Selçuk Onur
İhraç malı otolar gemilere bindirilmiyor
Türkiye bugünlerde çok önemli bir toplantılar dizisi gerçekleştiriyor. 11. Ulaştırma Şurası’nda ortak payda ulaştırmanın, dolayısıyla ticaretin önündeki engelleri kaldırmak. Ama yine aynı günlerde “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirten bir uygulamaya imza atıldı. 2001 yılında 8 bakanlığın izniyle ve 50 milyon dolarlık bir yatırımla kurulan, Türkiye’nin otomobil taşımaya yönelik tek limanı olan AUTOPORT’un kapatılmasına karar verildi. Gerekçe: Limanın hemen yanında bulunan 2151 no’lu parsel sahibinin Danıştay’a itirazıydı. 2001 yılından bu yana sessiz kalan arazi sahibi, ne hikmetse limanın tek sahibinin Arkas Holding olduğu günlere denk gelen 2005 yılında uyanmış ve “Önüm kapatılarak hakkım gasp ediliyor. Ben de buraya liman yapacaktım” demiştir. Oysa itiraz edilen alan için AUTOPORT yetkililerinin elinde Çevre Bakanlığı ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nden alınan kapı gibi onay raporları, belgeler vardır. Üstelik sözü edilen alan için konunun uzmanı olan o zamanki adıyla Denizcilik Müsteşarlığı “O bölgeye bir liman tesisinin daha inşa edilmesi uygun değildir” diye bir muhalefet şerhi de koymuştur. POLİS, OTOMOBİLLERE İHRAÇ İZNİ VERMİYOR İşin en acıklı tarafı da, Türkiye’nin 1 numaralı ihraç kalemi otomobillerin başına gelenler. Ev sahibi konumunda bulunan Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nün “Limanı iki gün içinde boşaltın” talimatının uygulayıcısı polis ekipleri, ihraç malı otomobillerin gemilere yüklenmesine izin vermiyor. (Mantıklı düşünülürse, iki günde bir evi bile doğru dürüst boşaltamazsınız) AUTOPORT yetkililerinin eli kolu bağlı durumda. Elleçleme yapılmasını ve her türlü çalışmayı engelleyen kolluk kuvvetleri bir tarafta; limanla yaptıkları sözleşmenin gereğini bekleyen otomobil üreticileri diğer yanda. Fakat, “Her şey kanuna uygundur” deyip, 49 yıllığına limanı Arkas Holding’e teslim eden Milli Emlak Genel Müdürlüğü ortada yok. İşin özeti: “Hatayı ben yaptım ama faturayı siz ödeyin!” diyorlar. TARİHTEN DERS ALMAK GEREK! Biz kimsenin sözcüsü değiliz. Ancak, sektörü bilen bir gazeteci ve sorumlu bir vatandaş olarak yaşananların sonuçlarının çok ağır olacağına inanıyorum. Hafızanızı yoklayın lütfen! Yıllardan 2007’dir. Dünya, 1 yıl sonra etkileri hala süren global bir kriz yaşayacaktır. Yıllardır özelleştirilemeyen İzmir Limanı, sonunda 1.2 milyar dolar bedelle yabancı ve Türklerden oluşan bir konsorsiyumun olmuştur. Fakat, daha sonra işletilen hukuki süreç nedeniyle yatırım, fiyaskoyla sonuçlanmış, alıcılar da vazgeçmiştir. İkinci örnek de global krizin yaşandığı günlere denk gelir. Dünya devi Japon Mitsui, AUTOPORT’un yüzde 29 hissesini alarak limana ortak olur. Ama yine yaşananlar nedeniyle “Ben paramla işgalci muamelesi göremem” deyip çantasını kaptığı gibi evine döner. Şimdi ise daha vahim bir uygulamaya doğru gidiyoruz. Havacılık literatüründe bir havalimanını kapatmak nasıl sonuçlar doğurursa, denizde bir limanı kapatmakla da eşdeğer sonuçlar yaşayabilirsiniz. Hele o liman, Türkiye’nin en büyük ihracat kalemi olan otomobili sevk etmek için kurulmuşsa… DENİZDE İŞLER KARADAKİ GİBİ YÜRÜMEZ Otomobil üreticileri angajmanlarını tamamladıkları otomobillerin yerine ulaşmasını dört gözle bekliyor. Ama yarısı yüklenen otomobillerin, kalan kısmının yüklenmesine polis izin vermiyor. Daha da önemlisi, varış noktası AUTOPORT olan 5-6 geminin denizde olduğunu öğrendim. Onlar limana ulaştıklarında Milli Emlak Genel Müdürlüğü “Derhal boşaltın!” dediği için muhatap bulamayacak. Geminin açıkta beklemesi milyonlarca dolar demoraj kaybı demektir. Bunu en iyi bilen de Sayın Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım’dır. Sorumlu bir birey olarak sayın bakanıma bir de ben sesleniyorum! Taraflar arasındaki davanın haklı ya da haksızlığı beni hiç ilgilendirmiyor. Fakat, lütfen işlerin denizde böyle yürümediğini bürokratik zihniyete anlatınız. Önce ticaretin önündeki engeller kalkmalı, varsa kozlar sonra paylaşılmalıdır. Saygılarımla. Selçuk ONUR NOT: Danıştay tarafından AUTOPORT aleyhine açılmış bir dava yok. Danıştay, Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nün kararı düzeltmesini istiyor. AUTOPORT, taraf olmadığı bir davanın mağduru olarak öne çıkıyor. NOT 2: Eğer AUTOPORT yetkililerinden talep ettiğim süreç ile ilgili belgeleri temin edebilseydim, konuyu sizlere çok daha ayrıntılı ve kimsenin kafasında soru işareti kalmayacak şekilde aktarabilecektim. Fakat, onları da anlamak gerek, yaşananlardan ötürü yoğurdu üfleyerek yiyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.