Avusturya, aslında Almanya’ya da engel
260 kilometrelik karayolunu geçmek için Türk TIR’larına Ro-La’ya binme şartı getiren ve 3-4 günlük gecikmelere neden olan Avusturya, Alman sanayicisini...
260 kilometrelik karayolunu geçmek için Türk TIR’larına Ro-La’ya binme şartı getiren ve 3-4 günlük gecikmelere neden olan Avusturya, Alman sanayicisini de geciken ürünler nedeniyle zora sokuyor.
UND ve Logistic Alliance Germany’nin birlikte gerçekleştirdiği “Türkiye ve Almanya Arasında Lojistikte Mevcut Potansiyel ve Zorluklar” konulu panelde iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi tartışılırken en büyük sorun olarak Avusturya’nın Ro-La dayatması öne çıktı.
Panelde bir konuşma yapan Uluslararası Nakliyeciler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu “Bu dayatmayı durdurun” derken bu engelin sadece Türk sanayicisinin değil Türkiye’de üretim yapan Alman ve Avrupalı sanayicilerin de sorunu olduğunu söyledi. UND İcra Kurulu Başkanı Fatih Şener ise Avusturya sorununun en çok Almanya’yı ilgilendirdiğini belirtti. Şener “Türkiye’den Almanya’ya giden ürünlerin yüzde 20’si Alman firmalarının. Gelenlerin de hepsinin Alman ürünü olduğunu düşünürseniz aslında sorunun yüzde 60’ı Almanları ilgilendiriyor” açıklamasını yaptı.
Almanya ve Türkiye arasındaki yaşanan ilişkiler ve mevcut durumu yansıtan rakamların iki ülke lojistik ve taşımacılık sektörüne daha fazla ulaşma konusunda büyük fırsatlar sunduğunun altını çizen Nuhoğlu, şöyle devam etti:
“Türkiye'de 4.400’den fazla Alman şirketi faaliyet göstermekte olup, iki ülke arasındaki ticaret hacmi 34 milyar Avro düzeyini aşmış bulunmaktadır. Almanya halen dış ticaretimizde en önemli ortak durumundadır. Almanya sermayeli firmalar, tüm yabancı sermayeli firmalar içerisinde yüzde 17, AB kaynaklı yabancı sermayeli firmalar içerisindeki yüzde 32 civarında paylarıyla Türkiye’deki yabancı yatırımcılar arasında ilk sırada yer almaktadır. Bugün büyük Alman lojistik firmaları Türkiye’nin uluslararası bir lojistik merkez olarak konumunu keşfetmiş durumdalar. Türkiye’nin mevcut ekonomik verileri ve büyümesi göz önünde bulundurulduğunda yatırım yapan Alman firmaların öncü ruha sahip olmaları karşılığını görmüşlerdir.
Diğer taraftan; Omsan Lojistik, Gökbora, Barsan Global Lojistik, Ekol, Turkon, Nalçacılar gibi firmalarımızın da Almanya’da yatırımları ve işbirlikleri bulunmaktadır. Öte yandan, Münih merkezli Avrupa- Türk Taşımacılık ve Lojistik İşletmeleri Birliğine (UNT) bağlı yaklaşık 25’e yakın Türk menşeli üye firma da bulunmaktadır. Almanya’da yatırım yapan ve işbirliğine giden Türk firma sayısının daha da artırılması önemli olacaktır.
170 BİN BELGE BASMAK AĞAÇ İSRAFIDIR
Sonuç olarak değerlendirildiğinde, yıllar itibariyle Almanya Merkez Avrupa için önemli bir lojistik üs haline gelmiştir. Aynı durum Güneydoğu Avrupa ve Ortadoğu’ya ulaşımında Türkiye için de geçerlidir. Hem Almanya hem Türkiye konum olarak gelişen ekonomik bölgelere ve diğer potansiyel pazarlara bağlanması, ticareti ve işbirliğini geliştirmek ve gerçekleştirmek açısından önemli konumlardadır.
Öte yandan mevcut durum içerisinde bazı sıkıntılar da yaşanmaktadır. Malum Türk iş adamlarının ve sürücülerin yaşadığı vize ve Türk araçlarına yönelik geçiş belgesi sorunu bu sıkıntıların başında gelmektedir. Bugün Almanya ile 170 bin geçiş belgesi teati edilmektedir. Almanya’nın en çok kota verdiği ülke Türkiye’dir. Bu kadar belgeyi basmak ve ulaştırmak da önemli bir maliyettir. İki ülke ekonomisi bu kadar birbirine tamamlarken, İngiltere ile olduğu gibi, Almanya ile karşılıklı kotaların kalkması çok isabetli olacaktır.
Ancak iki ülke arasında ticareti ve taşımacılığı dar alanlara sokan ve zorlayan ve iki ülkeyi çok yakından ilgilendiren bir sorunla daha karşı karşıyayız.”
KALİTESİZ RO-LA ENGELİ DAYATILIYOR
Almanya’ya eşya getiren Türk taşımacıların ve bunu gönderen ihracatçı firmaların Avusturya tarafından dayatılan ek maliyet ve gecikmelere sebep olduğunu belirten Çetin Nuhoğlu, bunun nedeni olarak da Avusturya tarafından dayatılan kalitesiz Ro-La engelini gösterdi.
Nuhoğlu, şöyle devam etti:
“Türk araçları yakın zamana kadar Avusturya’yı Macaristan’dan Szeged-Wells, Slovenya’dan Maribor-Wells ve İtalya Fernetti-Salzburg Rola trenleri ile geçmeye çalışırken, geçtiğimiz yıl Aralık ayında Macaristan hattında trenin kaldırılması ile bu hattı kullanan ortalama 25 bin aracın diğer hatlara yönelmesi ile Avusturya’nın transit rolü Türkiye ve Almanya dış ticareti için bir tehdit oluşturmaya başlamıştır.
Türk taşımacılık ve lojistik sektörü olarak bu noktada tezimiz, karayolu taşımacılığına uygulanan kotaların ve Ro-La benzeri mod kısıtlamalarının “eş etkili vergi” ve “miktar kısıtlaması ile eş etkili önlem” olduğudur. Türk araçlarının geçişinin engellerle kısıtlanması, Türkiye’de üretilen sanayi ürünlerinin AB ülkelerine ihracatını daha pahalı hale getirmesi, bir eş etkili vergi sorunu yaratmaktadır. Bu kapsama taşıma maliyetlerini artıran her türlü uygulamayı koymak, Avusturya örneğinde olduğu şekli ile zorla daha pahalı ve daha yavaş olan trene bindirilme, birlik üyesi olan ülkeleri çevre kaygısı duymadan bu uygulamadan muaf tutma haksız rekabete de sebep olmaktadır.
GECİKME BEDELİ, ALMAN’IN DA, TÜRK’ÜN DE CEBİNDEN ÇIKAR
Taşımacılık maliyetlerinin artması sadece taşımacının cebinden çıkmamakta, fatura malı üretene kesilerek, malın pazara sürümü noktasında maliyet artırıcı bir neden olduğundan tüm bu maliyetlerin ürüne ve tüketiciye yansıması kaçınılmazdır. Bu tür engeller ile Alman ve Türk tüketicisi daha pahalı mallar almakta taşınan ara mamulü üretimde kullanan sanayiciler için pahalı girdi kullanımı ve gereksiz maliyetler oluşmaktadır.
Türk taşımacısı kota nedeniyle piyasadan çekilmek zorunda kaldığı ölçüde, arz talep dengesine bağlı olarak taşımacılık hizmeti daha pahalılaşacağından, arz talep koşulları ile oynayarak bir tür gümrük vergisi ile eş etkili vergi yaratılmaktadır.
Türk TIR’larının geçişinin sınırlanması, ikinci olarak bir miktar kısıtlaması ile eş etkili önlem durumudur. Bu bağlamda taşıyan sayısı sınırlandığı ölçüde, taşınan sayısı da sınırlanmış olur. Bu konuda taşımacılık bir hizmet sektörü gibi algılansa ve o şekilde lanse edilse bile, sonuçta konu ile ilgili pek çok ABAD kararı tezimizi destekler doğrultudadır. Burada süreçten zarar gören sadece dolaylı olarak Türk sanayicileri değil, Türkiye’de üretim yapan özellikle Avrupalı ve Alman sanayicilerdir.
Ro- La bir eş etkili vergi ve miktar kısıtlamasıdır. Bu zorlama derhal kaldırılmalı, uygun maliyetli alternatif olarak sunulmalıdır. Bu zorunluluğun kaldırılması konusunda başta Alman Ulaştırma Bakanlığının ve ticaret erbabını destek vermesi büyük önem arz etmektedir.
Yüzde 52 oranında EURO 5 normlarına haiz araç filosuna sahip olan Türk taşımacıların 3 AB ülkesini kat ettikten sonra ulaştığı Avusturya’da 260 km karayolu geçişi için 2-4 güne varan tren beklemelerine maruz kalmaları bu araçların Almanya ve diğer AB ülkelerinde çevresel gereklilikleri sağladıkları dikkate alındığında, Bu dayatmanın asıl amacının verimsiz ve kalitesiz bir demiryolu operasyonunun Türk taşımacılarına sübvanse ettirilmesinden başka bir şey olmadığı açıktır. Türkiye’nin 500 Milyar USD değerindeki ihracat ve 700 milyar dolar ithalat hedefine bakıldığında 2012 yılında gerçekleşen 150 Milyar USD’lik ihracatının 3 katı demek olup, Almanya ile dış ticaretimizin 3 katına çıkacağı varsayımıyla güzergâh üzerindeki taşımanın hızlı ve kaliteli olabilmesi üzerinden geçilen ülkelerde sorunsuz ve sağlıklı bir rekabet altyapısı ile ancak mümkün olabilecektir. Bu vesileyle, çözüm konusunda aksaklıkların bedelini ödeyen Türk ve Alman dış ticaret ve taşımacılık kuruluşlarının işbirliği ve kamunun desteği büyük önem arz etmektedir.”
LOJİSTİK MERKEZDE İŞBİRLİKLERİ YAPABİLİRİZ
Destek alabilecekleri bir diğer hususu da lojistik merkez uygulamaları olarak belirten Nuhoğlu, “Bu konuda Almanya tecrübesinden de faydalanmak ve işbirliğini gitmek isteriz. İki ülke lojistik ve taşımacılık şirketleri arasında işbirlikleri geliştirilmelidir. Sektör olarak her türlü işbirliğine hazırız” ifadelerini kullandı.
WORRİNGEN: SORUNLARINIZI İLETECEĞİZ
Alman Ulaştırma İmar ve Kentsel Gelişim Bakanlığı Heyet Başkanı Birgitta Worringen ise yaptığı konuşmada, lojistiğin önemine değinirken lojistiğin Almanya’da otomotiv endüstrisinden sonra ikinci sırada yer aldığını ve 2 milyon 800 bin kişinin bu sektörden beslendiğini söyledi. Lojistiğin Almanya’da kamu ve özel sektör işbirliği ile geliştirildiğinin altını çizen Worringen “Burada anlatılan sorunları ileteceğiz. Yaşanan sorunların ortadan kaldırılması için her türlü desteği vereceğiz” dedi.
“Türkiye’yi; Akdeniz Bölgesi, Süveyş Bölgesi, Orta Asya’ya ve Uzak Doğu’ya bağlantıları açısından bir hub olarak düşündüğümüzde coğrafi konumu açısından ne kadar önemli olduğu görülüyor” diyen Worringen şunları söyledi: “Biz Almanya’da bütün tarafları ilgilendiren bazı yasalar gerçekleştirdik. Türkiye’de aynı şeyi yaptı. Türkiye’nin de Almanya gibi bazı normlara dahil olarak Euro 5 gibi taşımacılık yapması gayet güzel. Trafiğin artması ile çevreye de zarar vermek istemiyoruz. Lojistikte çok değişik ulaştırma modları vardır. Bizim hedefimiz Türkiye ile Almanya arasındaki ulaştırma ağını geliştirmek ve bunu başka ülkeler arasında da kullanarak bir ana kanal durumu yaratmaktır. Önemli olan Türkiye ve Almanya arasındaki lojistikte var olan dostane ilişkileri geleceğe dönük çok daha geliştirilmesidir.”
SCHRÖDER: “20 FEETLİK KONTEYNER İNTERNETTEN DE BÜYÜK DEVRİMDİR”
Logistic Alliance Germany Direktörü Stefan Schröder ise konuşmasında globalleşmenin her alana yayıldığını ve bunun bitmeyeceğini belirterek bunun için gelişmiş lojistik merkezlere ihtiyaç duyulduğunu kaydetti. Almanya’nın neden lojistiğe bu kadar çok eğildiğini aktaran Schröder “Pazarlar nerede? Biz bu pazarlarla nasıl bağlantı kurabiliriz? Bu noktada lojistik hublar öne çıkıyor” dedi. Almanya’nın dünyanın en yaşlı 4. ülkesi olduğunu bu sebeple birlikte çalışmaya ihtiyaçları olduğunu kaydeden Schöder taşımacılık ve lojistikte hem alt yapının sürekli iyileştirilmesi gerektiğini hem de akışı sürekli tutmak gerektiğini anlattı. 20 feetlik konteynerin internetten de önemli bir buluş olduğunu savunan Schröder dünyanın bu sayede değiştiğini aktardı. Schröder “Lojistik akışın ve lojistik süreçlerin standart hale gelmesi internetten de büyük devrimdir” dedi.
Almanya’nın ihracatta çok güçlü olduğunu ve ithalatı artırmak istediğini anlatan Schröder, “Bizim ithalatımızı artırmamız demek Türkiye’nin ihracatını artırması demektir. Ürünlerin yanında hizmetleri de karşılıklı artırmamız lazım. Almanya Avrupa’nın tam ortasında yer alıyor. 24 saat içerisinde 250 milyon tüketiciye ulaşılabiliyor. Aynı şey Türkiye için geçerli. Türkiye’den yola çıkarsak aynı şekilde 250 milyon adetlik başka bir pazar var. Önemli bir karşılıklılık söz konusu” dedi.
FATİH ŞENER: SORUNUN BÜYÜĞÜ ALMANLARIN
Aynı zamanda panelin moderatörlüğünü de gerçekleştiren UND İcra Kurulu Başkanı Fatih Şener de çarpıcı tespitlerde bulundu. Türkiye’nin Avrupa’nın en büyük karayolu taşımacılarından biri olduğu algısının yanlış olduğunu ifade eden Şener, Türkiye’nin Avrupa’ya taşıma yapan batı kapılarından çıkan 21 bin aracı olduğunu, ancak Avrupa’nın en büyük 10 filosunun Türkiye’yi 5’e katladığını vurgulayarak, “260 kilometrelik Avusturya’yı ayda 1,5 defa geçiyoruz Avrupa içerisindeki aynı özellikteki TIR’lar ise sürekli hareket halinde. Bu ayrımcılıktır” diye konuştu.
Sıkıntının yüzde 60’ının Almanların sorunu olduğunu ifade eden Fatih Şener, “Türkiye’nin Almanya’ya yaptığı karayolu ihracatının yüzde 20’si Almanların, Almanya’dan gelen malların hepsinin Alman ürünü olduğunu düşünürseniz bu sorunun yüzde 60’ı Almanların sorunudur. Bugün İtalya’dan Fransa’dan bir ürün 3-4 günde geliyor. Ancak Almanya’dan 7-8 günü bulabiliyor. Yaptığımız hesaba göre biraz performansı yüksek bir bisiklet bizim TIR’larımızdan daha hızlı hareket ediyor. Bu Almanya için de çok büyük bir dezavantaj” açıklamasını yaptı.
LOJİPORT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.