'Lojistikte fırsatları kaçırdık'
Önceleri her şehrin adını taşıyan ambarları vardı. Ardından nakliye şirketleri statüsüne kavuştular. Çok sonraları kargo şirketleri girdi hayatımıza....
Önceleri her şehrin adını taşıyan ambarları vardı. Ardından nakliye şirketleri statüsüne kavuştular. Çok sonraları kargo şirketleri girdi hayatımıza. Şimdilerde ise kuryeler kısa mesafelerde taşıyor küçük paketlerimizi.
İşin gözüken yanında böylesine değişiklikler oluyorken, aslında taşımacılık boyut değiştirip lojistik şirketlerine dönüştü. Ülkemiz kara taşımacılığını bir politika olarak seçtiğinden dolayı da sektörde ambarcılıktan lojistik şirketine dönüşüm sürecini yaşayan pek çok köklü şirket mevcut. 65 yıllık geçmişe sahip Horoz Lojistik de bunlardan biri. 1942 yılında Gaziantep'te Mehmet Emin Horoz tarafından ilk temelleri atılan Horoz Lojistik'in yönetiminde önce Nurettin Horoz, şimdilerde de üçüncü kuşaktan Taner Horoz var.
Horoz Grubu Şirketleri Yönetim Kurulu Başkanı Taner Horoz, Şişli Terakki Lisesi'nden mezun olduktan sonra ABD'de Eckerd College'de işletme eğitimi almış. Horoz Lojistik'in muhtelif departmanlarında çalıştıktan sonra işin başına geçmiş. Üçüncü kuşak nakliyeci olmanın avantajlarını yaşadığını söylüyor.
Rusya, İtalya, Almanya, Fransa, Polonya'da da yatırım yapan Horoz Lojistik, kendi sektörünün lideri. Dünyada da büyük kuruluşlar arasında yer alıyor. Horoz Lojistik'in kendine görev atfettiği bir de sektörel sorumluluğu var. 1998 yılında Mehmet Emin Horoz Eğitim Vakfı'nı kuran şirket yönetimi, lojistik sektörünün nitelikli eleman sorununa çözüm getirmeye çalışıyor. Taner Horoz ile ülkemiz lojistik sektörü ve sorunları üzerine konuştuk.
Taner Horoz, işi uygulamada öğrenenlerden. Ancak kurumun geride bıraktığı 65 yıldan aldığı pek çok deneyim var. Genellikle bir önceki kuşak işten geriye çekilmiş gibi gözükse de içten içe müdahale eder. Acaba Nurettin Horoz işe ne kadar müdahil?
"Yaptığımız iş aslında bir organizasyon işi. Bir nevi tur operatörü ya da organizasyon şirketi gibiyiz. Pek çok iş ortağıyla çalışmaktayız. Babam Nurettin Horoz'un işe başlamasının üstünden uzun yıllar geçmiş, yani kurumsal hafızamız çok zengin. Kendisine iş ve yönetim konularında danışırım; çünkü iş ortaklarını seçişi ve yönetimdeki kanıtlanmış başarısı çok büyük."
Peki, geçen bu 65 yıldan biraz söz eder misiniz? Belli kırılma noktaları vardır mutlaka. Etkili hamleler doğru zamanda yapılmış mı, kaçırılan fırsatlar var mı?
"65 yıllık serüvenimizin pek çok evresi var. 17 yıldır iş hayatındayım. Açıkçası çok büyük kırılma noktaları yaşadık diyemem. İşi yaparken birlikte hareket ettiğimiz pek çok ortağımız var. Malını taşıdığımız kuruluşlarla ortak bir çalışma yapıyoruz. Ayrıca çok edilgen bir sektörüz ve ülkemizin makro ekonomisinden de oldukça etkileniyoruz. Sınırlarımızda yapılan savaşlar bizi etkiliyor.
Elbette Ortadoğu'ya taşımacılık yaparken, Avrupa'ya geçişte sıkıntılar yaşadık. Avrupa'nın atmosferine adapte olmak kolay olmadı. Hedef kitlenin beklentileri farklı ve zordu. İran-Irak Savaşı öncesi Türkiye'nin ihracatının yüzde 50'si bu iki ülkeye yapılırken, şu anda Irak'a yüzde 3, İran'a ise yüzde 5 civarında ihracat gerçekleştiriyoruz. Bu da lojistik şirketi olarak rotamızı Batı'ya değiştirdiğimiz anlamına gelir."
Günümüzün değişen lojistik yaklaşımını paylaşmasını istiyorum. Cevabı, taşımacılık sektörüne tamamıyla farklı bakmamı sağlıyor: "Yurtdışında lojistik kavramı çok gelişmiş durumda. Bir yandan işimizi en doğru biçimiyle yapmaya çalışırken, diğer yandan da müşteri beklentilerinin nereye gittiğini görmeye çalışıyoruz. En önemlisi de müşteri beklentilerinin hangi noktaya gittiğini bilebilmek." Yaptıkları işe lojistik demeye başladıktan sonra gelen eleştirilere, "Türkiye'de eskiden lokanta kavramı vardı. Tabelalarını değiştirdiler, restoran oldular. Sekreterler ise artık yönetici asistanı. Siz de tabelaları değiştirdiniz ve lojistikçi oldunuz. Farklı olan ne var diye soranlar var. Taşımacılık olayına böyle bakılmamalı elbette. İşimiz, bir malı bir yerden bir başka yere taşımanın ötesinde bir noktaya çoktan geldi." şeklinde karşılık veriyor.
Horoz Lojistik, 2000 yılında dünya taşımacılık devlerinden SDV ile kurduğu ortaklık sonucunda yeni ortağının özellikle deniz ve hava taşımacılığı alanlarındaki iş bilgisinden ve ulaşım ağından en üst düzeyde faydalanmaya çalışmış. Fransız grup ile ortak olarak 5 kıtada, 85 ülkede 500'den fazla ofisiyle hava kargo ve deniz taşımacılığında faaliyet gösteriyor. "SDV gerçekten de çok kuvvetli bir şirket. 8,5 milyar Euro'luk büyüklüğüyle dünya devi. Horoz Lojistik olarak bizim 2006 yılı ciromuz 265 milyon dolar oldu. Bu da bizi cirosal anlamda pazar lideri yapıyor." diyor.
Lojistik, doğası gereği çok önemli bir iş alanı. Peki, lojistik, müşteri beklentileri anlamında nereye doğru gidecek?
"Sektörde gerçekten de bir büyüme var. Meselâ, beyaz eşya sektörünün lojistik desteğe ihtiyacı var. Şu anda Vestel, Siemens, Profilo gibi markalar referans listemizde. Elektronik sektörünün yaklaşık yüzde 80'inin lojistiğini yapıyoruz. Lojistik firması olmamıza rağmen elektronik ve beyaz eşya sektörünün büyümesinin bizi de büyüteceği gerçeğinden yola çıkarak, bu alandaki çalışmalarımızı nasıl genişletebiliriz diye düşündük. Markaların konumlanmasında ise şöyle bir durum var; Nişantaşı Maxmara'nın karşısında Arçelik beyaz eşya bayii açılmış. Değişik iki sosyo-ekonomik sınıfın ilgi alanına girecek farklı iki marka aynı caddede karşı karşıya. Demek ki bu markalardan biri doğru yerde, diğeri değil." diyen Taner Horoz, Türkiye'de beyaz ve kahverengi eşya markasını satan bayi ile servisinin ayrı kişiler olduğunu söylüyor ve, "Bu nedenle de ürünün satış rakamıyla teslimat maliyetleri ayrıdır. Satış yapanlar, servis yapmazlar. Markanın servis bayii ertesi gün gelir, cihazı takar. Bir başka maliyet artıran noktaya örnek verirsek her bayi için taşıma işi ayrı yerlerden yürütülür. Bu ne demektir, her bayi bir araca ihtiyaç duyar. Bu da artı bir maliyettir. Bu ayrıntıları görmek bizi farklı bir proje yapmaya itti. Her markanın binlerce ürünü ve bir o kadar da bayisi var. Her biri ayrı taşıma elemanı çalıştırıyor. Ayrıca satmak başka bir iş, servis vermek ise başka bir iş. Binlerce bayinin hepsi de işini aynı kalitede yapamaz. Müşteriyi incitenler var. Bu da marka için kötü bir imaj oluşturuyor. Horoz Lojistik olarak düşündük ve Türkiye genelinde bayiler için ana depolar oluşturalım, hem teslimatı hem de servisi buradan yapalım dedik. Meselâ, İzmir'de 100 tane bayinin malını bir depoya indirdik. Depoya bir de servis kurduk. Ürünleri servisle birlikte götürüyor ve bir kerede teslim ediyoruz. Bu, tamamıyla Horoz'un hazırladığı bir proje. Bu model şu an yurtdışına da ihraç ediliyor ve büyük avantajları var. Firmalar bayiye mal satıyorlar ve ürünü satmış olduklarını düşünüyorlardı. Mal nereye, nasıl ve kime satılmış bilgisine sahip değillerdi. Oysaki şimdi üretici firmalar bu anlamda ciddi bir veriye sahipler." diyor.
Üretici firmalara tüketicileri konusunda bilgi akışı sağlayan Horoz, bir cazibe oluşturuyor. Yanılıyor muyum?
"Geçmişteki maliyetlerle mukayese edildiğinde, markalar harcamalarının yarısından daha azına bir maliyetle servis ve taşıma işlemini sağlıyorlar. Müşterilerimizin malları Horoz depolarında bekletiliyor. Bayi talep ettiğinde bize telefon açılıyor. Bayinin beklediği ürünü kendisine ulaştırıyoruz. Koçtaş'la şu anda farklı bir çalışma yapıyoruz. Koçtaş'ın merkez mağazalarına ürünleri ulaştırıyoruz. Baktığımızda Türkiye'de 'Kendi işini kendin yap' mantığı yok. Evlerinde aldıkları ürünü monte edemeyen kişiler var. Biz de Koçtaş'a dedik ki; ürünlerinizi evlere götürelim ve montajını da biz yapalım. Şimdi Koçtaş'tan bir ürün satın alındığında hem taşımasını hem de kurulma işlemini yapıyoruz."
Peki, Türkiye'nin bölgesel konumu gereği uluslararası lojistik konumlamada durumu nedir, nasıl bir gelişme gösteriyor?
"Ülke olarak bazı fırsatları kaçırdık. Avrupa'nın temel güzergâhları belirlendi ve biz o merkezde değiliz. Buna rağmen Türkiye'nin bir rolü olacaktır. Sadece lojistiği sağlamak için değil, iş gücü arzı ve iş bilgisiyle bölge ülkelerinden biraz daha stabil haldeyiz. Eskiden Brezilya'dan gelen etler Irak'a, İran'a ve Kuveyt'e Türkiye tarafından taşınırdı. Şimdilerde ise bu pazarımızı kaybettik. Ülkeler mecbur kalmadıkça Türkiye'yi desteklemiyorlar. Ancak diğer taraftan da Türkiye'nin üretim gücünden ve potansiyelinden yararlanmak isteyenler de var."
"Lojistik, tam zamanında yapılması gereken bir iş. Bu nedenle de ağır sorumluluğu var." diyor Taner Horoz, "Bir yandan işin sorumluluğu, diğer yandan sektörün dinamikleri işin daha da zorlaşmasına neden oluyor." diye devam ediyor. "Sektörün genel sıkıntıları hangi noktalarda yoğunlaşıyor?" diye soruyorum. "Lojistik sektöründe güven çok önemli. Meselâ depolarımızda bazen müşterimize ait 60 milyon dolarlık mal olabiliyor. Diyelim ki bir çalışanınız hırsızlık yaptı. Bunu güvenlik kamerası kaydetti. Elinizde ispat edilecek kayıtlar var. Ama yeni kanuna göre bu kişiyi işten çıkaramıyorsunuz. Bu durumda da müşterinin nezdinde kurumun imajı sarsılıyor. Çalışanın suçlu kabul edilebilmesi için çalışana dava açmamız gerek. Davanın da sonuçlanması Türkiye'de nereden bakarsanız 2,5 sene. İş sürecinde bütün sorumluluk işverene yüklenmiş durumda. Bu yasalar çalışanı öyle bir hale getiriyor ki, işçilerin ya da memurların daha çok çalışmasına gerek kalmıyor. Yurtdışında ise bazı güvenceler çalışana tanınmış olmasına rağmen, işine haklı gerekçelerle son verilen kişiye tazminat ödenmiyor. Sorumluluk iki tarafa birden yüklenmiş. İşlerine son verildiğinde tazminat alamayacağı bilincinde olan çalışan da işine dört elle sarılıyor." diye cevap veriyor. Yeni yasanın getirdiği handikapları da bizimle paylaşıyor: "Türkiye'de 2,5 milyon şoför ve kamyoncu esnafı var. Ancak araç sayısı ve petrol tüketimi kayıtlarda düşmüş görünüyor. Akaryakıtın üzerindeki vergi, bire iki. Bireysel iş yapan kamyoncu esnafı ne KDV ödüyor ne de fatura kesiyor. İşportada faturalar cilt halinde satılıyor. Vergide çok ciddi dengesizlikler mevcut ve lojistik firmaları olarak biz hem vergi hem KDV hem de tüm yasal zorunlulukları ödüyoruz. 'Taşıma Kanunu' iki sene önce çıktı. Bu, ölçekleri zorlamak açısından iyi olduysa da bazı yönleriyle bizi yeteri kadar Batı'yla bütünleştiremedi."
Rekabette avantajımız, hızımız
"Dünya ülkeleri hangi şehirde ne üreteceklerini daha baştan belirlemiş. Avrupa'nın taleplerini karşılamak için hızlı hareket etmemiz gerek. Buna rağmen Çorlu'da emprime fabrikaları olan bir tekstilci, 'Ben memleketim Batman'a yatırım yapacağım' diyor. Böylelikle fabrika başka yerdeyken müşteri başka yerde oluyor. Bir tişört üretmek için pamuk bir yerden başka bir yere iplik olmak için taşınıyor. Bütün üretimi bir yere toplamak gerekir. Meselâ Tofaş, Bursa'yı otomotivin merkezi yaptı. Her şey bir bütünlük içinde. Çözüm üretilebiliyor. Lojistikle ilgili avantajları yakalamak ve maliyeti düşürmek için daha işin başından hava taşımacılığından limana kadar tüm yakın merkezler kullanılmalı." tespitini aktaran Taner Horoz, lojistiği bir rekabet avantajı olarak tanımlıyor.
ZAMAN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.