Selçuk Onur
İşte bunlara çok bozuluyorum !
Taşımacılık global bir sektördür, bunu kimse inkar etmiyor. Küresel bir dünyada yaşıyoruz. Etnik özellikleri olmadığı sürece tüm ürünleri ülkemizde de bulmak mümkün. Peki artık eskisi gibi olmasa da, bana milyar dolarlık mal satan ülkelerin prospektüslere Macarca, Fince, Flamanca yazıp dünyanın ilk 10 dili arasındaki Türkçe’yi yok saymaları sizi kızdırmıyor mu? Ya da taşımacılık sektörü ile ilgili bir panel, toplantı, konferans vb yapılıyor. Etkinlik de, benim ülkemde gerçekleştiriliyor. Ama yalnızca İngilizce konuşuluyor. Anında veya sonradan tercümeye gerek dahi duyulmuyor. Burası bir sömürge ülkesi mi diye aklınızdan geçirmez misiniz? Hiç düşündünüz mü? Değişmesi gerektiğine inandığınız ne çok şey var… Bunu hak etmiyoruz. Böyle olmamalı diye düşündüğüm birkaç rahatsızlığımı sıraladım. Belki siz de yorumlarınızla katılırsınız. - Özellikle son yıllarda ISPS normlarına uyum sağlayan modern limanlar inşa edildi. Akdeniz çanağındaki limanlardan hiçbir eksiklikleri yok. Ama bakıyorsun yanı başınızdaki Pire Limanı, ya da İtalya’da Ravenna, İspanya’da Valetta limanları gelirlerinin büyük kısmını aktarma yüklerinden sağlıyor. Siz ise hala Nuh Nebi’den kalma gümrük kurallarına sımsıkı bağlılığınızdan ya da bürokratik kafayı aşamadığınızdan komşuları izlemek ve onlara imrenmekle yetiniyorsunuz. - Yeri geldiğinde ‘3 tarafı denizlerle çevrili ülkemizde’ diye başlarız cümleye… Bu kadar suyun bol olduğu bir ülkede susuzluk çektiğimiz günler yaşadığımızı, öte yandan yüzlerle ifade edilen balık çeşitliliğinden 3-5 inatçı balık nesline kalmamız sizi üzmez mi? Yanlış zamanda avlanarak ya da trol, dinamit gibi yöntemler kullanarak ayağına ateş eden balıkçıların bu ülke kimliği taşıdığını bilmek… Sizce ne zaman anlayacaklar denizin kıymetini? Yalnızca Vira Bismillah’ın yetmeyeceğini, bereketin akıllı olmakla başlayacağını… - Gemi inşa zorlu bir sektördür. Tüm dünyada olduğu gibi bizde de kazalar yaşanmıştır. Birkaç yıldır kaza haberlerinden geçilmiyordu. Şimdi ise ses seda çıkmıyor. Bunun gerçek nedeni gemi inşa trafiğinin 2-3 yıl önceki sıklığında olmamasıdır. Tabi, son yıllardaki eğitim çalışmaları ve iyileştirilen şartları da, göz ardı etmemek gerekir. Ancak, özellikle denizcilik sektöründe rahatsız olduğum konuların başında ‘iletişimsizlik’ geliyor. Deniz, medyanın çok da yakın olduğu bir alan değil. Bir olay meydana geldiğinde, bilgiyi de anında vermediniz mi dezenformasyon başlıyor. Masum bir olayda bile üzerini örtmeye çabaladığınızda, ya da hemen bilgi vermediğinizde yalan yanlış haberler dolanıyor etrafta. Sonunda da pire, deve olabiliyor. Bir kriz masası oluşturmak gerektiğini ne zaman fark edecek özellikle ekmeğini denizden kazananlar. - Bir de vize onursuzluğu var tabi. Konsolosluk görevlilerinin ya da ülke girişlerindeki pasaport polislerinin ‘ne işi var bunun burada’ bakışları sizi rahatsız etmez mi? Üstelik, bu davranışlarının nedeni sizin niteliğiniz ya da niceliğiniz ile ilgili değildir; ortak paydaları lacivert renkli pasaportunuzdur. Peki, ne diye bekleriz, ülkeler arasında var olan mütekabiliyet esasını işletmek için. Niye, bize yapılan muameleyi iade etmiyoruz diye sormadınız mı hiç? Benim vatandaşlarımı vize kuyruklarında bekletemezsiniz! Dünyadaki her vatandaş gibi benim vatandaşımın da seyahat özgürlüğü vardır. Kimse, ülkenize hırsızı, soysuzu alın demiyor. Ancak, siz bu vize işini bir rant kapısına dönüştürdünüz. Özellikle Türkiye’deki bütün konsolosluk masraflarını vizeden kazandıklarınızla yürütüyorsunuz. Böyle bir ticari zihniyet, ülke ciddiyetiyle bağdaşır mı demek için milli gelirimizin çok sıfırlı mı olması gerek? Yoksa, onurlu her ülke gibi sadece mütekabiliyet esasını işletmek yeterli olmaz mı? Benim bulabildiklerim bunlar. Siz de kafanızı fena halde bozanları paylaşırsanız sevinirim. Her şey gönlünüzce olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.