Dr. Güntürk Üstün
“İntermodal”ın Gücü Adına!
İnsanlığın evrim sürecinde tekerleğin icadıyla başlayıp günümüze dek gelen “ulaşım/ulaştırma” veya “nakliyat/taşımacılık” alanındaki değişim ve gelişmeler gerçekten de baş döndürücü bir yaratıcılık hızıyla ortaya çıkmıştır. Yalın ve genel anlamı ile ulaşım ya da taşımacılık, “yolcu ve yüklerin bir noktadan başka bir noktaya türlü araçlarla hareketi-iletilmesi” olarak tanımlanabilir. Tüm insanların en temel gereksinimleri arasında yer alan söz konusu kavram, dünyamızdaki sosyo-ekonomik gelişmenin de en temel itici güçlerindendir.
Ulaşım-Taşımacılık dünyada halen başlıca karayolları, demiryolları, denizyolları (ve akarsular/iç su yolları) ile boru hatları gibi alt sistemlerle sağlanmaktadır. Ulaşım faaliyetlerinin tarihsel sürecine bakıldığında, farklı dönemlerde farklı taşımacılık alt sistemlerinin ön plana çıktığı dikkati çekmektedir. Örneğin gezegenimizde 18’inci yüzyıla kadar denizyolu (ve iç su yolu) taşımacılığı ön plandayken, 18’inci ve 19’uncu yüzyıllarda ilk sanayi/endüstri devriminin gerçekleşmesi ve buharlı makinelerin/lokomotiflerin keşfiyle demiryolu taşımacılığı egemen sistem haline gelmiştir. Karayolu taşımacılığı ise 20’inci yüzyılda hafif ve ağır otomotiv sanayinin gelişmesiyle ön plana çıkmış, İkinci Büyük Savaş sonrası hızlı bir şekilde artış eğilimine girerek, diğer ulaşım sistemleriyle ciddi biçimde rekabet edebilir (hatta bazen onların aleyhine bile davranabilir) hale dönüşmüştür. 1970’li yıllarda yaşanan yıkıcı petrol krizlerinin aşılmasını takiben karayolu taşımacılığı 1980’li yıllarda da artış (ve pazardan yüksek oranda pay alabilme) eğilimini sürdürmüş ve 2000’li yıllarda pek çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede (Türkiye dahil) en gözde ulaşım sistemi haline gelmiştir. Bununla birlikte yaşadığımız 21’inci yüzyılın, insanlığın artık karayolu taşımacılığını (hem yük hem yolcu trafiği açısından) tek tür taşımacılık özelliğinden çoklu taşımacılık sistemine etkin ve süratli biçimde entegrasyonunu hedeflediği bir dönem olacağına mutlak gözüyle bakılmaktadır.
Geniş ulaştırma evreninin, yolcu taşımacılığında başlangıç ve varış noktaları, yük taşımacılığında ise üretim ve tüketim noktaları arasında aktarmasız bir ulaşıma olanak vermesi, taşıma kapasitesi ve güzergâh seçiminde esneklik sağlaması, parça yüklerin daha kolay ve belli uzaklıklara kadar daha hızlı taşınabilmesi gibi nedenlerle karayolu taşımacılığını vazgeçilmez bir unsur olarak benimsemesi gayet doğaldır. Ancak aşırı derecede petrole bağımlılığı, çevre kirliliğini olumsuz yönde etkilemesi ve elbette bütün modern altyapı ve üstyapı gelişmelerine rağmen, can ve mal kaybının hâlihazırda en fazla yaşandığı taşımacılık türü olması, ülkeleri karayolu ulaşım sisteminin geleceği hakkında gri gri düşünmeye sevk etmeyi sürdürmektedir. İşte bu yüzdendir ki karayolu ile ulaşımın genelde aktarmalı taşımanın söz konusu olduğu demiryolu, denizyolu ve havayolu taşımacılığının rakibi yerine tamamlayıcı bir türü olması gerektiği üzerinde dünya ülkeleri eşine ender rastlanır bir görüş birliği içerisindedirler. Yolcu taşımacılığından farklı olarak yük taşımacılığında, “koşulsuz müşteri memnuniyeti”ne odaklanmış değişik işgücüne sahip kuruluşların/şirketlerin vahşi rekabet ortamında varlıklarının devamlılığı için kullandıkları değişik stratejilerin temel dayanak noktası “lojistik”tir! Uzmanlarca “hem bilim hem de sanat dalı” sayılabilecek denli özel ve özgün bir kavram şeklinde değerlendirilen lojistik, başlangıçta salt “askeri” bir terim iken, 1980’lerin ikinci yarısından itibaren önce Batı Dünyası’nda ve sonraki senelerde de ülkemizde “sivil” bir taşımacılık terimi sayılma ayrıcalığına erişmiştir. Sanırım, lojistik ile nakliyat arasındaki kopmaz bağı en doğru ve özet biçimde ortaya koyan tanımlardan birisi de şudur: “Taşımacılık, lojistiğin en önemli bileşenidir.”
Yukarıdaki satırlarda değindiğim her bir taşıma türünün (modunun) belli özellikleri, kullanım alanları ve üstünlükleri mevcuttur. Kuzey Amerika hariç, dünyanın geri kalan bölgelerindeki ülkelerde (Türkiye dahil) yük taşımacılığında en büyük pay karayoluna aittir [Kuzey Amerika’da yolcu trafiğinin aksine yük trafiğini en yüksek oranda sırtlamış olan ulaştırma tipi demiryolu sektörüdür. Hatta Çin-Japonya-Fransa-İspanya-Almanya gibi gerek YHT (Yüksek Hızlı Tren), gerekse de konvansiyonel yolcu treni işletmeciliğinde göz kamaştırıcı başarılarla donanmış ülkelere karşın, Amerika Birleşik Devletleri yıllardır hâlâ yeryüzündeki en modern ve yoğun marşandiz ağı ve işletmeciliğine sahiptir.] Genel anlamda, yük ve yolcu ulaşımında karayolunun açık ara gerisinden gelen 2 taşımacılık sektörü gözükmektedir ki bunlar total pazardan farklı ülkelerde farklı (ama çokluk birbirine yakın) yüzdeler koparan demiryolu ve havayolu taşımacılığıdır. Havayolunun ülke(ler) içi yük taşımacılığındaki rolü hemen her devlette demiryolununkinin kesinlikle önünde değildir, ancak yolcu taşımacılığında bırakın demiryolunu, Türkiye gibi gelişme sürecini süratli tamamlamak niyetindeki kimi ülkelerde 2000’li yılların ortalarını izleyen dönemde sivil havacılık sektörü, karayolu ulaşımı için bile ciddiye alınması gereken zorlu bir rakip konumuna yükselmiştir. Konteyner, RoRo ve ConRo tipi taşımacılıktan aldığı devasa destek denizyolunu ulusaldan/yerelden çok küresel ve ülkelerarası yük nakliyatında ilk sıraya oturtmuştur. Kanımca, apayrı bir sektör olarak değerlendirilmesi gereken kruvaziyer turizmi dışında, denizyolunun yolcu taşımacılığında küresel ve yerel anlamda hayli etkili ve popüler bir oyuncu olması ne yazık ki pek mümkün görünmemektedir. “Jet Çağı”nın başlamasıyla birlikte omurgasını bana göre yaklaşık 60 senedir bir türlü tam doğrultamayan ticari denizciliğin yolcu taşımacılığı bileşeni öylesine duyarlı ve kırılgandır ki, İstanbul gibi benzersiz bir deniz ve denizcilik megapolünde bile karayolu asma köprülerinin, karayolu ve demiryolu tüp geçitlerinin ve de raylı sistemler ağının yaygınlaşmasını takiben düşündürücü biçimde önem kaybına uğrayabilmektedir [Aslında arzu edilirse, ulusal ve uluslararası platformlarda estirilecek verimli bir “beyin fırtınası” sayesinde İstanbul, intermodal yolcu taşımacılığının as kadrolarına denizyolunu yeniden katmayı başarıp, adını küresel taşımacılık sektörünün engin tarihine müthiş bir orijinallikle yazdırabilir.]
Ve nihayet geldik intermodal taşımacılığa! Bu tür taşımacılık, “aynı yükün iki veya daha fazla taşıma modeli kullanılarak, bir noktadan başka bir noktaya ulaştırılmasına” verilen isimdir. “Multimodal” veya “kombine” taşımacılık olarak da adlandırılabilen “intermodal taşımacılık”ta, yük üzerinde herhangi bir işlem yapılmasına ve ürünlerin yeniden paketlenmesine gerek olmaksızın bir taşıma modelinden diğerine geçirilebilmesi-aktarılması-elleçlenilmesi “konteyner” denilen, değişik büyüklük ve biçimdeki özel metal taşıma kutularının/kaplarının kullanımıyla sağlanmaktadır. İntermodal taşıma uygulamalarında genellikle taşımanın esas kısmı demiryolu veya denizyolu aracılığıyla gerçekleştirilmekte, başlangıç ve bitiş noktalarına yapılacak bağlantılar içinse karayoluna başvurulmaktadır. Bu tip taşımacılıkta, karayolu ile yapılan taşımanın mümkün olduğunca düşük oranda kalması hedeflenir. Böylelikle denizyolu ve demiryolunun uzun mesafe ve yüksek hacimlerdeki nakliyat avantajlarıyla karayolunun kısa-orta mesafelerdeki nakliyatın toplama ve dağıtım basamaklarında sağladığı avantajların birleştirilmesi amaçlanır. Özetle, intermodal taşımacılığın misyonu “tüm taşıma türlerinin en avantajlı oldukları alanlarda kullanılarak, ‘ölçek ekonomisi’nden [yani üretim artarken maliyet(ler)in düşmesinden] yararlanmaktır” denilebilir. Ulaştırmada intermodal yaklaşım, “kapıdan kapıya nakliyat”ın gerçekleştirilmesine olanak verir ki bu da, her türden taşımacılık aktivitelerinde müşteri odaklı, aynı zamanda da masrafların etkin biçimde yönetilebildiği bir uygulamalar dizisini-toplamını mümkün kılar.
Küreselleşmenin kaçınılmaz sonucu, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin sürdürülebilir ve rekabetçi taşımacılık sistemlerine sahip olmasını gerektirmektedir. Küreselleşme etkisinin belki de en yoğun şekilde nakliyat sektörü üzerinde görüldüğü savından yola çıkıldığında, neredeyse bütün sektörlerle doğrudan ilintili-bağlantılı taşımacılığın, uluslararası pazarlarda rekabet avantajının elde edilmesinde kilit rol üstlendiği çıkarımına varmak hiç de zor değildir. Söz konusu kilit rol, teknolojik ilerlemeler ve artan çevre bilinci sonucunda kendini intermodal taşımacılık kimliğiyle/pasaportuyla her geçen gün ekonomik gündemde daha da belli edecektir. Bu bağlamda, özellikle ülkemiz genelindeki bütün birincil ticaret limanlarının modernleştirilmesi (başta “demiryolu bağlantısız liman kalmaması” ilkesinin uygulamaya geçirilmesi olmak üzere) ve gerek TCDD Taşımacılık gerekse de özel sektöre ait stratejik öneme sahip yeterli sayıda “lojistik merkez”lerin kurulup hizmete açılması süreçlerinin “mutlu son”a ulaştırılması doğallıkla yaşamsal önem arz etmektedir.
Verimli günler ve gelecek pazar yine bu sütunda görüşmek üzere.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.