İlhan Karaçay
‘Türk hükümeti, azınlıkları sindirmeyi amaçlıyor’
Geçtiğimiz şubat ayında, Meclis Araştırma Komisyonu, Hollanda’da hizmet veren camilerin, dış ülkeler tarafından finanse edildiği iddiası ile ilgili olarak, 3 hafta süren bir sorgulama yapmıştı. Bu sorgulamanın raporunu da haziran ayında açıklanacağı belirtilmişti.
İşte o rapor şimdi açıklandı.
Rapora göre, Hollanda’da bulunan camiler, dış ülkelerden alınan para yardımları nedeniyle etki altında kalıyor ve parayı veren baskıcı ülkelerin istekleri üzerine tehlikeli faaliyetlerde bulunuyorlar.
Aynı rapora göre, Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt ve Türkiye’nin, cami yöneticilerini kendi istekleri doğrultusunda hareket ettirdikleri belirtiliyor.
Raporda, Türk hükümetinin, Diyanet Vakfı’na bağlı olan 148 caminin imamlarının maaşlarının ödendiği ve imamların Ankara’nın isteğine dayalı faaliyetlerde bulundukları belirtiliyor.
Raporda, arap ülkelerinin camiler üzerindeki etkisinden çok, Türk hükümetinin etkisinden söz ediliyor. Rapora göre Türk hükümeti, camiler aracılığıyla toplumda sosyal baskı ve sindirme taktiği uyguluyor. Baskı ve sindirmenin genellikle Kürtler’i, Aleviler’i Ermeniler’i ve Gülenciler’i hedef aldığı belirtilen raporda, bu tehlikeli faaliyetlerin devam edip etmemesinin Hollanda Hükümütinin alacağı karara bağlı olduğu da yazılıyor.
Yani, raporu hazırlayanlar hükümete, ‘Bu faaliyetleri sonlandırın’ sinyalini vermişler.
Hollanda medyasında geniş bir şekilde yer alan haber ve yorumlar, Hollanda halkını da endişeye düşürmüş vaziyette. Halktan siyasetçilere verilen mesajlarda, camilerin kapatılmasını isteyenler bile var.
Şimdi gelelim, işin bu raddeye kadar gelmiş olmasının sebeplerine.
Şubat ayında yazmış olduğum haber ve yorumlarda belirtmiş olduğum gibi, Hollanda, uzun zamandır, Kuveyt, Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan ve Türkiye’den camilere gelen yardımlardan rahatsızlık duymaktaydı.
Hollanda’nın endişesi, yardım yapan bu ülkelerin Hollanda’da İslam’ın yorumlanmasına olası etkileri ve Hollanda’da aşırılıǧın körüklenmesi ve terörizme zemin hazırlanmasıydı.
Bu doǧrultuda Temsilciler Meclisinde kurulan Araştırma Komisyonu, yabancı ülkelerden gelen para yardımlarının Müslümanlar üzerinde etkisinin olup olmadıǧını araştırdı.
Geçen yıl bu doǧrultuda NRC Gazetesi’nin bir araştırması, dış ülkelerden yardım alan bazı camilerde aşırılık dilinin kullanıldıǧını gösteriyordu. Buna somut örnek ise, Den Haag’daki As Soenna Camisi’nde yapılan konuşmalarda, kadınların da sünnet olmasının önerilmesiydi.
Üç hafta süren sorgulamada, Den Haag’daki As Soenne Camii, Utrecht’deki Fıtrat Camii ve ne yazık ki bizim Hollanda Diyanet Vakfı yer aldı. Sorgulama sürecinde, hangi kriterlere göre tespit edildikleri belli olmayan uzmanlar ve cami kuruluşları yöneticileri dinlendi.
Görünürde, Diyanet’in soruşturma sürecine dahil edilmesi, imamların maaşlarının Türkiye tarafından ödenmesi ve Türkiye’nin de merkezi Amerika’da olan düşünce kuruluşu Freedom House tarafından ‘özgür olmayan ülkeler’ listesinde yer almasından kaynaklanıyor.
Kaldı ki, Diyanet’in Hollanda’daki imamların maaşlarını ödemesi yeni bir gelişme deǧil, yıllardır uygulanan ve bilinen bir sistem. Hem de Hollanda’nın severek kabul ettiǧi, bir zamanlar teşvik ettiǧi bir uygulamaydı.
Bizim için anlaşılması zor bir konu ama, Hollanda Diyanet Başkanı’nın aynı Zamanda Lahey Din İşleri Müşaviri olması da soru işaretleri yaratıyor.
Soruşturmanın son günü Hollanda Diyanet Vakfı dinlenmişti.
Diyanet’e, dış ülkelerden yardım alıp almadıkları değil, Türkiye’ye bağımlı olup olmadıkları sorulmuştu. Oturumda, Türk Dilleri ve Kültürü Yüksek Öğrenim Üyesi Hollandalı Erik-Jan Zürcher dinlenmişti. Zürcher, ‘Hollanda’da yaşayan Türkler’in yüzde 70’i, Batı’nın kendilerine düşman olduğuna inanıyorlar.’ demişti.
Zürcher, Türkler’in bu fikre kapılmasına, Diyanet’e bağlı camiler ve imamların değil, sosyal medya ile radyo-televizyonların etki yaptığını belirtti. Zürcher, Hollanda Diyanet Vakfı’nın, Almanya Avusturya ve Fransa’da olduğu gibi, Hollanda’da yasaklanmasına karşı olduğunu belirtirken, ‘Böyle bir karar, imam eğitiminin başlatılamadığı Hollanda’da başıbozukluğa neden olur’ demişti.
Zürcher, ifadesinin büyük bir bölümünde Türkiye aleyhine iddialarda bulunmuştu.
Öğleden sonraki oturumda, Hollanda Diyanet Vakfı Sekreteri ve Amsterdam Eyüp Sultan Camii Başkanı Murat Türkmen dinlenmişti
Bir saat 15 dakika süren oturumda, sorulara sürekli olarak ‘Bilmiyorum’, ‘Benim zamanımdan önceydi’, ‘hatırlamıyorum’ şeklinde yanıtlar veren Türkmen, izleyenleri çileden çıkarmıştı.
Komisyon üyelerinin, ‘Hollanda Diyanet Vakfı Türkiye’ye bağımlı olmayan bir Hollanda vakfı mıdır?’ anlamındaki soruların yanıtını doyurucu bir şekilde veremeyen Murat Türkmen, ‘Evet, Türkiye’den bağımsız, tamamen bir Hollanda kuruluşudur’ derken, imamların maaşlarının Ankara’dan gelişi ile Vakıf Başkanı’nın, aynı zamanda Lahey Din İşleri Müşaviri oluşunun nedenine de doyurucu cevaplar verememişti.
İmamların cami yönetimlerine değil, Din Ataşelerine bağlı olduklarını ve ataşeliklere karşı sorumlu olduklarını belirten Türkmen, ‘Peki bu nasıl bir Hollanda vakfıdır?’ sorusuna cevap verirken de bocalamıştı.
Siyasi Duyuru
Komisyon üyelerinin, ‘Vakfın sadece dini hizmet yaptığını ve siyasete karışmadığını belirtiyorsunuz ama, 2006 yılında yapılan Hollanda genel seçimlerinde, Ermeni soykırımı iddiasını desteklemeyen Fatma Koşer Kaya’ya oy verilmesini tavsiye den bir bildiri yayınlandı’ şeklindeki sorusuna da cevap vermekte zorlanan Türkmen, ‘Bunu Diyanet değil, bir Hollanda-Türk lobi grubu Amerika üzerinden yaptı’ gibi bir açıklamada bulunmuştu.
Ermeni Meselesi
Hollanda Diyanet Vakfı’nın, diğer Arap kuruluşları gibi, dış ülkelerden para yardımı almadıklarını bilen Hollandalı Komisyon Üyeleri, kısır konular ile Türkmen’i sıkıştırmaya çalışmışlardı.
Diyanet Vakfı’nın tek amacının dini hizmet olduğunu ve siyasete karışmadığını belirten Türkmen, 2014 yılında Almelo’da açılan bir Ermeni Anıtı’nı protesto etmek için yapılan büyük mitingde, Diyanet’in rolünün ne olduğu sorusuna da doğru dürüst cevap verememişti.
Türkmen, ‘O gün orada bir Osmanlı müziği (Mehter Marşı) çalındı. Kendinizi bir Ermeni yerine koyarsanız üzülmez miydiniz?’ sorusuna, ‘Ama ben Ermeni değilim’ yanıtını vermişti. Komisyon üyesinin bastırması üzerine, ‘Olmamalıydı, yapılmamalıydı’ diyen Türkmen, nedense Ermeni soykırımının sözde olduğuna ve karşılıklı ölümler olduğuna, soykırımın abartı olduğuna değinememişti.
Miting’e gidebilmek için yapılan afişleri gösteren bir komisyon üyesi, ‘Bu afişte neler yazılı’ dedikten sonra, afiştekileri zor da olsa tek tek tercüme ettirmişti. Kaldı ki Türkmen, ‘Bu benim görevim değil’ diyebilirdi. Afişin bir köşesinde, miting yeri olan Almelo’ya otobüs kaldırılacağı yazılıydı. ‘Web sayfamızda, otobüslerin hangi Diyanet camisinden kalkacağını görebilirsiniz’ yazıyordu. Türkmen, Diyanet’in böyle bir şey yapmayacağını söyledi ama, web sayfasını işaret eden kuruluşun adını verseydi daha inandırıcı olurdu.
Askerlik Konusu
Bedelli askerlik konusunu soran komisyon üyesine, ‘Bu bugünün konusu değil’ diyen Türkmen, ‘Evet evet, tam da günümüzün konusu, siz bu işe ne diyorsunuz?’ sorusu üzerine yine kaçamak cevaplar vermeye çalışmış ve sonunda da, ‘Mademki Türk devletine bağlılar, o zaman da görevlerini yapsınlar’ demeyi tercih etmişti.
FETÖ (Fetullahçı Terör Örgütü) Konusu
15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra, Gülenciler’in camilere sokulmadığını ve hatta Gülenci olanların isimlerinin Diyanet Vakfı Başkanı Yusuf Acar tarafından bir liste halinde Ankara’ya bildirilmiş olduğunu belirten bir komisyon üyesine, ‘Camilere girişte hiç kimseye yasak getirilmedi. Gülencilerin isimlerini veren Yusuf Acar, bu işlemi Diyanet Vakfı Başkanı olarak değil, Lahey Büyükelçiliği Din İşleri Müşaviri olarak yaptı.’ dedi.
(Aslında bu ifade çok iyi anlaşılmadı. Zira Türkmen Müşavir sözcüğünü tercüme edemedi).
Sorular üzerine çok sıkışan Türkmen, Yusuf Acar’ın yaptığının doğru olmadığını hatta casusluk sayılacağını da ifade etmişti.
Hoorn’daki bir cami imamının, aşırı bir şekilde şeriat fetvası verdiğini, Harderwijk’te iki imamın, ‘Gülencileri ihbar edin’ dediklerini hatırlatan komisyon üyelerine, ‘Bunlar bireysel hatalardı. Hoorn’daki cami imamı derhal geri gönderildi. Zira fetvalar Diyanet tarafından yazılıyor’ yanıtını vermişti.
Sorular Önceden Verilmişti
İşin ilginç tarafı nedir biliyor musunuz?
Parlamento Araştırma Komisyonu, dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğimiz bir sistem uygulamıştı. İfadesini alacağı kişilere soruları önceden bildirmişti. Aldığım habere göre, Murat Türkmen’e, özellikle Ermeni mitingi ve Gülenciler konusundaki sorular önceden verilmişti. Buna rağmen dersine iyi çalışamayan Türkmen, canlı yayınlanan oturum sırasındaki bocalamalarıyla Türkleri çileden çıkarmıştı.
SONUÇ:
Meclis Araştırma Komisyonu’nun şimdi açıklamış olduğu raporun, Türkiye hakkında sağlıklı bilgi sunmamasının nedeninin ne olduğu açık değil mi?
Beceriksizliğimizin nedenlerini o zaman yazmıştım.
‘Komisyona ben konuşsaydım ne derdim?’ başlıklı bir yorum yayınlamıştım.
Uzun olacak ve vaktinizi alacak ama, ben yine de o yorumu size sıcağı sıcağına sunayım.
İlhan KARAÇAY cevaplıyor:
Araştırma Komisyonu karşısında ben olsaydım
Önceki gün Parlamento Araştırma Komisyonu karşısında ter döken Hollanda Diyanet Vakfı Sekreteri ve Amsterdam Eyü Sultan Camii Başkanı Murat Türkmen kardeşimiz, yaptığım yayın üzerine gönderdiği bir mesajda serzenişte bulunmuş ve çok üzgün olduğunu belirtmiş.
8 şubatta annesini kaybettiğini, o sırada apar topar oturuma çağrıldığını belirten Türkmen, acı içinde bir haleti ruhiye ile komisyon karşısına çıktığını belirtmiş.
Öncelikle kendisine başsağlığı diliyor ve sabır diliyorum.
Şimdi yazacaklarımın, Murat Türkmen’e cevap niteliğinde olmadığını, komisyon karşısında kim olursa olsun, aynı şeyleri yazacağımı öncelikle belirtmek isterim.
Hollanda hükümeti, ülkelerinde yaşayan yabancıların, gelmiş oldukları ülkelerin etkisinde kalmalarından rahatsızlık duydukları için, özellikle cami yapımı için gönderilen paralara dikkat kesildiler.
Bu camilerin çoğunda selefist düşünceler beyinlere işletildiği için, gençleri bundan kurtarmak isten Hollanda hükümeti, İstihbarat Örgütü AIVD’den yardım istedi. AIVD’nin hazırladığı rapora göre, pek çok caminin yapımında kullanılmak üzere Arap ülkelerinden paralar gelmiş.
Bu konuda bir meclis araştırması kararı alındı. Özel olarak kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, 3 hafta süren bir sorgulma yaptı. Nedense, bugüne kadar, hiçbir caminin yapımında dışarıdan para almayan Türkler de bu araştırmaya sokuldu ve Hollanda Diyanet Vakfı’nın da dinlenmesine karar verildi.
Görünürde, Diyanet’in soruşturma sürecine dahil edilmesi, imamların maaşlarının Türkiye tarafından ödenmesi ve Türkiye’nin de merkezi Amerika’da olan düşünce kuruluşu Freedom House tarafından ‘özgür olmayan ülkeler’listesinde yer almasından kaynaklanıyor.
Şimdi, Diyanet Vakfı’nın para konusunda yargılanmayacağı kesin.
Diyanet Vakfı’nın Türkiye’ye bağımlı olduğu ve Erdoğan’ın uzun kolu ile idare edildiği öne çıkarılacaktı. Parlamento Araştırma Komisyonu, dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğimiz bir sistem uyguladı. İfadesini alacağı Murat Türkmen’e soruları önceden bildirdi. Aldığım habere göre, Murat Türkmen’e, özellikle Ermeni mitingi ve Gülenciler konusundaki sorular önceden verildi.
Daha önceki haberimde, Murat Türkmen’in dersine iyi çalışmadığını ileri sürmüştüm.
Peki, komisyonun karşısında ben olsaydım nasıl davranır ve ne söylerdim?
Komisyon üyelerine öncelikle, krşılarında bir suçlu olmadığını ve sorularını nezaket içinde sormalarını, tabırlarına da dikkat etmelerini sertçe söylerdim. Bu da yetmezmiş gibi, bir gün önce karşılarına çıkan Al Fitrah Camii İmamı Suhayb Salam’ın kendilerine nasıl küfürler savurduğunu ve hakaret ettiğini de hatırlatırdım.
Şimdi gelelim sorulara ve benim vereceğim cevaplara:
Soru: Siz Hollanda Diyanet Vakfı’nın bir Hollanda kuruluşu olduğunu söylüyorsunuz, bu doğru mu?
Karaçay:Evet
Soru: Nasıl olur, Başkanınız Ankara’dan gelen Din İşleri Müşaviriniz ve imamlarınızın maaşı da Ankara’dan.
Karaçay: Ne var bunda? Ankara’dan gelen de bir insan değil mi ve yönetici olamaz mı? İmamların maaşlarının Ankara’dan gelişinde ne acayiplik var? Aidiyet duygusu yaşadığımız anavatanımız bize yardım edemez mi?
(Murat Türkmen, nedense Ankara’ya bağımlılığımızı gizli tuttu)
Soru:İmamlarınız, din ataşeliğinizden mi emir alıyorlar?
Karaçay: İmamlarımızın işvereni ataşeliğimizdir ama patronları cami yönetimidir.
Bu aslında sizin isteğiniz değil mi? İmamlar arasında başıbozukluk istemiyorusunuz. Bu nedenle de dışarıdan gelen paraları, gönderen ülkeler ‘Etkili olurlar’ diye istemiyorsunuz. Biz de, kontrol altında fetvalar sunuyoruz. Daha ne istiyorsunuz?
(Murat Türkmen cevabında bu konulara hiç giremedi)
Soru:İmamların Tükiye’den gelişi sizi bağımlı kılmıyor mu?
Karaçay: Bu aslında sizin isteğiniz değil mi? İmamlar arasında başıbozukluk istemiyorusunuz. Bu nedenle de dışarıdan gelen paraları, gönderen ülkeler ‘Etkili olurlar’ diye istemiyorsunuz. Biz de, kontrol altında fetvalar sunuyoruz. Ayrıca, ‘Kadınların sünnet ettirilmesi’ ve ‘Kadına dayak müstehaktır’ gibi fetva veren yobaz imamlardan rahatsız oluyorsunuz. Bizim imamlarıız ünüversite ayarında tahsil yapmış aydın insanlardır. Sizin de istediğiniz bu değil mi? Aslında bundan memnun olmanız gerekmez mi?
(Komisyon üyelerinin, ‘Hollanda Diyanet Vakfı Türkiye’ye bağımlı olmayan bir Hollanda vakfı mıdır?’ anlamındaki soruların yanıtını doyurucu bir şekilde veremeyen Murat Türkmen, ‘Evet, Türkiye’den bağımsız, tamamen bir Hollanda kuruluşudur’ derken, imamların maaşlarının Ankara’dan gelişi ile Vakıf Başkanı’nın, aynı zamanda Lahey Din İşleri Müşaviri oluşunun nedenine de doyurucu cevaplar veremedi.
İmamların cami yönetimlerine değil, Din Ataşelerine bağlı olduklarını ve ataşeliklere karşı sorumlu olduklarını belirten Türkmen, ‘Peki bu nasıl bir Hollanda vakfıdır?’ sorusuna cevap verirken de bocaladı.)
Soru:Vakfınızın sadece dini hizmet yaptığını ve siyasete karışmadığını söylüyorsunuz. Bu doğru mu?
Karaçay:Evet.
Soru: Peki 2006 yılında yapılan Hollanda genel seçimlerinde, Ermeni soykırımı iddiasını desteklemeyen Fatma Koşer Kaya’ya oy verilmesini tavsiye den bir bildiri yayınlandınız, buna ne dersiniz?
Karaçay:Bakınız, aynı seçimlerin arifesinde Ayhan Tonca, Erdinç Saçan ve Osman Elmacı, İşçi Partisi ve Hıristiyan Demokrat Partisi’nin aday listelerinden antidemokratik bir şekilde atıldılar. Nedeni de, kendilerine özel olarak sorulan, ‘Ermeni soykırımını tanıyor musunuz’ sorsuna aldıkları ‘Hayır’ cevabı oldu. Biz Hollanda yasalarına göre kurulmuş bir vakıfız ama, aynı zamanda Türk kökenli ve Müslüman bir kuruluşuz.Sizin devletinizin yarım milyonluk Türk toplumuna karşı yapmış olduğu antidemokratik bir işlem karşısında biz de sessiz kalamazdık. Bu nedenle Demokrat 66 Partisi listesinde olan Fatma Koşer Kaya’nın desteklenmesi için bir bildiri yayınladık. Bu, doğrudan doğruya siyasete bulaşmak değil, haksızlığa karşı bir isyandır.
Bunun böyle olduğunu siz kabul etmesenizde, bizim Müslüman ruhumuz bizi buna mecbur etmiştir.
(Murat Türkmen bu soruya yanıt vermekte zorlandı ve ‘‘Bunu Diyanet değil, bir Hollanda-Türk lobi grubu Amerika üzerinden yaptı’ gibi bir açıklamada bulundu.
Soru:2014 yılında Almelo’da açılan Ermeni Anıtı’na karşı yapılan büyük bir protesto gösterisine siz de katıldınız mı?
Karaçay: Evet ben de katıldım.
Soru: Peki elimde bir afiş var. Sayın Türkmen, bize bu afişte yazılanları tercüme eder misiniz?
Karaçay: Öncelikle şu itirazda bulunayım. Ben sizin tercümanınız değilim. Önünüzdeki kağıtta afişte yazılanları tercümeleri de yazılı. Bana karşı nazik olun ve beni çırak yerine koymayın.
(Murat Türkmen, afiştekileri kuzu kuzu tercüme etti ve yanıtlamaya çalıştı.)
Soru:Bu afişte, miting yeri olan Almelo’ya Diyanet tarafından otobüs kaldırılacağı yazılı. Diyanet neden böyle siyasi bir eyleme karıştı?
Karaçay:Bu afiş diyanet tarafından hazırlanmadı. Zaten afişte, ‘Web sayfamızda, otobüslerin hangi Diyanet camilerinden kalkacağını görebilirsiniz’ yazıyor. Bu söz, otobüsleri Diyanet’in kiraladığı anlamını taşımaz. Demek oluyor ki bu afişi herhangi bir kuruluş bastırdı ve otobüslerin hareket yerinin de Diyanet’e bağlı olan camilerden kalkacağı belirtildi.
Soru:Mitingde Osmanlı (Mehter) Marşı çalınıyordu. Siz Ermeni olsaydınız o manzara karşısında gözyaşı dökmez miydiniz?
Karaçay: Bakınız, Bizim de gözyaşı dökmemiz gereken olaylar yaşandı. Soykırım hikâyeleri doğru değildir. Türkiye bu konuda tüm arşivlerini açtı ve dünyaya çağrıda bulundu. Tarihçilerin bu konuda karar vermelerini istedi. Ama siz, hiçbir araştırma yapmadan soykırım damgasını vuruyorsunuz ve soykırıma inanmayan parti adaylarınızı listelerden çıkarıyorsunuz. Bu mudur demokrasi? Bu konu hakkında siyasiler değil, tarihçiler karar vermeli. 1920 yılında Handelsblad gazetesine yazan bir Hollandalı gazeteci, Türkiye’de yaptığı araştırmaları aktarırken, ‘Soykırım yok, karşılıklı katliamlar var’ diye yazmıştı. Ama sizler bundan bile habersizsiniz veya habersiz görünüyorsunuz.
(Murat Türkmen bu soru karşısında gerçekten şaşırdı ve bocaladı. Mehter marşı için de ‘olmamalıydı, yapılmamalıydı’yanıtını verdi. Hatta üyelerden biri, ‘Özür dilediniz iyi oldu’ deyince, ‘Hayır hayır, özür dilemedim, sadece üzüldüm’dedi.
Soru:Bir de Türk gençlerinin bedelli askerlik sorunları var. Buna ne diyeceksiniz?
Karaçay: Aslında bu sorun bizleri de rahatsız ediyor. Bu konuda sizinle birlikte hareket edebiliriz. Ankara ile konuşunuz. ‘Türkler bizim de vatandaşımız’ deyiniz ve bir hal yolu arayınız. Biz zaten bu konuda mücadele ediyoruz. Siz de bize destek olunuz.
(Murat Türkmen bu soruya, bocalayarak cevap verdi ve sonunda, ‘Mademki Türk devletine bağlılar, o zaman da görevlerini yapsınlar’ demeyi tecih etti.
Soru:15 Temmuz darbe girişiminden sonra Gülencileri camilere sokmadığınızı duyduk. Bu doğru mu?
Karaçay:Hayır, bu doğru değil. Camiler Allah’ın evidir. Buraya girenlere ‘kimsin, necisin’ diye soramayız. Bu tamamen Gülencilerin bir uydurmasıdır.
(Murat Türkmen bu sorya aynı doğrultuda bir cevap vermiştir)
Soru: Peki, eski başkanlarınızdan Yusuf Acar, Hollanda’da Gülen sempatizanlarının bir listesini Ankara’ya göndermiş.
Karaçay:Bakınız, bu konunun cevabını vermek beni aşar. O zamanlar özellikle De Telegraaf gazetesi ortalığı karıştırmıştı. Durum çok ciddi bir şekle dönmüştü. Bunu farkeden Ankara, Yusuf Acar’ı derhal geri çekmişti. Bu da yeterli bir hareket olmalı.
(Murat Türkmen, bu soruya, ‘Yusuf Acar, bu işlemi Diyanet Vakfı Başkanı olarak değil, Lahey Büyükelçiliği Din İşleri Müşaviri olarak yaptı. Bence bu bir casusluk işlemidir’ cevabını vermişti.
Evet, sevgili okurlarım. İşte, ben olsaydım, Araştırma Komisyonu karşısında yukarıdaki yanıtları verir ve tepki koyardım.
Ne yani, Komisyon karşısında hakaretler yağdırabilen Arap imamdan neyim eksik?
Ha, ben yine de nezaketimden bir şey kaybetmedim ve onların anlayacakları dilden yanıt verdim.
Daha doğrusu verebilirdim…
Bu yazı toplam 5171 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.