Dr. Güntürk Üstün
Fırtına Eken Ne Biçecek?
Zengin ve akıcı Türkçemizde (ve çoğu Dünya dilinde) iyi bilinen ama iyi bilindiği oranda da, genelde aşırı yalın bulunup taşıdığı ağır ciddiyet ürkütücü şekilde savsaklanabilen bir özlü söz vardır: “Ne ekersen onu biçersin!” Bu önemli özlü söz, belki de ilgili aşırı yalındığından ötürüdür ki, geçen zaman içerisinde daha gösterişli ve filozofik nitelikte bir biçime dönüştürülmüştür: “Rüzgâr eken fırtına biçer!” Fırtına ekenin ne biçeceğini ise, gezegenimizin en zeki, en mantıklı, en adil yargıcı olduğunu giderek daha çarpıcı-vurucu realitelerle tüm insanlığa anımsatan “Doğa Ana”nın en iyi bildiğini, bir defa daha yazmakta hatırı sayılır bir yarar bulunabileceği kanısındayım.
Kimi ülkeler: “Bizler Doğa Ana’ya saygılıyız ve kendisini çok takdir ediyoruz. Ayrıca O’nu bizlerin de neden olduğu zarar görmüşlükten kurtarmaya kesin kararlıyız. Öte yandan, gezegendeki ulusal ve uluslararası çıkarlarımızı ciddi boyutta tehdit edici hain devletlerin sayısı hiç durmadan artmakta ki buna asla göz yumamayız. Daha fazla askeri kara-deniz-hava (hatta uzay) gücüne ihtiyacımız var. Bu yüzden, çalışkan, dinamik, yaratıcı beşeri coğrafyamıza müthiş güveniyoruz. Her tür çağdaş yenilik ve kurum bizden sorulmayacak da kimden sorulacak yahu? Şu palazlanan düşmanlarımızı gerekirse insansız (hem de çevre dostu) askeri araçlarla yola getirip sesini kıstık mıydı, sıra sevgili Doğa Ana’yı iyileştirmeye gelecek elbette. Ne de olsa, bizler başarısızlığa ve yenilgiye değil, başarıya ve zafere öncülük ediyoruz.”
Kimi ülkeler: “Bizler Doğa Ana’ya saygılıyız ve kendisini çok takdir ediyoruz. Ayrıca O’nu bizlerin de neden olduğu zarar görmüşlükten kurtarmaya kesin kararlıyız. Öte yandan, kabul edilsin edilmesin, gezegendeki dengeler değişti hanidir. Geçmişin kabadayılıkları bize vız gelir tırıs gider bundan böyle. Hem gelişmiş sanayimize hem de devamlı gençleşen işgücümüze güvenimiz tam. Ayrıca şimdilerde uzaya da çıkabiliyoruz. Denizaltıların dizellisinin de nükleerlisinin de âlâsını inşa edebildiğimize göre merak eden bir de, sofistike uzay gemilerini uçurduğumuzda izlesin bizleri.
Uzayı göz göre göre, bir vakitler gezegeni oburca sömürenlere mama yaptırmayız. Doğa Ana müsterih olsun bizce. Kendimizi şöyle bir iyice gösterip kanıtlayalım ve düşmanlarımızı yıldırmayı gerçekleştirelim, sıra sevgili Doğa Ana’yı iyileştirmeye gelecek elbette. Ne de olsa, bizler başarısızlığa ve yenilgiye değil, başarıya ve zafere öncülük ediyoruz.”
Kimi ülkeler: “Bizler Doğa Ana’ya saygılıyız ve kendisini çok takdir ediyoruz. Ayrıca O’nu bizlerin de neden olduğu zarar görmüşlükten kurtarmaya kesin kararlıyız. Öte yandan, adına Dünya denilen yeryuvarlağının da miadının çoktan dolduğunu göremeyecek kadar kör değiliz. Uzatmalar oynanmaya başlandı da, kendilerini mega güç diye tanımlayanlar Andersen Masalları’nın büyüsüyle oyunun hiç bitmeyeceğine inanmışlar bir kere budalaca. Biz şu an, düşmanlığa da dostluğa da metelik vermeyen küçük bir gücüz ama yakında büyüyecek gibiyiz. Hele yalnızca bizim bulabileceğimiz o özel gezegene kendimizi bir atalım, sıra buradaki sevgili Doğa Ana’yı iyileştirmeye gelebilir belki. Planlarımız okyanusa düşerse de hiç dert değil. Bakarsınız, devasa bir meteor bu yaşını başını almış gezegeni bizle birlikte sonsuzluğun hiçliğine de katabilir. Ne de olsa, yaşamakla ölmek genellikle rastgele paçayı bir türlü kurtaramadığımız şu yeryüzünde. Yanlış anlaşılmasın; tabii ki bizler de başarısızlığa ve yenilgiye değil, başarıya ve zafere öncülük ediyoruz. Pardon, bu konuşan bizzat bizim sesimiz mi yoksa başkasınınki mi?”
Doğa Ana: “Bütün benliğinizle bağlandığınız ve benim de gönülden saygı duyduğum inanç sistemlerinizi tekrar tekrar gözden geçirin lütfen. Nefret ve şiddet, daha fazla nefret ve şiddeti tetikler sadece. Olası düşman diye bellediklerinizi yıkım gücü pik yapmış korkunç hileler ve silahlarla ortadan kaldırmaya kararlı olanlarınızın, her sıcak çatışma ve savaşla benim dengeler sistemimi de onmaz şekilde alt üst edeceklerini, geri dönüş işareti kaybolmuş o yok oluş noktasına varmalarından önce vurgulamak isterim. Diğer yandan, birlikte hayata tutunmaya çabaladığımız bu eşsiz gezegenin boyutları, var olan doğal kaynakları ve misafir edebileceği kişi sayısı belli. Aramayı sürdürün de, şu bulmayı tatlı tatlı düşleyerek bir daha kazanılamayacak nicelikte paraları harcayıp durduğunuz, Dünya’ya benzer diğer yaşanabilir gezegeni (ya da gezegenleri) birileriniz bana da gösterebilir mi acaba? Yani yere göğe sığdıramadığınız o meşhur bilimselliğinizi de tekrar tekrar gözden geçirmenizde battal faydalar var bana göre. Unutmadan, kendilerini karanlık bir karamsarlıkla bencilliğe kaptıranlarınızı da, ne ben ne başka bir düzen koyucu ve koruyucu kurtarabilir. Bir de, aklıma aniden gelmişken, fırtına ekenin ne biçeceğini de hepinize ayrıntılarıyla anlatmak isterim fakat uykularınız kötü kaçar; haydi yine bende kalsın bilgelikle ululuk!”
Ben, LOJİPORT’un bana ayırma inceliğini gösterdiği bu köşede birkaç kez de yazdığım üzere, orta zekâlı sıradan bir gezegen yurttaşıyım ve ne ülke ne de gezegen genelinde tanınan, ünlü birisi değilim. O nedenle, yazdıklarımın (düzyazı veya şiir) yeterince okunmaması ve yazdıklarıma yeterince ilgi gösterilmemesi beni şaşırtmaz. Üstelik beni gereksiz ümitsizlik ve çaresizlik fikirleri yaymakla eleştirebileceklere de kızgınlık duymam. Sadece kendilerine ve gezegenimizde hayata yeni gözlerini açan (ve açacak) herkese, şimdiden “Doğa Ana” ile önlerindeki seneler boyunca kuracakları diplomatik iletişimde samimi sabır ve kolaylıklar ile son derece saygılı tavır takınmalar temenni ederim. Keşke “Doğa Ana”nın kırılgan fiziksel ve zihinsel sağlığı bu denli zorlanıp örselenmeseydi ve çok daha önceden çözüm odaklı, kalıcı önlemler alınabilseydi!
Dillendirmekten hiç hoşlanmıyorum ama yaralı “Doğa Ana”yı iyileştirecek ve kendisinin insanlık kökenli ağır, kronik rahatsızlıklarını mucizevi ve radikal bir tedaviyle iyileştirecek yöntemlerin “sonsuz uzayın derinliklerinde bir yerlerde saklı olduğu” savı, sorup sorgulayan insanlık ailesi üyelerinin beyinlerine beklenen güçlü moral desteğini eskisi gibi sağlayamıyor artık! Nasıl mı biliyorum? Bilinçaltı irdelenmeksizin, salt olumlu/iyimser düşünmekle hiçbir doğal ve yapay felaket ile trajedinin engellenemediğini kavrayacak kadar uzun yaşadım da ondan! Hem de, kendimden daha zekilerin söyledikleriyle yazdıklarını yeteneğim ölçüsünde dikkatle gözlemlemeyi sürdürerek!
Bu satırları okuyanlara verimli günler ve gelecek sefer yine aynı sütunda görüşmek üzere.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.