beliren sorulara ve daha sonradan bulduğum yanıtlara:
* Uçağın modeline bağlı olarak bırakılan yakıtın ve acil inişin maliyeti 100-150 bin dolar civarında.
* Uçaklar tarafından bırakılan yakıt elbette doğa için zararlı, lakin çok yüksek irtifada bırakıldığı için yere inmeden büyük oranda bir gaz bulutu olarak dağılıyor. Ayrıca sadece acil inişlerde uygulandığı için kurtarılan bir hayatın yanında konunun tartışılması bile anlamsızlaşıyor.
* Her uçak modeli, acil inişlerde yakıt bırakabilecek bir yapıda değil. Böylesi uçaklar bazen yakıt bırakmadan bütün riskleri göze alarak iniş yapmak zorunda kalabiliyorlar.
* Uçaklarda hostesler acil durumlarda (yolcular arasında bir sağlık görevlisi yoksa) ilk müdahalelerde bulunmak üzere özel eğitim görüyorlar. Ayrıca yapılan istatistiklere göre, hemen her uçuşta yolcular arasında bir sağlık görevlisi bulunuyor.
* Acil inişle farklı bir ülkeye giriş yapan hastalar için hastaneler tarafından büyükelçilik ve konsolosluklara haber veriliyor ve komünikasyon-psikolojik destek için yardım talep ediliyor. Hastane masrafları ise tamamen hastanın kendisi ve varsa sigorta şirketlerinden talep ediliyor.
* Mars ve Ay’a yapılacak uzun süreli yolculuklar için hazırlanan astronotların en çok eğitildikleri konu, acil sağlık sorunları doğduğunda yapılacaklar ve kapalı yer fobileri, insan psikolojisi üzerine... Fakat ferah dershanelerde teorik ve deniz altında verilen pratik eğitimlerin uzay boşluğunda ne derece etkili olabileceği hâlâ tartışmalı.
* Gelelim benim (utanmam gereken) yakıt yerine bencil yolcuyu uçaktan “şutlama” fantezime: Houston’da bagajlarımızı beklerken konuştuğum yolcuların hemen hepsi aynı kişi için aynı fanteziyi kurmuş kafasında. Bu sonuçtan yola çıkarak bilimsel düşünürsek: “Büyük çoğunluk aynı duyguları yaşamış. Dolayısıyla sözü geçen ‘ayıplanacak fantezi’, kapalı bir alanda yaşanan panik üzerine ortaya çıkan psikolojik baskıdan kaynaklanmaktadır. Ciddiye alınmamalıdır!”
Neva ÇİFTÇİOĞLU BANES - GAZETE HABERTÜRK
LOJİPORT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.