Selçuk Onur
Deli Dumrul'ları aşmak mümkün
Türk lojistik sektörü birkaç haftadır İran ile yatıp, İran ile kalkıyor. Daha önce de gündemlerinde Bulgaristan vardı. Oysa, iki soruna da çare bulunabilir. Ama öncelikle Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın alfabenin her harfinden gelir kaynağı yaratmaya ara verip, pastayı büyütmek için çözüme odaklanması şart. Uluslararası lojistik yapanların sorunu bir değil ki; İranlı, Moldovyalı mazotunu yüklüyor, boş olarak ülkemize giriş yapıp, bizim nakliyecilerimizin taşıması gereken ihracat yükünü alıp gidiyor. Makedon, Bulgar, Romen, Moldovalı ve İranlı nakliyeciler Türk nakliye piyasasını eline geçirmiş durumda. KARAYOLU ÜVEY EVLAT Deniz taşımacılığı ve balıkçıya, yurtiçi taşıma yapan havayolu şirketlerine ÖTV’siz yakıt desteği var ama bu destek karayolundan esirgeniyor. Otobüs, uçakla; TIR’lar da gemiyle rekabete zorlanıyor ve doğal olarak başarılı olamıyorlar. Bunun sonucunda da haklı olarak arkadan dolanma yöntemleri devreye giriyor. Otobüsçü, aracının yanma riskine karşın daha ucuz diye deposuna 10 numara yağ koymak zorunda kalıyor. Nakliyeci, ÖTV’siz yakıt imkanından yararlanmak için ya bir tekne sahibiyle anlaşıyor ya da kendi teknesini alarak orada ÖTV’siz aldığı yakıtı kamyonuna koyuyor. Kısacası kara nakliyecisi ve çiftçiye üvey evlat muamelesi yapılıyor. Akaryakıtın üzerindeki vergi payı yüzde 70’lere varan oranlara çıkabiliyor. AKARYAKIT FARKI ALINMAYABİLİR Mİ? ‘Devlet, akaryakıt farkını almasın’ demek hayalden öteye geçmez. Uluslararası nakliyeciye, 550 litreye kadar ÖTV’siz yakıt verildiğini inkar etmiyoruz. Ama, bu miktar yetmiyor. Bugün Ortadoğu’ya giden bir nakliyeci düşünün! Sınır 2 bin kilometre, İstanbul’dan çıktı, ÖTV’siz yakıtı nereden alacak? Bu adam mecburen yakıtı pahalı fiyattan almak zorunda, çünkü dövizle ÖTV’siz alacağı ucuz yakıt İran’da. Doğal olarak İstanbul’dan aldığı pahalı yakıtla, yabancı nakliyecinin ucuz yakıtıyla verdiği fiyatı veremiyor. Bu da rekabette geri kalmasına neden oluyor. Çünkü, en az 4-5 kat fazla maliyetle çalışıyor. HER LOJİSTİK ŞİRKETİNİN AMEL DEFTERİ VAR Nakliyeciler, belge sayesinde alfabenin tüm harfleriyle paralar ödemek zorunda kalmışlar. Öte yandan ceberrut bir Ulaştırma Genel Müdürlüğü görev başında. Sağa baktın suç, eksik belge düzenledin suç, hemen bilmem ne kadar ceza. Ufacık bir şoför hatasında anında infaz. Şoförlerin eğitim eksiklikleri nedeniyle hata yapması kadar doğal bir şey yok. Yanlış mühür basılabiliyor, yanlış yere imza atılabiliyor, hatalı yük yükleyebiliyorlar. Sonunda fatura işverene çıkartılıyor. Her lojistik şirketinin amel defteri gibi kabarık bir dosyası mevcut. Küçük firmalar hata yapar fakat büyük firmalar daha çok hata yapar. Çünkü, daha fazla kişi çalışır, daha çok aracı vardır. İnsanın çok olduğu yerde de sorunların yaşanması doğaldır. Amel defterinize bakılıyor ve her yanlışın bir cezası var. Bu 2-3 belki 10 yıl birikiyor. Bir gün hiç ummadığın anda, ‘Arkadaş, senin belgeni iptal ettik’ deyiveriyorlar. Yüzlerce kişiyi istihdam eden firmanın kaderi, iki bürokratın ağzından çıkacak sözlere kalıyor. Gidiyor yalvarıyorsun ‘yok’ diyorlar, senin hata limitin doldu kelleni uçuracağız. Uçuruyorlar da, Ama iş adamın kellesini uçurmakla bitmiyor o kelleyle birlikte yüzlerce kişi de bu durumdan olumsuz etkileniyor. Talat Aydın ve ekibinin bu konuda sayısız vukuatı var. Birçok uluslararası nakliyecinin iş hayatını bitirdiler. İRAN VE BULGARİSTAN’DA ÇÖZÜM NASIL OLUR? Konu iki aşamada ele alınabilir: İran’a giden yükler, bir de İran’dan geçen transit yükler. Bizim asıl büyük problemimiz İran’dan geçip, Türkmenistan, Özbekistan gibi ülkelere giden transit yükler. İşte burada sorunun çözümü bir devlet politikası geliştirmekte yatıyor. Madem Azerbaycan, Gürcistan bizim kardeşimiz, bu transit yükleri söz konusu iki ülkeden geçirerek götürecek bir altyapı oluşturmak gerek. Burada en büyük sıkıntı, Hazar Denizi’nin nasıl geçileceği konusunda düğümleniyor. Hazar Denizi’nde Azerbaycanlıların 7-8 mil yapabilen iptidai feribotları var. Türk devleti nakliyeciye çözüm ve strateji geliştirmek istiyorsa, Azerbaycan-Türkiye arasında Türkiye destekli hızlı feribot hattı kurulmasını teşvik etmelidir. Vaktiyle Turgut Özal, Hamzabeyli’yi açtığında Bulgar tarafındaki 20 kilometrelik yolu Türkiye bütçesinden finanse etmişti. Azerbaycan’ın böyle bir jeste de ihtiyacı yok ama belki buna benzer bir jest dahi yapılabilir. Bu hat kurulduğunda İran’dan transit geçen araçlar İran’ı bypass edebilecektir. Bu yolun bir benzerini Bulgaristan’da da yapmak mümkün. Türk nakliyecisi Bulgaristan’a mecbur. Bunu bilen Bulgar tarafı da pervasız talepler ve imtiyazlar istiyor, alıyor. Her yıl binlerce Türkiye’den yük alma belgesi vermek zorunda kalıyoruz bu ülkeye. Çünkü, vermezsek bizi geçirmemek için elinden geleni yapıyor. Ulaştırma Bakanlığı yalnızca belge takibi yapacağına ülke ekonomisine direkt katkı sağlayan lojistik şirketlerine de bu tip çözümler getirmelidir. Karadeniz’den kalkan ve Romanya’ya giden ro-rolarla da Bulgaristan’ı bypass etmek mümkün. Nakliyeci de haliyle maliyetleri göz önünde bulundurmak zorunda. UND, böyle bir girişimde bulunmuştu, maliyetlerden dolayı bunu sürdüremedi. Bunun sürdürülebilir olması için gerek feribot firmalarına, gerekse de lojistik firmalarına teşvik edici tedbirler getirilmek zorunluluğu vardır. Bulgaristan’ı mümkün olduğu kadar az çiğnemeliyiz. O zaman ne olacak? Bulgaristan artık bizden taviz istemeyecek. İkisini de %100 by pass edemezsin ama geçen araç sayısını azaltmak mümkün. KOMŞULARLA İŞ YAPMAK HAYAL OLMAK ÜZERE Diğer bir gerçeği de yadsımak mümkün değil. Türkiye’nin çevresi ateş çemberi. Suriye taşımaları bitti. Irak’ta kazan kaynıyor. İran tarafında sorunlar yaşıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Doğuş Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Aclan Acar’ın çok gerçekçi açıklaması aslında durumu özetliyor: “Mal satacak komşumuz kalmadı” diyordu Acar… Komşularla ‘0’ sorundan geçtik, bari transit taşımalarda nakliyecinin önünü açın! Açın ki, adamlar size türlü nedenlerle ödedikleri paraları helal etsin. Saygılarımla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.