Dr. Hakan Çınar

Dr. Hakan Çınar

Doğru “tek”dir

TİM’in İhracat Haftası ile başlayan, ihracatçılarımız başta olmak üzere, dış ticaret faaliyetinde bulunan firmaların maliyetlerinin düşürülmesine dair açıklamalar ile süre gelen, ve belki de konuyla ilgisi olmasa da artık basında çok yer bulduğu için pek çok kişi tarafından da haberdar olunan, Türk Ticaret Kanunu’nda da, Gümrük Mevzuatı'nda da yeri olmasa da bir şekilde ithalatçının yaşamında yer bulan meşhur ordino konusundan umuyorum son kez söz ediyor olacağım. Ve emin olun görüş ve bilgimin özellikle aktarılması istenildiği için bir kez daha konuyu ele alıyorum.

Bu konuda fazlaca görüş belirttiğimin ben de farkındayım, durumu eleştirenlerden de haberdarım. Neden bu konuya yönelik basında çok fazla yer bulduğumu merak edenlerin altında hiçbir şey aramasına gerek yok aslında; iş dünyasında profesyonel olarak hizmet vermenin yanı sıra, 25 yıllık akademisyen, çok sayıda dış ticaret kitabı sahibi, doktorasını bile uluslararası ticaret üzerine yapmış bir teknokrat olduğumu hatırlamaları yeterli. Öncelikle unutmamak lazım ki, doğru iki tane olmaz, doğru bir tanedir ve o doğru bana göre farklı, başkasına göre farklı olamaz. Ben doğru bildiklerimi belirtmek durumundayım, alınan alınır, darılan darılır; ama gerçek değişmez, doğru hala bir tanedir.

Şimdi konuyu teknik açıdan incelemeye ve açıklık getirmeye çalışayım. Bu hafta salı günü gazetemizde ikinci perde başlığı ile yeni bir tartışma gündeme geldi. Kamuoyuna yapılan açıklamalarda, gümrüklerde artık ordino aranmayacak diye bir cümle dönmeye başladı. Açıkçası bu beyana son derece üzüldüm, çünkü gümrüklerde hiçbir zaman bu belge aranmadı, aranamazdı, çünkü zaten yoktu. Dolayısı ile ben konuyu hiçbir şekilde eşyanın gümrükten çekilmesi için türünde bir özdeşleştirmeye tabi tutmayacağım, yanlışa yeni bir yanlış eklemiş olurum. Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de gümrük idaresinin ithalattaki görevi, eşyanın serbest dolaşıma girmesi için gerekli olan mevzuatta yer alan belgelerin aranmasıdır; alıcının, satıcının, taşımacının, ambar işletmecisinin, armatörün, limanın, gümrük müşavirinin; özetle tarafların alacak verecek konuları gümrük idaresinin işi değildir, sorumlulukları arasında da yer almaz.

Bahse konu belgenin, taşıyıcılar açısından ticari alacaklarını gözetmek amacı ile ortaya çıkan ve günümüzde de bir sticker yapıştırmaktan ibaret olduğu bilinmekte. Taşımacının alıcıya eşyanın teslimi açısından da bu sticker’ın ve elbette karşılığında alınan bedelin ortadan kalkmasını istemediği hepimizin malumu. Şimdi taşımacının yükümlülüğünü, tümü ile mevzuat açısından incelemeye çalışalım. Ticaret kanunu hükümlerinde taşımacıların sınırlı sorumluluk ilkeleri ile korunmakta ve gerektiği hallerde gümrük, gerektiği hallerde ulaştırma hükümlerini kullandığını söylemek mümkün. Ancak unutulmaması gereken, taşıyıcıların sorumluluklarının sınırlı sorumluluk olduğudur. Taşıyıcılar hem TTK’ya hem de uluslararası konvansiyonlara tabi olmak zorundadırlar, çünkü acente veya taşıyan çalışma esaslarını Gümrük kanunu oluşturmaz. Türkiye’de ve uyumlu olduğu Avrupa ülkelerinde tüm ticari şirketler Ticaret Kanunu hükümlerine göre hareket ederler. Antrepo ve geçici depolama yerleri de gümrük kurallarını uygulayan ticari şirketlerdir. Taşımacı da zaten taşıma senedi ve gümrüğe yaptığı özet beyanı ile alıcıları belirli olarak eşyayı gümrüğün izin verdiği bu alanlara boşaltır. Eşyayı alıcıya teslim etmek icin taşıyanın taşıma senedi arkasına yapıştıracağı bir etikete aslında gereksinim de bulunmamaktadır. Peki neden bunca yıldır mevzuatta yeri olmadığı halde kullanılıyor diye bakıldığında ise, gümrük tarafından aranıldığı söyleminin durumu yaygınlaştırdığı, ithalatçıların da bir an evvel eşyasını çekmek isteyerek zaman kaybetmeme adına bu durumu kabullenmesi en önemli sebep olmuştur. Oysaki taşıma ifasının yerine getirilmesi ile, diğer bir deyişle “taşınan eşyanın alıcıya teslimi ile taşıma tamamlanmaktadır”, Türk Ticaret Kanunu’da zaten bunu net olarak ifade etmektedir. Taşımacının sorumluluğunun limana kadar olduğu hallerdeki sorumlulukları ise, eşyayı limanda teslim etmek ve ilave bir talepte de bulunmamaktadır. Taşımacının alıcıdan tahsiline ilişkin yaşayabileceği olası bir aksaklığın çözümü, gümrüklemesi tamamlanmış bir eşyaya hapis hakkı uygulamak olamamalıdır. Kaldı ki, taşımacının tahsilat sıkıntısı yaşaması halinde, eşyayı teslim eden satıcının bu borç yükümlülüğünü yerine getirmesi, teslim şekli ne olursa olsun, bir zorunluluktur.

Mevzuatımızda, karayolu taşıma senedine ilişkin hükümler TTK 856.madde ile açıklanır. CMR Konvansiyonu 5. maddesinin 1. fıkrası ve Alman Ticaret Kanunu 408 md (2)'ye göre 3. nusha düzenlenir. Eşyanın taşıyıcıya teslimi CMR 4 ve 5’e uygun olarak taşıma sözleşmesinin varlığına karine kabul edilmiştir (TTK 856). Ayrıca, 2009’dan beri ülkemizin de dahil olduğu uluslararası düzenleme ile taşıma evrağı basılı olmak durumunda olmayıp, elektronik olarak da düzenlenebilmektedir.

Refakat esnasında kullanılan belgelere ilişkin hükümler ise TTK 860 (2)’de açıklanmıştır. Refakat belgeleri resmi işlemlerin yapılabilmesi, taşımanın gerçekleşebilmesi ve eşyanın teslimi yönünden vazgeçilmez önemdedir. Bu belgeleri zayi eden, hasara uğratan yahut yanlış kullanan taşıyıcı, bu eylemlerinden kaynaklanan zararlardan sorumludur. Alman öğretisinde hükmün kıyas yolu ile bilgilere uygulanmaması gerektiği belirtilir ve "yanlış kullanmanın" kullanmamayı da kapsadığı kabul edilir, sorumluluk için kusur şart değildir. Vesaikin alıcıya teslim edilmeyip para istenmesi ve geciktirilmesi, taşıyanın sınırlı sorumluluğunu kaldıran fiil olup, taşıyan, acentesinin bu hareketinden sınırsız sorumludur, özel çekme hakki gibi sınırlamalar kullanamaz. Alıcının evrakları teslim almış olması ve ile taşıma ücreti (navlun) ödeme mükellefiyetliği başlamış sayılmaz, aslolan, eşyanın fiziksel teslimidir. Bu durumda taşıyıcının navlun talep hakkı doğmuş olur. Bunun için ilgili evrak veya taşıma senedinin imzalanması yeterlidir. Bu ilave bir borç yükümlülüğü doğuracak bir eylem doğurmamalı, diğer bir deyişle, sticker yahut mevcut adı ile ordino bedeli diye bir bedel doğurmamalıdır. Deniz taşımacılığında ödeme yükümlülüğünün doğmasına dair hükümlere ise TTK 1203’de yer verilmiştir. Navlun sözleşmesi veya konişmentoda alıcı tarafından bir ödeme yapılacağı belirtilmemiş ise alıcı herhangi bir ödeme yapmakla yükümlü tutulamaz. Sözleşmede veya taşıma senedinde alıcının yükü teslim alma hakkı yük üzerinde hapis hakkının doğumuna yol açmış olan bazı alacakların ödenmesi şartına tabi kılınabilir, ancak bu nevi alacakların hangileri olduğunun tesellümün dayandığı taşıma senedinde ve/veya sözleşmesinde belli edilmiş olması gerekir. Alıcı ödemeli taşımalarda kendisine ödeme yetkisi verilen firma borcu üstlenip üstlenmemekte serbesttir. Asıl borçlu gönderendir. Alıcı borcu öderse gönderen borçtan kurtulur. Görüldüğü üzere taşımacının alacağı her türlü koruma ve güvence altındadır, bunu alıcıya eşyanın teslimi aşaması ile bağdaştırmaya gereksinim bulunmamaktadır.

Avrupa Birliği uyum anlaşmaları ile gündemden kalkmış bir belgeye ilişkin gümrük otoritesi tarafından varmış gibi yeniden bir yazı yayınlamış olması her ne kadar kafa karıştırıcı olsa da, realite yukarıda kanun maddeleri ile açıklamaya çalıştığım şekildedir. Firmaların nasıl bir tutum içerisinde olacaklarına dair bir yönlendirme elbette bana düşmez, konuya maliyetlerini gözetmek açısından bakmaları sanıyorum yeterli olacaktır.

Bu yazı toplam 2670 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.