Dr. Güntürk Üstün
Oralarda Olabilmek
Deniz ve denizcilik tutkusunun kıvamında demlenmiş tortusunu sözcüklere katmayı hedeflemiş bir şair-yazar olarak, bir deniz kıyısına yakın yaşamanın benim için taşıdığı önem büyük mü büyüktür. Eğer farklı nedenlerle bir deniz veya okyanus kıyısında yaşama şansından yoksun kalsaydım, hayatımı sürdüreceğim kent mutlaka denize ya da okyanusa dökülmek üzere ortasından gururla, gürül gürül akarak geçen bir ırmağı konuklayan bir şehir olurdu. Göl kıyısı kentleri, ne denli albenili ve huzurlu olurlarsa olsunlar, benim gibi birine asla ve asla yet(e)mezdi! Hazır yeri gelmişken, deniz kıyısı kentleri içerisinde, duygusal-düşünsel anlamda beni en fazla etkileyenleri İstanbul-İzmir-Venedik-New York-San Francisco-Cenova-Napoli-Trieste-Lizbon-Barselona-Hamburg-Rotterdam-Göteborg-Marsilya-Nice-Pire-Sydney-Cape Town-Hong Kong şeklinde vurgulamalıyım. O zaman benzer bir vurgulamayı Paris-Londra-Montreal-Budapeşte-Viyana-Prag-Köln şeklinde, favori ırmak kıyısı şehirlerim için de yapmalıyım.
Peki, düşünüyorum da beni ve benim gibi pek çok kişiyi bir denizin kıyısına çeken ve orada hayatını sürdürmeye çabalatan sebepler dizisi neler olabilir? Neden denizin karşı konulmaz çekiciliği benliğimde bunca yıldır en ufak bir azalma göstermeksizin önemli bir alanı kaplamaktadır? Niçin geri kalarak, gelişmişlikten payını alamamış bir deniz/ırmak kentine hemen hiç rastlanmaz? Bu hassas konularda aklıma ilk anda düşen bana özgü sebepler toplamını aşağıda aktarıp, siz LOJİPORT’taki köşemin sadık takipçileriyle paylaşmaya çalıştım. Dilerseniz, yazdıklarıma bir göz atın! Eminim ki tanımladığım söz konusu nedenlerden çoğu, aranızdan önemli sayıda kişi için de aynen geçerlidir.
*Kalburüstü bir deniz kıyısı kentinde doğup büyüme: Böylesi bir durum herhalde yadsıyamayacağım nedenlerin ilk sırasında olmayı hak ediyor. Bir deniz kıyısında doğmasanız, örneğin benim gibi 3 aylık olduğunuz andan itibaren kalburüstü bir kıyı kentinde (İzmir) büyüyüp olgunlaşsanız bile bu, deniz ve denizcilik dünyasının görünmez tozunu yutmanız için yeterlidir. Arkası çıkagelir, hem de dalga dalga! Önce denizin o kendine özgü iyot ve yosun karışımı parfümü ve sonra ona sıkça eşlik eden farklı tipteki gemilerin bacalarından göğe yükselen ağırlığıyla yoğunluğu değişken duman kokusu. Elbet sayısız deniz taşıtının özgün düdük ve motor seslerini de kurguladığım tabloya eklemek gerek!
*Tükenmeyen bir macera, yaratıcılık ve arınıp yenilenme hevesi: Biliyorum, bu biraz şiirsel kaçtı. Ancak henüz ünlenmemiş bir şair-yazarlığım nicedir var olduğundan, serüven-yaratma yatkınlığı-yenilenme arzusu üçlemesinin sürekliliğiyle deniz kıyısı kentleri arasındaki ilintiyi dillendirmeden geçip gidemem. Hiçbir deniz yolculuğuna çıkmasanız, hiçbir deniz taşıtı kullanmasanız, hiçbir deniz ürünü tüketmeseniz, hatta yüzme bile bilmeseniz, denizin yakınında olmak ve onun hep yakınınızda olacağını bilmek size yetebilir. Devamlı aklınızdadır, arzuladığınız anda bir gemiye atlayıp ya şehrin başka bir alemi barındıran karşı kıyısına ya da diğer deniz kentlerini keşfetmek üzere uzun bir sefere çıkabilme şansının konfor alanınızın sınırları içinde yer aldığı gerçeği. Macera yaratıcılığı, yaratıcılık arınarak yenilenmeyi tetikler ve an gelir, ölümün siyah yerine acaba daha açık tonlarda hiç keşfedilmemiş bir renkte mi olabileceği düşüyle düşüncesi döne kıvrıla dingin gece uykularınızın devingen rüyalarına kadar giriverir.
*Maviyle yeşile tutkulu biçimde bağlanma: Bütün hayatım boyunca en sevdiğim ve edebi yazılarımı oluştururken beni en fazla etkileyen, esinlendiren renkler daima mavi ve yeşil, daha doğrusu mavi ile yeşilin uyumlu sentezi olmuştur. Hele o mavi-yeşil karışımı renk, sarışın veya kumral bir kadının irislerini süsleyip dalgalandırıyor ve beni sanki iskorpitin iğneleriyle çarpılmışa döndürüyorsa! Ayrıca, deniz ve denizcilik tutkunları için söz konusu renk karışımını bir tür aydın ve özgür düşünme biçimine ait simgeleşmiş flama diye de düşünmüşümdür ta gençlik yıllarımdan beri.
*Kötü biten aşk öyküleri sonrası yeniden âşık olabilme avantajı: Açık söyleyeyim, ne “Don Juan”lığım olmuştur ne de “Kazanova”lığım! Bununla birlikte, deniz/ırmak kentlerinde kadınlara tutkulu biçimde sevdalanıp bağlanmanın daha kolay olabileceğini ayrımsayacak kadar uzun yaşamışımdır. Üstelik yine deniz/ırmak kıyısındaki şehirlerde diyelim ki aşkınıza karşılık göremediniz ya da ilişkiniz uzun ömürlü olamadı. Bence büyütülüp devleştirilecek nitelikte bir sorun değildir bu durum, çünkü bir başka denizsever/ırmaksever dilbere abayı kısa sürede fena halde yakmanız işten bile olmayabilir. Hem de çokluk hiç beklemediğiniz bir deniz vakti, hiç ummadığınız bir deniz kıyısı kafesi veya lokantasında. Ya da tam limanın önünden geçerken size önce en yakın tramvay/hafif raylı sistem/metro durağının yerini sorup, sonra da yabancısı olduğunu belirttiği çevrede kendisine oraya dek eşlik edip edemeyeceğinizi öğrenmek isteyebilir güzeller güzeli bir genç kadın [Tamam tamam, romantik bir filmin karesini çağrıştıran bu uzunca cümleyi düşseverliğimle şairliğimin efsunlaması altında yazdığımı kabulleniyorum.] İzninizle şu noktaya da değinmeden edemeyeceğim. Deniz/Irmak kentlerinde doğup büyümüş olmak sizi şıpsevdi yapmaz, tam aksine, ruh eşinizi bulup da aşkınıza karşılık gördünüz müydü, bir ömür boyu sürebilecek resmi bir beraberliğe duraksamadan imza bile atabilirsiniz.
*Dinamik denizyolu ulaşımının diğer dinamik ulaştırma ağlarını kendine çekmesi: Liman şehirleri gemici pusulasının mıknatısı gibidirler âdeta. Bir liman kentinin kısa sürede kendisine karayolu ve demiryolu bağlantısıyla havayolu ulaşımını çekmeyi başarması zor olmaz. En azından öyle bir kente denizyolu dışında kara ve havayolu ile de rahatlıkla ulaşabileceğinize kesin gözüyle bakabilirsiniz. Deniz kıyısındaki kentler, başta raylı sistemler olmak üzere, toplu ulaşım ağı seçenekleri açısından da imrenilecek özelliğe sahiptirler. Gerçekçi bir raysever sıfatıyla, tren hattının ulaşmadığı bir limanın misyon-vizyon bağlamında yüksek hedefleri tutturamayacağına inanmışımdır daima.
*Hem kültür hem sanat, hem de eğlence ile iç içe yaşama şansını yakalama: Liman kentlerinin birer kültür ve sanat merkezi şehrine dönüşmemeleri de olanaksız gibidir. Öyle şehirler genelde kütüphane, müze, sinema, tiyatro, konser salonu, resim galerisi ve tabii ki üniversite zenginidir. Liman kentlerinin insanları sıkı çalıştıkları gibi ustaca eğlenmesini de bilirler. Üstelik çoğunun ya içinde ya da yakınlarında bolca plaj, en azından birer marina ve yat kulübü de bulunur ki, meraklıları için bunların taşıdığı değer ve anlama paha biçilemez!
*Genelde âdeta ilaç gibi bir havayı soluma: Çeşitli gelişmiş Batı ülkelerinde yapılmış araştırmalar, deniz (ve ırmak) kentlerinin havasındaki oksijen oranının yüksekliğini ve ilgili şehirlerde yaşayan insanların hem fiziksel hem de ruhsal yönden daha sağlıklı oluşlarını ortaya çıkarmıştır. Yine bu tip kentlerde yaşam sürenlerin emosyonel stres düzeylerinin daha düşük olduğu, fiziksel stresi daha iyi tolere ettikleri ve hayata daha pozitif bir bakış açısıyla yaklaştıkları da aynı çalışmaların sonucunda elde edilmiş veriler arasındadır.
Tüm bu temel başlıklardan sonra hiç unutulmaması gereken bana kalırsa şudur: Denizler (ve ırmaklar) gibi gezegenimizin en önemli su yollarındaki doğal yaşam dengesinin korunmasını insanoğullarıyla insankızları olarak başarabildiğimiz oranda, onların kıyas kabul etmez canlandırıcı, düzenleyici ve bereketle yüklü kazandırıcı varlığından en uygun düzeyde yararlanmamız mümkün olabilir! Dünyamız su yollarının geleceğine yatırım yapmamak demek, gerek yük gerekse de yolcu gemiciliğine yatırım yapmamakla eş anlamlı değil midir sizce de? Öyleyse haydi gelin, bu serin pazar sabahında/öğleden sonrasında fincan fincan çay veya kahvemizi bir tane antep fıstıklı, bir tane yer fıstıklı ve bir tane de fındıklı lokum eşliğinde, ya İstanbul Boğazı ya da İzmir Körfezi’nin doyumsuz görüntüsüne odaklanmışken, yeryüzü denizlerini gözetip koruma kararlılığımız adına içelim, ne dersiniz değerli LOJİPORT okurları? Şanslı ve kararlı kimilerinizin Boğaz veya Körfez kıyılarına doğru yavaş yavaş yola koyulma hazırlıklarına giriştiğinizi çalışma masamdan görür ve işitir gibiyim.
Verimli günler ve gelecek pazar yine bu sütunda görüşmek üzere.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.