Dr. Güntürk Üstün
“Aviofobi”nin Gözünü Yıldırmak
Bu haftaki köşe yazım sayesinde, aziz hatırasını yeniden saygıyla andığım sevgili anneannemin ve daha nice sağlıklı ve uzun yıllar dilediğim sevgili annemin, birbirlerinden tamamen bağımsız ve uzak ortamlarda/durumlarda, örnek bir söz dinlememe ustası sayılabilecek, sıradan zekâ düzeyine sahip bana çocukluk ve ilkgençlik yıllarım boyunca (neyse ki o dönemlerime ait toy ve inatçı kişilik yapımdan çok önce sıyrıldım) bıkıp usanmadan hep şunlara yakın/benzer cümleleri tekrarladıklarını bugün bile gayet net anımsıyorum: “Oğlum akıllı ol ve ne kendini ne de bizi üzme lütfen! Bu kadar titizlenmek, bu derece kılı kırk yarmak sana hiçbir yarar getirmez; unutma ki aşırı sakınılan göze daima çöp batar! Yaşamının her anını kontrol edeyim derken, bir de bakarsın ki hayatın tehlikeli biçimde büsbütün kontrolden çıkıvermiş!” Varoluş eğitimimde çok büyük emeği olan bu iki aydın ve paylaşımcı aile üyesinin bana sabırla aktardıkları söz konusu cümleler, belki de farkında olmadan, 1989 yılından şimdiye dek gerek iş gerekse tatil amacıyla sıkça yaptığım uçak yolculuklarına müthiş rahat bir ruh haliyle çıkmamda yadsınamayacak yoğunlukta rol oynamıştır diye düşünürüm hep. Sanırım göklerde yolcu uçaklarıyla süzülmeyi sürdürdükçe de öyle düşünmeye seve seve devam edeceğim. Diğer yandan, bu satırları okuyan kimilerinizin de “Arkadaş, bu iş keşke o denli basite indirgenebilse! Sen gel de bir bize sor, her uçuş öncesi bir havalimanından içeri girdiğimiz andan itibaren adeta tarafından kıskıvrak yakalandığımız, yakamızı uçuş bitene dek bırakmayan o karanlık yüzlü ve boğucu soluklu endişeyi!” dediğini işitir gibiyim.
Kelimenin tam anlamıyla özellikle Jet Çağı’nın başlamasını takiben, uçak yolculuğu tüm dünyada yaygınlaşıp popüler hale geldikçe, panik ve kaygının iç içe geçtiği özgül bir “fobi” yani “korku” da insanlığın gündemine, jet hızıyla olmasa da, oturmaya başlamıştır denilebilir. Günlük konuşma dilimizde “uçuş korkusu” kadar ön plana çıkamamış, tıp ve havacılık alanındaki bilimsel adıyla “aviofobi,” üzerinde hâlâ psikiyatrist ve psikologların ciddi biçimde kafa yorup, çözüm aradıkları insana özgü fobilerin/korkuların ilk sıralarında yer almaktadır. Ben psikiyatrist veya psikolog olmadığımdan, bugünkü yazımda söz konusu “korku”nun bilimsel yanından çok, kendimce ilginç bulduğum birtakım güncel noktalarına değinmeye çalışacağım.
Okuduklarıma ve havada seyir halindeyken yakından tanıklık ettiğim birkaç olguya dayanarak, hiç tereddüt etmeden şu yorumu yapabilirim: Kişilerdeki hemen tüm fobiler gibi “aviofobi”ye de belirgin, şiddetli ve ısrarcı karakterde bir “korku hali” eşlik etmesine karşın, söz konusu korku hali çoğu fobinin aksine “aviofobi”de yüzde yüz mantıksızdır demek haksızlık olur! Bu yorumuma katılabilmeniz için ya belleğinizin ya da internetin katmanlarında bir süre yolculuk etmenizin yeterli geleceği görüşündeyim. Bakınız; dünya havayolu şirketleri ilk önce, 1960’ların ortalarından itibaren ivmelenen şaşırtıcı uçak kaçırma olaylarını göğüsleyip, kalıcı etkinlik katsayısı görece yüksek önlemler almaya yönelmek zorunda kaldılar. Daha sonra, 1970’lerin ilk yarısıyla 1990’ların ikinci yarısı arasındaki uzun mu uzun dönem boyunca, yolcu jetlerinin havada değişik yapıda bomba/bombalarla patlatılıp düşürülmesi vakalarının yanı sıra, teknik arıza ve/veya pilotaj hatası yüzünden, kimi zaman endişe uyandırıcı belli aralıklarla uçakların göklerden karaya ya da denize çakılmasının hep gezegen gündeminde kalması gerçekliğinin acılığıyla yüzleşmeleri gerekti. Üstelik söz konusu kazalardan canlı çıkma şansı karayolu, demiryolu ve denizyolu taşıtlarıyla gerçekleşenlerle kıyaslandığında adeta sıfır gibiydi. Tam sivil havacılık dünyası modern yolcu uçaklarının artık neredeyse gökten kolay kolay kopup düşmesinin hayli güçleşeceği bir çağa bir miktar da rehavete kapılmış olarak girmeye hazırlanıyordu ki, bu sefer de, üzerindeki sır perdesi henüz tamamen kalkmamış (ve belki de hiç kalkmayacak olan), 11 Eylül 2001 tarihindeki terör saldırıları meydana geldi. Söz konusu korkunç ötesi saldırıların dünya sivil havacılık sektöründe yarattığı kaosun ve sektöre verdiği zararın büyüklüğü ve nasıl kademe kademe atlatılarak bugünlere gelindiği konusu eminim ki önemli bir kısmınız tarafından iyi bilinmektedir. Öte yandan, 11 Eylül 2001’den sonraki zaman dilimi boyunca hem askeri hem de sivil otoriteler dünya havaalanlarıyla göklerini düşledikleri güvenlik düzeyine ulaştırmakta bir hayli zorlanmışlar ve halen de bir miktar zorlanma deneyimlemeyi sürdürmektedirler.
Şimdi dilerseniz, gelin elimizdeki ulaştırma madalyonunun bir de öbür yüzünü çevirelim! Günümüzde, havayolu sektörünün gelişmiş ve gelişme sürecindeki ülkelerde en ciddi ve oylumlu rakibi konumundaki karayolu taşımacılığının yolcu servisleriyle ilintili araçlarının karıştığı toplam kaza sayısı ve bu kazalardaki ölüm oranı azalmak şöyle dursun, düşündürücü biçimde artarak devam etmektedir. Sivil havacılıktaki baş döndürücü gelişmelere koşut olarak, giderek tüm dünya ülkelerinde çağdaş otoyollar yapımının hızlanması, trafiğe daha güvenli ve kullanımı kolay araçların çıkması, ayrıca sürücü ve araç denetimlerinin sıklaştırılmasına rağmen, karayoluyla yolcu taşımacılığı güvenlik açısından sırtındaki ağır mı ağır olumsuz yükten bir türlü kurtulamamaktadır. Diğer yandan, Yüksek Hızlı Tren şebekesinin de ülkemiz gibi belli başlı demiryolu ülkelerinde henüz hedeflenen çıtaya erişemediğini göz önüne alacak olursak, “aviofobi” sorunu yaşayan yolcu adaylarının içinde bulundukları açmaz daha geniş ve gerçekçi boyutta değerlendirilebilir.
Uçuş korkusuyla mücadele eden kişilerin hem iş hem de özel hayatları bu fobiden son derece olumsuz şekilde etkileneceğinden, bir an önce konunun uzmanlarından (psikiyatrist veya psikolog) profesyonel destek almalarının gerekliliği apaçıktır. Tıpkı ülkemizin göklerdeki ulusal bayrak taşıyıcı kuruluşu THY gibi, dünyanın önde gelen sivil havacılık kurumlarının “aviofobi” ile etken/neden gözetilerek başa çıkmaya yönelik yararlı kurslar düzenlemiş olmaları bile, uçuş korkusuna artık gezegenimizde saklanabileceği güvenli yer olmadığının kararlı adımları biçiminde yorumlanabilir. Havacılık meraklısı bir hekim sıfatıyla şunu da eklemeden edemeyeceğim: Onca ilerlemeye karşın, tıp dünyasında “aviofobi”nin ve diğer önde gelen fobilerin etkene/nedene yönelik psikoterapi seansları yerine salt birtakım sedatif-trankilizan/sakinleştirici nitelikteki ilaçların doktor kontrolünde kısa süreli kullanımıyla radikal biçimde iyileştirilmesi henüz söz konusu değildir ve konunun uzmanı hekimlere göre gelecekte de pek mümkün görünmemektedir. Bu nedenle, uçuş korkusunu yenmeye kararlı olanların gelişigüzel reçeteli ya da reçetesiz ilaç(lar) kullanmaktan sakınmaları hayatlarında önem ve önceliğini her daim korumalıdır.
O halde, hep birlikte doğru okuyup-dinlemeyi ve doğru algılayıp-düşünmeyi sürdürmeliyiz LOJİPORT’taki köşemi izleyen sadık okurlar! İster Boeing, ister Airbus, isterse başka tip bir modern yolcu uçağı olsun; onlardan herhangi biriyle farklı uzunlukta ve keyifte bir yolculuk için cam kenarındaki rahat koltuğumuza (ki benim senelerdir vazgeçilmez tercihim ve ilgilenenlere önerimdir) kurulup, tepemizdeki iklimlendirme cihazının ayarını kendimize göre yapıp, emniyet kemerimizi bağladıktan ve dakikalar sonra pistten ayrılıp, özgürlük özendiricisi göklere yükseldiğimizde, aslında hepimizin arzusu aynıdır: Ulaşmak istediğimiz havaalanına sağ salim varabilmek! Bunun için de, defalarca bakım ve güvenlik kontrolünden geçmiş bindiğimiz uçağa ve onu hakkıyla kaldırıp-uçurup-indirmek ve gerektiğinde havadaki tehlikeli durumlardan hepimizi ustalıkla kurtarabilmek üzere yıllarca süren zorlu bir eğitimi tamamlamış kokpit ekibine gözümüz açık ya da kapalı güvenmemiz gerekiyor! Sözlerimi, şu anda bu satırları duru ve serin akşam göklerinde İstanbul’dan Avrupa’nın bir başka deniz ve liman kentine bir “Boeing 737” ya da bir “Airbus A320” ile uçarken yazamamış olmanın hafif hüznüyle noktalıyorum. İyi ki çalışma masamdaki dizüstü bilgisayarımın müzik kitaplığından seçtiğim “Barok Müzik” yapıtları var da, yolculuksever beynim onların harika anti-hüzün ezgileriyle dopdolu, geleceğe yönelik yaşama sevinciyle bezenmiş uçuş planları yapma alışkanlığından ödün vermeye yanaşmıyor!
Verimli günler ve gelecek pazarki yazımda görüşmek dileğiyle.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.