Dr. Güntürk Üstün
Bir Garı Yeniden Tren Trafiği İle Buluşturmak
Trenlerle tren garlarının büyüleyici imgesi, değeri tartışmaya açık şair-yazarlık yeteneğimi defterleri doldurmaya zorladığında 7 yaşındaydım. O zaman bilmiyordum, ama gelecek on yılın bitiminde, özellikle Fransızca ve İngilizce dilinde yazılmış, genç okuyuculara yönelik resimden zengin demiryolları ansiklopedilerini yutarcasına irdeledikçe öğrenecektim: “Bir garı tren trafiğine kapatmak onu yeniden tren trafiğiyle buluşturmaktan, gişeden bir banliyö treni bileti almak kadar kolaydı. Öte yandan, tren trafiğine kapatılmış bir garı yeniden tren trafiğiyle buluşturmaksa, bir tatil öncesinde boş bir 1. Mevki yataklı kompartımanı bulmak denli zordu.”
Trenler ve onlarla çıkılan uzun ya da kısa süreli yolculuklar, kıyısından köşesinden edebiyat evreninin bağımlılık yapıcı pamuk şekeri tadındaki yıldız tozunu yutmuş her bireyin iç dünyasında farklı duygu ve düşünce rayları döşer. Hepsi her zaman dile getirmeseler de, kanımca azımsanmayacak sayıda kalburüstü edebiyat insanı kendilerini üne kavuşturucu yapıtlarının ya başlangıcını ya da sonunu uzun bir tren yolculuğu veya bir istasyon kafesinde uzunca bir konaklama sonucu gerçekleştirmişlerdir. Tanınmayan bir edebiyat sevdalısı şair-yazar sıfatıyla rahatlıkla itiraf edebilirim ki, YHT [Yüksek Hızlı Tren]’lerin baş çevirtici hızlılığı bile vagonlarındaki rahat koltuğumdan izlediğim geniş pencerenin ardındakilerle ardında olmasını düşlediklerimi kağıda dökme arzumu nisan yağmuru damlası kadar azaltmamıştır.
Tren yolculuklarını edebiyat merakı olsun olmasın bütün trenseverlerin gözünde özel kılan nedenlerin en niteliklilerinden biri de hiç şüphesiz yola çıkılan, yol boyunca selamlaşılan ve yolun sonunda varılan tren garlarıyla istasyonlarıdır. Hüzün ve sevincin kol kola girdiği peronları, telaşlı ama dikkatli kondüktörleri, kırmızı şapkalı yarı ciddi yarı neşeli hareket memurları, yüksek ve cüce sinyalleri, sayısız makasları, depo ve atölyeleri, “Bizi de beraberinizde götürün ne olur” dercesine bakan manevra lokomotifleriyle her tren garı başlı başına küçük birer ülke konumundadır bence. Söz konusu küçük ülkeler içerisinde kimileri bir terminal garı olma ayrıcalığına da sahiptir ki, bu da onları çoğu tren yolculuğunun başlangıç ve bitiş noktası yapar. Bazı terminal garları değişik sebeplerle süresiz, bazıları da uzunca bir süreliğine tren trafiğine kapatılabilirler. Süresiz kapatılanlar, eğer iyi şans yüzlerine gülümserse, genelde bir demiryolu müzesi olabilirler. Yüzlerine kötü şans gülümseyenlerse, yerle bir edilmekten tarihi bir otele dönüştürülmeye dek uzanan gergin bir bekleyiş döneminin başrol oyunculuğuna adaydırlar.
İşte ben de, yeryüzündeki halen kapalı ve hasretle yeniden tren trafiğiyle buluşturulmayı bekleyen tüm garların anısına, günümüzde Avrupa’nın aktif durumda bulunan ve hayli popüler büyük tren istasyonlarından 8 tanesini aşağıdaki satırlar aracılığıyla ve her birinin benliğimde uyandırdığı izlenimi kısaca belirterek, siz okurlarımla paylaşmayı hedefledim. Birazdan inceleyeceğimiz garları tamamen kendi beğenim doğrultusunda sıraladığımı da açıklamakta yarar görüyorum. Hazırsanız, başlıyoruz!
* Stazione di Venezia Santa Lucia/Santa Lucia Garı [Venedik-İtalya]: Venediğin yaşayan efsanelerinden bu büyük tren istasyonu, her “Haydarpaşasever”in mutlaka detaylıca incelemesi gereken bir tür demiryolu anıtıdır âdeta! Hele gar binasından dışarı çıktığınızda, eğer düş gücünüzü kullanmakta ustaysanız, sizi karşılayan Adriyatiği Marmara Denizi, vaporettoları da Şehir Hatları vapurları olarak varsayabilirsiniz. Bir vakitler, Doğu Avrupa’nın en işlek istasyonu konumundaki Haydarpaşa dışında, deniz taşıtı ve tren düdüklerinin (ve hatta şanslıysanız martı çığlıklarının) birbiriyle kardeşçesine kaynaştığı benim bildiğim tek istasyondur burası. En az İstanbul kadar tarihsel, sevimli, arkadaş canlısı ve eşsiz bir deniz kıyısı şehri olan Venediğin varlığının önemini aşırı vurgulamaya gerek bile duymuyorum.
* Gare de Lyon/Lyon Garı [Paris-Fransa]: Haklı biçimde “Işıklar Ve Âşıklar Kenti” unvanına sahip Paris’in 6 büyük terminal garından biri konumundaki bu tren istasyonu, Avrupa anakarasında 27 Eylül 1981 Pazar sabahı ilk elektrikli dizi halindeki YHT (Fransa’daki popüler kısaltmasıyla “TGV”) servislerinin Paris ile Lyon şehirleri arasında başladığı nokta olmasıyla da ünlüdür. Böylelikle, gezegenimizdeki ilk YHT seferlerinin start aldığı Japonya’dan 17 yıl sonra YHT elektrikli dizileri “Yaşlı Kıta”nın raylarına da ulaşmıştır. Bu görkemli Paris garında dolaşmak her trensever için tarifi zor bir keyif kaynağı! Bütçenizi çok önceden ayarlayabilirseniz, istasyon binası içinde yer alan meşhur “Le Train Bleu” restoranında ya sabah kahvaltısı yapın ya da öğle yemeği yiyin!
* Berlin Hauptbahnhof/Berlin Merkez Garı [Berlin-Almanya]: Mayıs 2006’da tren trafiğine açılan “Berlin Hauptbahnhof”, hem Berlin’in (ki toplamda 5 istasyonu vardır) hem de bütün Avrupa’nın boyut bakımından en büyük garıdır. Mimari açıdan son derece iddialı bir görünüme sahip beş katlı istasyon binası, çelik ve camın müthiş bir uyumla birleştirildiği ışıltılı, modern bir yapıdır. Hizmete girdiği günkü törende, devlet sermayeli Alman demiryolu şirketi Deutsche Bahn AG'nin o zamanki icra kurulu başkanı Bay Hartmut Mehdorn tarafından, “Dünyanın en güzel istasyonu” olarak nitelendirilmiştir. Başta Alman YHT’leri olarak bilinen “ICE” trenleri olmak üzere, sayısız ulusal ve uluslararası yolcu treninin uğrak noktası olan gar, Avrupa’daki çoğu benzerinin aksine terminal değil, bir tür devasa ara istasyon özelliğindedir.
* Stazione di Roma Termini/Roma Terminal İstasyonu [Roma-İtalya]: Roma şehrinin ana ve en büyük tren garı. Artık önündeki meydandan troleybüsler yerine tramvayların hareket ettiği, geçmiş zamanlardaki kısa adıyla “Stazione Termini,” güncel kısa adıyla “Roma Termini” olarak bilinen bu istasyon, yıllık yolcu sayısı bakımından İtalya’nın 1’inci, Avrupa’nın 2’inci işlek garı kabul edilme unvanını kapmış durumda. Tıpkı İstanbul gibi, “Yedi Tepeli Kent” takma adına sahip Roma’nın simgelerinden biri haline gelmiş bu istasyonun, İtalyan demiryolu mimarisinin en çarpıcı örneklerinden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir.
* Gare du Nord/Kuzey Garı [Paris-Fransa]: Paris’in 6 büyük terminal garından biri konumundaki bu tren istasyonu, yıllık yolcu sayısı bakımından hem Fransa’nın hem de Avrupa’nın en işlek garı. Ayrıca “Yaşlı Kıta”daki en popüler YHT hizmetlerinden ikisinin [“Eurostar” ve “Thalys”] seferlerinin de Fransa topraklarındaki başlangıç noktası. İstasyonun yakın bir gelecekte, yürümekle 10 dakikada ulaşılabilen “Gare de l’Est/Doğu Garı” ile bir tür dev koridor aracılığıyla birleştirilmesi gündemde.
* St Pancras Railway Station/St Pancras Tren İstasyonu [Londra-Birleşik Krallık]: “London St Pancras” ve “St Pancras International” olarak da bilinen bu gar, uzunca bir süre “Demiryollarının Katedrali” unvanıyla anılmıştır. 2007 senesinden bu yana, Avrupa’daki popüler YHT hizmetlerinden birinin [“Eurostar”] Birleşik Krallık topraklarındaki başlangıç noktasıdır.
* Estación de Atocha/Atocha İstasyonu [Madrid-İspanya]: “Madrid Puerta de Atocha” adıyla da bilinen Madrid’in en büyük tren garı. Bugün için yeryüzünde Çin’den sonra en uzun (3200 km’den fazla) YHT (İspanya’daki popüler kısaltmasıyla “AVE”, “Alvia” ve “Avant”) hattı uzunluğuna sahip İspanya’nın çoğu YHT seferlerinin başlangıç noktası olan bu tarihi istasyondan ayrıca yürüyerek 15 dakika içinde Avrupa’nın en zengin demiryolu müzelerinden biri olan “Museo del Ferrocarril”e ulaşılabilinir. Gar alanı içinde, oldukça kocaman ve havalı bir tropikal bahçe bulunduğunu da eklemeliyim!
* Wien Hauptbahnhof/Viyana Merkez Garı [Viyana-Avusturya]: Tarihi ve şık Viyana kentinin neredeyse şnitzeli ve strudeli kadar ünlüdür, aslında yeni sayılan bu büyük tren istasyonu. Aralık 2012’de açılışı yapılan ve tam anlamıyla Aralık 2015’de hizmet vermeye başlayan gar, “Wien Südbahnhof (Viyana Güney İstasyonu)” adlı eski terminalin yerini almış oldu. Bu istasyon, Avusturya Federal Demiryolları idaresinin (Avusturya’daki popüler kısaltmasıyla “ÖBB”) başlıca gurur kaynaklarından “ÖBB-Nightjet” markasına bağlı yataklı ekspreslerin de merkezi.
Bu haftaki köşe yazımı sonlandırırken, yıllardır hep şiirlerimde vurguladığım, fakat nedeni meçhul bir şekilde yeterince ilgi uyandırmamış (ve bundan sonra da uyandıracağını pek sanmadığım) bir gerçekliği ilgilenenlerinizle paylaşmadan edemeyeceğim: “Büyüklüğü ve işlekliği hangi düzeyde olursa olsun tren istasyonlarıyla, önem derecesi ne olursa olsun her çeşit yolcu treninin üyesi oldukları demiryolu kuruluşlarınca gözden çıkarılıp devre dışı bırakılması öyle birkaç senelikten çok, belki tahmin edilenden daha uzun bir zaman dilimi içinde alınmış kararlardır. Ve söz konusu kararların alınmasına giden süreçte, genellikle tutkulu/sadık/kronik tren yolcularının kendilerince haklı gördükleri birtakım sebeplerle [başta, bir ülkede demiryolu ulaşımının savsaklanıp geri bırakılarak, devlet politikası olmaktan çıkarılması] önceleri bir marşandizin, sonrasında da bir ekspresin seyir süratiyle o istasyonlarla trenlerden gitgide uzaklaşması durumu önemli mi önemli bir rol oynamaktadır. Bu, dünyanın hemen bütün demiryolu ülkelerinde var olan ve sıklıkla gözden kaçırılan katı bir realitedir.” Bu paylaştıklarım sakın yanlış anlaşılmasın lütfen! Amacım, herhangi bir yolcu topluluğunu sorumlu tutmak gibi bir misyonun ardından koşturmak asla değildir! Vurgulamaya çalıştığım, sadece bu hafif sisli, hatta silikleşmeye eğilimli sürecin sonunda karşılaşılan beyin kemirici hazin tablo [bir veya birkaç tren garının-istasyonunun tren trafiğine tamamen kapatılması, bir veya birkaç trenin seferden süresiz kaldırılması gibi] ile mantıklı çözüm üreterek başa çıkılabilmesi amacıyla ilgili demiryolu işletmeleriyle kurulacak diyaloglardan olumlu bir sonuç çıkmama ihtimalinin yüksekliğidir. Biraz da, ülkemiz edebiyat dünyasına duyduğum derecesi düşük kırgınlıktan ötürü şiir yazmaya 21 sene süreyle ara vereceğim 1985 yılı Temmuz ayının başlarında kaleme aldığım (ve uzun seneler sonra yayımladığım bir kitabıma aynı haliyle koyduğum) son şiirlerimden birinde bana göre, henüz 23 yaşın toyluğuna karşın, ne de içtenlikli bir açıklıkla dile getirmişim LOJİPORT sitesindeki sütunumda bugün işlediğim temel temayı andıranını: “Ne deneyimli demiryolcular, ne de yöntemli yöneticileri devletlerin/Görece demiryolusever onca yolcu yüzüstü bırakır ilk önce/Öksüzlük fobisiyle sarmalanmış garları, istasyonları, trenleri.” Mümkünsüzlüğünü bilmekle birlikte, fazla sayıda tren ve tren garının akıp giden geçici hayatlarımızı kalıcı biçimde terk etmemesi dileği ve ümidiyle!
Verimli günler ve gelecek pazar yine bu sütunda görüşmek üzere.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.