Kurtuluş Savaşı, ATATÜRK ve Lojistik

Atatürk, Truva harabelerinde Prof. Ernest Jackh’e “. . . Zaferi; denizi kontrol altında tutan, ihtiyacı olan materyali, gereksinmesi olduğu zaman, istediği yere ulaştırabilen ülke kazanır” demiştir. Son 10 yıl içinde Balkan, Hicaz, Çanakkale, K.Afrika cephelerinde ki savaşlardan dolayı Türk ordusu oldukça zayıflamış ve Türk halkı fakir düşmüştü. Belki daha kötüsü ise Sevr Antlaşması sonucunda Anadolu’nun işgal edilmeye başlanmasıydı. 19 Mayıs 1919’de Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, Türk ülküsünü tekrar ortaya çıkaracak meşaleyi ateşlemişti. Kurtuluş Savaşı’nın Yunan ordusuyla Batı Anadolu’da cereyan edeceğini tahmin eden Mustafa Kemal, 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelerek burayı merkez üst olarak belirlemişti. Ankara’nın merkez olarak seçilmesinin en önemli nedenlerinden birisi de Batı Anadolu’da ki savaşa en uygun lojistik merkez olmasıydı. Ankara, demiryollarının kesişim noktasıydı ve ordunun ana ikmal merkezi olacaktı. Birlikleri donatacak kadar silah, cephane ve teçhizat yoktu. Orduyu hızla takviye etmek, donatmak, yedirmek, silahlandırmak imkansız görünüyordu. Milli Mücadelenin ilk yıllarında ordunun tedariki için gerekli olan askeri malzemeler, yeraltı örgütleri tarafından İstanbul’da bulunan depolardan kaçırılarak deniz yolu ile İnebolu (Kastamonu) ve Karamürsel’e (İzmit) getiriliyor ve Ankara’ya iletilmek üzere de kağnı, at ve manda arabalarına yükleniyordu. İç Anadolu’da ki depolardan getirilen malzemeler ise kağnılarla Yahşıhan’a (Kırıkkale) getiriliyor oradan da demiryolu ile Ankara’ya iletiliyordu. (Osmanlı Devleti’nin, İç Anadolu’da bulunan birkaç ufak depo haricinde bütün askeri depoları ve fabrikaları tek bir noktada, İstanbul’da toplamış olması, askeri açıdan önemli bir lojistik hatadır). Mustafa Kemal, Sakarya Savaşı öncesi Meclis’ten “Başkomutanlık” görev ve yetkilerini almasını takiben “Tekalif-i Milliye (Milli Yükümlükler) emirlerini yayınlatır. Buna göre, işgal altında olmayan bütün illerden ordunun tedariki için gerekli malzemeler toplanacak ve Ankara’ya getirilecektir. Ayrıca, halkın da bizzat kurtuluş mücadelesi içine çekilmesi sağlanmıştır. Bu emirlerden birisi de “halkın elinde kalmış olan her çeşit taşıma aracıyla,ayda bir kez, 100 km’yi geçmemek üzere toplanan malzemelerin ücretsiz taşınması”dır. Tekalif-i Milliye emirleri ile orduyu donatmak sorun olmaktan çıkmıştı. Çok kısa bir süre önce imkansız olarak görülen bu sorun çözülmüştü. Böylece, 100.000 insanın ve 130.000 hayvanın 8 aylık ihtiyacı sağlanabilmişti. Kendi sistemimizi kurmak ve çalıştırmak ne kadar önemli ise düşmanın tedarik zincirinin de bozulması o kadar önemliydi. Sakarya savaşı öncesi geri çekilme taktiğini “bozgun” zanneden Yunan birlikleri, “Ankara’yı alalım” nidaları ile Ankara’ya yürüyüşe hazırlanıyorlardı. Yunan Ordusu’nun İkmal Komutanı Yarbay bu yürüyüşün tehlikesini göstermek amacıyla “Türkler geri çekilirken, yararlanabileceğimiz demiryollarını bozdular. İkmal merkezimizi Eskişehir’e almak, ikmal sistemimizi tersine çevirmek zorundayız. Her türlü malzeme deniz yolu ile İzmir’den Bandırma’ya buradan dar demiryolu ile Bursa’ya ve karayolu ile de Karaköy istasyonuna taşınmalı ki demiryolu ile Eskişehir’e aktarabilelim. Daha sonra da Sakarya’ya karayolu ile dağıtılmalıdır. Bu kadar karmaşık bir ikmal sistemi düzenli işlemeyebilir” uyarısını yapmasına karşın, Ankara’nın ele geçirilmesi hırsı öne çıkmıştı. Uyarılar dikkate alınmamıştı. Yürüyüş başlamıştı. İzmir’de ki ana ikmal merkezinden uzaklaşmışlardı ve Ankara’ya yürüdükçe sorunlar büyüyordu. Su sıkıntısı başlamıştı. Bozkırın gündüz sıcağı, gece soğuğu ve tozu etkisini gösterecekti. İkmal sistemi çökmek üzereydi. Ayrıca, süvari birlikleri de Yunan ordusunun arkasına sarkarak tedarik konvoylarına saldırmışlar ve önemli zayiatlar vermişlerdir. Örneğin, 150 kamyondan oluşan bir konvoya saldırılmış ve sadece 30 araç kaçabilmiştir. Gariptir ki kullanmaya bilen olmadığı için ele geçirilen yepyeni kamyonlar oracıkta yakılmıştır. Yunan askerine verilecek ekmek bulunamazken, Mehmetçik siperde Tulum peyniri, ekmek ve kavundan oluşan yemeğini yiyebiliyordu. Sakarya zaferi sonrası, Başkomutan’a iltimas geçilmiş ve Kuru fasulye, pilav ve kuru üzüm hoşafından oluşan zafer yemeği yenmişti. Frank Boullion “ …. İnanılmaz bir şey oldu, kağnı kamyonu yendi” diyerek askeri gücümüzün yanı sıra ikmal gücümüze de şaşırmaktadır. Günde 8 milyon drahmiye mal olan yunan ordusuna karşı kağnılar savaşı kazanmıştı. Büyük Taarruz öncesi Atatürk, Demiryolları Genel Müdürü Albay Behiç Erkin’e “ Fransızlar çekilir çekilmez, ikmal sistemini Adana-Konya-Akşehir hattına alacağız ama Polatlı-Eskişehir hattına da ihtiyacımız olacak. Bu hattın en kısa sürede onarılmasını istiyorum” emrini verir. İnebolu-Ankara arasında kiralık kamyonlarda kullanılmaya başlamıştır. Rusya’dan, Doğu ve Güney cephelerinden yollanan, İstanbul’dan kaçırılmaya devam eden silahlar ve teçhizat, yavaş ama kesintisiz olarak Batı cephesine aktarılıyordu. 100 adet Berlier marka kamyonun Mersin’e getirilmesiyle mevcut kamyon sayısı 300’e çıkmış ve ilk Motorlu Ulaştırma Kolu kurulmuştu. Türk süvariler İzmir’e girmişti. İngiliz general Charpy “on dört gün içinde 250.000 kişilik bir orduyu yok edip 400 km yol almak olağanüstü bir olay” demek zorunda kalmıştır. Yukarıda da belirttiğim gibi Ankara, ana ikmal merkezi olmuştu. Ordunun ihtiyacı olan her şey Ankara’ya getiriliyordu. Buradan da Malıköy (Ankara) ve Polatlı’ya (Ankara) gönderiliyordu. Cepheye her gün 250 ton yiyecek ve 325 tonda cephane sevk ediliyordu. Demiryolu (!) olmasaydı Ankara’dan 90 km mesafede ki cepheye taşımak imkansız olabilirdi. Malıköy ve Polatlı’dan da ihtiyaçlara göre araba veya kağnılarla cepheye gönderiliyordu. İkmalciler, savaşın hızına ayak uydurmaya çabalıyordu. Milli Mücadelenin başlamasıyla kurulan ikmal sistemi, aşama aşama genişletilmişti. Öyle ki yollarda askerle birlikte yürüyen insanlar ve araçlardan oluşan bir ordu daha türetilmişti. Ordumuz, bu yeni ordu sayesinde ayakta durabiliyordu. Celal Erikan’ın “Komutan Atatürk” adlı kitabından alıntı Mustafa Kemal Atatürk’ün lojistik konusuna verdiği önemi ayrıca vurgulamaktadır. “Mustafa Kemal geri işlerinin (cephe gerisi & lojistik aktiviteler) gereğini çok iyi algılamış, bunu askerliği boyunca uygulamıştır. 1911’de Derne’ye giderken Mısır’dan başlayarak fikrini buna yormuştur. Çanakkale’de bütün çabası besin ve yetiriyi aksatmamak olmuştur. 1916’da Doğu cephesindeki görevine, önce geri yolların döşenmesini önermekle başlamıştır. 1921’de Sakarya Meydan Savaşı öngününde Başkumandanlık için aldığı olağanüstü yetkileri önce geri işler üzerinde uygulamıştır.” Sakarya Savaşı esnasında 30 Ağustos 1921’de Falih Rıfkı Atay’ın yazdığı gibi Türkler dirilmiyor, yaşadıklarını ispat ediyorlardı. Evet yaşadığımızı ispat etmiştik. Kalbimiz atıyordu. Tabi ki onu besleyen damarlardan akan kan sayesinde. Kaynak : Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler,2005, s.64, 74, 75, 89, 96, 105, 160, 203, 213, 214, 225, 249, 250, 252, 280, 298, 308, 323, 328, 323, 345, 353, 381, 402, 403, 404, 405, 407, 412, 418, 425, 486, 507, 510, 513, 515, 578, 583, 658, Bilgi Yayın Evi Celal Erikan, Komutan Atatürk, s.26, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Erol Mütercimler, Gelibolu 2005

Bu yazı toplam 3902 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.