Dr. Güntürk Üstün

Dr. Güntürk Üstün

8 harfli bir kavramın 8 başlıkta özet etik yönü

1 Kasım 2017’den itibaren LOJİPORT gibi konusunda başı çeken seçkin ve popüler bir haber sitesinin sayfalarında haftalık köşe yazıları yazma ayrıcalığına kavuşmadan önce “lojistik” kavramını/sözcüğünü, biraz da şairlik yanımın etkisiyle olacak, kafamda üstünkörülükle hep bir tür "tedarik ve nakliye sanatı" olarak konumlandırmıştım. Tüm yaşamının neredeyse tamamını İzmir ve İstanbul gibi iki önemli ticaret ve liman kentinde geçirmiş, tıp doktoru kökenli yolculuksever bir edebiyat tutkunu olarak, fiyakalı “lojistik” kavramı/sözcüğü aslında ilk gençlik yıllarımdan bu yana gözlerime ve kulaklarıma hiç de yabancı değildi. Şu an okumakta olduğunuz bu satırları yazmaya kalkışmadan önce ise durum doğallıkla birden farklılaştı ve lojistiğin köklü ve devingen dünyasına daha detaylı bakmam gerektiğine karar verdim.

Konunun uzmanları da iyi bilir ki, lojistiğin kelime anlamında tarihsel sıralamaya göre 3 önemli dil ile ilintisi bulunduğu görüşü gezegenimizde yaygındır. Bunlardan en eskisi Yunancadaki “logistikós” ve Latincedeki “logisticus” sözcükleridir. Sanayi Devrimi’ne ağır ağır yaklaşıldığı dönemde (16. yüzyılın sonlarına doğru) ise Fransızların sıkça “logistique” deyişini kullanmalarına tanık olunur. 3 ayrı dilden kaynaklanan “lojistik,” ilginç biçimde 3 ayrı anlamı ortak karşılık(lar) bütünlüğünde toplayagelmiştir ki bunlar “matematiksel mantık”, “hesap-planlama” ve “askerlikte destek sağlama” kavramlarıdır. Zaten “lojistik,” tarihin toz-duman-sisle örtülü derinliklerinden başlayarak önce askeri literatürde kullanılmış ve ancak 1960’lı yıllarda ticari literatüre girebilmiş bir terimdir [Belleğim bana oyun oynamıyorsa, ben de “lojistik” sözcüğünü ilk kez 1969 yılında, o döneminin tanınmış bir magazin dergisinde Türk Deniz Kuvvetleri’nin emektar ‘lojistik destek gemileri’nden “Akar”ın fotoğrafı ve kısa tanıtım yazısı sayesinde görüp öğrenmiştim].

Günümüzde bile hâlâ tam anlamıyla tek bir doğru tanımı yapılamayacak denli karmaşık ve kendini sürekli yenileyen, geçmişi insanlığın geçmişi kadar eski “lojistik” terimini şimdilerde “müşteri isteklerini karşılamak üzere, hammaddelerin başlangıç noktasından, ürünlerin tüketildiği son noktaya kadarki tedarik zinciri içinde malzemelerin, servis hizmetlerinin ve bilgi akışının etkili ve verimli bir şekilde hareketiyle depolanmasının planlanıp uygulanması ve kontrol edilmesi süreci” olarak tanımlanması doğru kabul edilebilir. “Lojistik” kavramı, hiç şüphesiz, alıcı ve satıcı kesimlerin birbirinden uzak olması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Modern dünyada, “tedarik ağı/şebekesi/zinciri veya “talep zinciri” ya da “dağıtım kanalı” gibi adlarla tanımlanılmaya çalışılan “lojistik” sıklıkla, fonksiyonel açıdan üretici ve temin edicilerle müşteriler arasında ürünlerin el değiştirmesi süreçlerinin toplamı olarak ifade edilmektedir. Söz konusu süreçler, üretim işletmelerinin hammaddeyi tedarikçilerden temin etmesinden, perakende işletmelerinin toptancı işletmelerinden ürün almasına kadar değişik şekillerde kendini göstermektedir. Rahatlıkla denilebilir ki, herhangi bir üretim veya pazarlama-satış organizasyonunun “lojistik” destek olmaksızın başarıyı yakalaması olanak dışıdır.

Öte yandan son senelerde, Türkiye’nin iş hacmi yüksek limanlarına yakın bölgeleriyle (koşul olmamakla birlikte) karayolu-demiryolu işbirliğinin optimum düzeyde gerçekleştirilebileceği bölgelerine TCDD’nin başarılı atılımıyla stratejik nitelikte “lojistik merkezler/köyler” kurulması (ve yenilerinin kurulacak olması) da, ülkemizin “lojistik” sektörünü giderek küresel yönelimler bağlamında çok ciddiye alması şeklinde yorumlanmalıdır.

Peki uzun yıllardır tıp ve hukuk kurumlarında öncelikle uygulamaya geçirilen “iş etiği” ve “etik uygulamalar” görüşlerinin “lojistik” (ve hatta tüm ulaştırma-taşımacılık-genel sanayi) sektöründeki yeri ve önemi ne olabilir? Şu an için, göreceli de olsa, “etik” kavramının dünya “lojistik” sektöründeki çoğu şirketin ilgi ve öncelik odağına dönüşme yoluna girdiği söylenebilir. Özellikle sadece devlet kurumlarının “etik” kurulları ve devlet kanunlarının yaptırım gücüyle yetinmeyip, kendi bünyelerinde birtakım alt “etik” komisyonlar ve şirket “etik kriterleri ve kültürü” oluşturan büyüklü küçüklü “lojistik” firmalarının son 5 yılda elde ettikleri ilk sonuçların, “etik” uygulamaların genel şirket performansını olumlu yönde etkilediği şeklinde belirmesi, gelecek açısından hayli umut vericidir. “Lojistik” gibi dinamik bir iş kolunda, henüz tam bir görüş birliği söz konusu değilse de “etik” uygulamaların özetle şu 8 temel faktörden etkileneceğinden söz edilebilir:

 

1- İçgörü noksanlığı veya yetersizliği

2- Görev ve yetkinin kötüye kullanımı/Yolsuzluk

3- Dolandırıcılık

4- Resmi belgelerde sahtecilik

5- Rüşvet

6- Çalışan/İnsan haklarının ihlali

7- Cinsel taciz ve/veya psikolojik yıldırma

8- Modern kölelik uygulaması

Yukarıda sıraladığım 8 temel faktörden ilki ve sonuncusu genelde yeryüzü ülkeleri kanunlarına göre suç sayılmaz ama “etik” açıdan son derece kabul edilemezken, diğer 6 temel faktöre dahil olmuş her kademeden ilgili sektör görevlilerinin hem yasal hem de etik açıdan bilinçli biçimde yanlış eylemde bulundukları tartışmasız onaylanmaktadır. Her iş kolu gibi “lojistik” sektöründe de “etik değerler”i hiçe sayıp, doğruluk ve güvenilirlikten uzaklaşan şirketler aslında hem en sessiz hem de en güçlü ortakları konumundaki saygınlıklarını yitirecekler ve bu da kaçınılmaz sonun ilk dev adımlarını atmalarına yol açacaktır.

“Lojistik” ve “ulaştırma” sektörleriyle “etik” ilişkisine, fırsat buldukça, ileriki yazılarımda yeniden değinmek niyetindeyim.

Verimli günler ve gelecek pazarki yazımda görüşmek dileğiyle.

Bu yazı toplam 2060 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.