İlhan Karaçay
Yurtdışındaki Türkler’in devletten istedikleri önemli haklar
(Bir Pazar günü sindire sindire okumanız dileğiyle)
60 yıldan bu yana yurtdışına göç etmekte olan Türkler’in, ‘Anavatan’ olarak hasretini çektikleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden istedikleri en önemli konuları anlatmaya çalışırken, yurttaşlarımızın, Türkiye’de halk tarafından seçilmiş olan temsilcilerin, boş sözleri bir kenara atarak, sorunların çözümlenmesi için samimi çabalar göstermelerini istediklerini de belirteyim.
Yurtdışındaki Türkler’in devletten istedikleri önemli konuları sıralarken, hangi konunun diğerinden önemli olduğu savını hesaba katmayacağım.
OTOMOBİL SORUNU
Yurtdışındaki Türkler’in yıllarca çektikleri 3 aylık triptik uygulama çilesi, ne mutlu ki, iki yıl uygulamasından sonra bir nebze olsun azaldı. Ne var ki, bu uygulama da, özellikle yaşlı yurttaşlarımız için hâlâ bir çile olarak devam ediyor.
Yurttaşlarımız haklı olaral soruyorlar: ‘Suriyeliler’e verilen otomobil sokma hakkı, bize neden verilmiyor?’
Bu konuda çok yazdık ve çizdik. Ne yazık ki, iki yıllık hak arayışındaki duyarlılık, otomobillerin sürekli kalması konusunda gösterilmemektedir.
Bu konuda daha önce yazdıklarımdan birini sizlere sunmak istiyorum:
Gurbetçi'ye 'Tu Kaka', Suriyeli'ye 'Ehlen sehlen'
TÜRKİYE'Yİ DÖVİZE BOĞAN GURBETÇİYE GEÇİCİ PLAKA VERİLMEZKEN, SURİYELİ SIĞINMACIYA PLAKA VERİLİYOR.
MAKÛS TALİH NE ZAMAN DEĞİŞECEK?
1960'lı yılların başında çıkmıştı gurbet yoluna binlerce, onbinlerce Anadolulu...
Önceleri kendi rizikoları ile yola çıkmışlardı. Daha sonra 'Devlet Baba'nın kontrolu altında...
Yani 'Devlet Baba'nın ülkeler ile yaptığı görüşmeler sonunda hazırlanan mukaveleler, gurbeçiler için 'garanti' olmuştu...
Mukaveleler yürürlükteydi ama, mukavele kurallarını yerine getirmeyen Avrupalı işverenler, kural, mural dinlemiyorlardı.
O zamanlar Türk konsoloslukları bu iş anlaşmazlıklarına karışmıyorlar ve sadece pasaport işlemleri yapıyorlardı.
Gurbetçinin her türlü sorunu ile sadece biz gazeteciler ilgileniyorduk.
40 derece ateşli hastalıkla evinden işe gönderilen Türkler'in bu gibi konulardaki haklarını, sadece gazetemize yazarak değil, başta işverenin müdürü olmak üzere, çeşitli mercilere telefon ederek ve yerel medyaya bildirerek savunuyor ve ortalığı karıştırıyorduk.
8-10 kişiyi bir yatak odasına sığdıran işverenin, mukaveleyi ihlal ettiğini biz ortaya çıkarıyorduk. Yerli işçiye yüksek maaş, yabancı işçiye düşük maaş verenlerin foyasını biz çıkarıyorduk ortaya...
Sonra aile birleşimi başladı. İskân sorunu başladı. Çocukların eğitim sorunu çıktı ortaya. Bayramlarda bile namaz kılınacak yerleri yoktu. Camiler kurulana kadar mücadele ettik gurbetçi için.
Yıllar ilerledikçe, gurbetçiden memlekete döviz akmaya başladı.
Bu kez politikacılar çıktı meydana. Avrupa'ya gelmeye başlayan politikacılar, sözüm ona dert dinliyor ve not alıyorlardı. Notları nereye yazıyorlardı biliyor musunuz?
Mübalaasız, ceplerinden çıkardıkları sigara paketlerine yazıyorlardı. Yani sigara bitince paket de sorunlar da çöpe gidiyordu.
Daha sonraki yıllarda ataşelikler açılmaya başlandı. Çalışma Ataşesi, Eğitim Ataşesi, Din İşleri Ataşesi gibi...
Ondan sonra da Müşavirler geldi.
Yurttaşlar Müşavirliklere ve Ataşeliklere dertlerini anlatmaya çalışıyorlardı ama anlayan yoktu. Görev yine biz gazetecilere düşüyordu. Biz de yazıyorduk ve ortalığı karıştırarak çözüm bulmaya çalışıyorduk.
Yurttaşların binbir türlü derdi vardı. Bu dertlerden biri, yurda triptik ile otomobil girişi yapmaktı. Başta Turgut Torunoğulları olmak üzere, STK temsilcileri ile hep birlikte mücadele ettik ve sonunda yabancı plakayla iki yıl kalma hakkını elde ettik. Buna çok sevinmiştik.
Ne var ki, otomobillerini geride bırakan yurttaşlar her defasında mutlaka Gümrük Müdürlüğü'ne gitmek mecburiyetinde kalıyor ve bir taahhütname veriyordu. Öncelikle bu işlemin kalkması gerekiyordu ki, kısa bir süre önce kaldırıldı.
OTOMOBİLE PLAKA
Bize göre, yukarıdaki işlemler de artık tarihe karışmalı. Suriyeliler'e geçici plaka verildiği gibi, yurtdışındaki biz yurttaşlara neden plaka verilmiyor? Suriyeliler'in ödedikleri 205.03 TL'yi biz de ödeyelim ve bize de geçici plaka verilsin ki, iki yıllık zahmetten kurtulalım.
İnsanlara bazı haklar tanınınca, 'Onlara var da bize neden yok' derken, ırkçı bir tavır takınmıyoruz. Ama, onyıllardır anavatanı dövize boğan gurbetçiye, Türkiye'ye sokmak istedikleri otomobillere geçici Türk plakası verilmezken, ''Türkiye'ye hiçbir kazanç sağlamayan Suriyeli'ye neden böyle bir hak tanınıyor da bize tanınmıyor?'' diyenlere ne cevap verilir?
Biliyoruz, bu konuda otomobil ithalatçılarının ağır baskısı var. Ama bu konuya da bir kural getirilebilir. Örneğin, yurda sokulan otomobilin satışı yasaklanabilir.
Şimdi herkes soruyor: ‘Gurbetçilerimizin bu makûs talihi ne zaman değişecek?’
Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
EMEKLİLİK SORUNU
Yurtdışında yaşayan yurttaşlarımızın en büyük sorunlarından biri de emekliliktir.
Yaşadıkları ülkelerdeki emeklilik hakları kısıtlı olan yurttaşlarımız, anavatanda elde edecekleri ikinci bir emeklilik ile geçimlerini daha iyi sağlayabileceklerdir.
Sürekli olarak değiştirilen ve borçlanma meblağları da abartılı olan Türkiye’de emekli olma hakkı akılları da karıştırıyor.
Bakınız size Hollanda’da bir örnek vereyim.
Hollanda’daki emeklilik hakkı, belki de dünyada benzeri olmayan bir ‘Devlet baba’ sistemi ile veriliyor.
Hollanda’da emeklilik hakkından yararlanmak için, bir tek gün bile çalışma şartı yok.
Ülkede bir belediyeye kayıtlı olan herkes emeklilik hakkına sahiptir.
Şöyle ki, emeklilik hesabı, 15 yaşından 65 yaşına kadar olan 50 yıl üzerinden değerlendiriliyor. 50 yılını Hollanda’da kayıtlı olarak geçirmiş olan her kişi yüzde yüz emekli hakkına sahiptir.
Bir örnek vereyim: Ben şahsen Hollanda’ya 26 yaşındayken geldim. 65 yaşıma geldiğim zaman, 50 yıllık değil 39 yıllık bir emekliliğe hak kazandım. Şimdi ben yüzde 22 oranında daha az emeklilik ödeneği alıyorum.
Görülüyor ki, Hollanda devleti, ülkesinde yaşayan herkese, bir gün dahi çalışmış olmasa da, emeklilik hakkı tanımış. Ama 15 yaşından 65 yaşına kadar 50 yıl resmi olarak kayıtlı olma şartını da koymuş.
Hollanda, topraklarında yaşayan her kim olursa olsun emeklilik verme cömertliğini gösterirken, bizim devletimiz emeklilik kanusunda bize karşı neden bu kadar cimri davranıyor?
Hem de biz primleri ödemişken…
İşte bu durumda da, yurdışında yaşayan bizlerin aidiyet duyguları zedeleniyor.
YURTDIŞI SEÇİM BÖLGESİ KONUSU
Yurtdışındaki Türkler için uygulamaya geçilmesine söz verilen ‘Yurtdışı Seçim Bölgesi’ konusu, bir türlü yasalaştırılmadı.
Bu konuda da çok şeyler yazıldı ve çizildi. Bakınız bu konuda Vitrinhaber’de neler yazılmıştı.
T.C. Anayasası’nın ‘Temel haklar ve ödevler’ kısmında yer alan 62. maddesinde, “Türk Devleti, yabancı ülkelerde çalışan vatandaşlarının aile birliğini, çocuklarının eğitimini, kültürel ihtiyaçlarını ve sosyal güvenliklerinin sağlanması, anavatanla bağlarının korunması ve yurda dönüşlerinde yardımcı olunması için gerekli tedbirleri alır” denilmektedir.
5256 sayılı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Kanunu’nun 3. maddesinin
J fıkrasında da, kurumun görevleri arasında, “Yurtdışında yaşayan ve/veya çalışan Türk ailelerinin sorunlarını araştırmak ve çözüm önerileri geliştirmek” hükmü yer almakdır.
Avrupa’daki Türk seçmenin kendi milletvekillerini seçmelerine imkan tanınması zorunludur.
Bunun için yurtdışı seçim bölgesi oluşması gerekiyor ki, Avrupa’dan giden oylar yaşamadığımız veya görmediğimiz illere gitmesin. Bu hak bize tanınmadığı sürece haklarımız ve isteklerimiz hep arka plana atılır.
Yaklaşık 55 yıl önce Avrupa’ya göç eden Türkler, Türkiye’deki seçimler için ancak geçen seçimlerden itibaren oy verme hakkına kavuştular. Seçilme hakkı sözü ise henüz yerine getirilmedi. Yeni ‘Başkanlık’ sistemine geçilirken, milletvekili sayısının 600’e çıkarılmasına yurtdışında yaşayan Türkler’e kontenjan gerekçe gösterilmişti. Şimdi biz yurtdışında yaşayan Türkler bu hakkımızı istiyoruz. Ayrıca, yurtdışında yaşayan 6.5 milyon Türk için Yurtdışı Türkler ve Akraba Bakanlığı’nın kurulmasını istiyoruz.
ASKERLİK BEDELİNİN DÜŞÜRÜLMESİ
2014 yılında, Erdoğan’ın talimatıyla, Bekir Bozdağ başkanlığında yürütülen çalışmada 10.000 euro olan bedel 6.000 euroya düşürülmüştü.
2016 yılı ocak ayında, TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı olan Mustafa Yeneroğlu verdiği önerge sonrasında, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu, Askerlik Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı’nı kabul etti. Meclis’te kabul edilen yeni tasarıyla bedelli askerlik bin euro oldu. Tasarıya göre, yurt dışında oturma veya çalışma izniyle en az 3 yıl süreyle bulunan Türk vatandaşları, 6 bin euro yerine bin euro ödeyerek askerlik yapmış sayılacaktı.
1000 euroluk bedel, 27 Ocak 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Bu kanun değişikliği 31 Aralık 2017 tarihine kadar geçerli oldu ve 1 Ocak 2018 tarihi itibaren eski sisteme yani 6 bin euroluk bedele geri dönüldü.
2020 yılında, Ocak-haziran döneminde 5.261 euro olan bedel, temmuz aralık dönemi için 5.563 euro oldu. Bu durum hâlâ da devam ediyor.
Yurtdışındaki gençlerimizin büyük bir çoğunluğu, böylesi bir meblağı ödemekte zorluk çektikleri için, vatandaşlıktan çıkmayı planlamaya başladılar. Hatta pek çok gencimiz vatandaşlıktan çıkma başvurusunda bulundular.
Bu gidişle, yurtdışındaki gençlerimiz, anavatan için duydukları aidiyet hislerini de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklar.
Anlaşıldığı gibi, bu sorunun mecliste değil, bizzat Cumhurbaşkanı tarafından çözümlenebileceği aşikârdır.
Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.