Dr. Güntürk Üstün
Kompleks Ve Spesifik Bir Korku: “Siderodromofobi”
Türkçemiz dahil, hemen bütün dünya dillerinde öyle bir çırpıda, doğru biçimde söylenilmesi hiç de kolay olmayan bir korkudur “Siderodromofobi” ve en az adı kadar da kompleks ve spesifik bir fobidir. Psikiyatrist ve psikologlara göre bütün fobiler gibi mantıksız/mantık dışı, anormal bir korku türü olan “Siderodromofobi”, kısaca “trenlerden, demiryollarından ve trenle yolculuktan korkma” gibi temel unsurları kapsar ve sıklıkla “yolculuk korkusu” diye tanımlanan “Hodofobi” ile beraber görülür.
Gerek “Siderodromofobi” gerekse de “Hodofobi” Yunanca sözcüklerdir. Çağdaş psikiyatrinin kurucuları arasında akla ilk gelen isimlerden biri olan Avusturyalı Dr. Sigmund Freud’un da bir miktar trenle yolculuk etme korkusu olduğu bilinmektedir ve “demiryolu korkusu”nu tanımlamak üzere Almanca “Eisenbahnangst” kelimesini bizzat kendisinin yaratıp kullanıma soktuğu kayıtlara geçmiştir. Zaten “Siderodromofobi” de, “Eisenbahnangst” sözcüğünün Yunancaya uyarlanmasıyla doğmuştur [Eisen = sideron = demir, Bahn = dromos = yol, Angst = phobos = korku]. Bugünün modern psikiyatri anlayışına göre “Siderodromofobi”, bir tür “taşıt korkusu” olarak kabul edilerek, uçak-gemi-otobüs-otomobil ve diğer ulaştırma araçlarıyla yolculuk etmekten korkma fobileri genel başlığı altında değerlendirilmekte ve tedavi edilmektedir.
Aslında, günümüzde ulaştırma ve yolculuk dünyasının önde gelen duayenlerince hâlâ en güvenli yolcu sevkiyatı türü olarak kabul edilen havayolu taşımacılığına karşı duyulan “uçuş korkusu” yani yine Yunanca adıyla “Aerofobi” ya da “Aviofobi”nin genel popülasyondaki görülme sıklığı göz önüne alındığında bile, “Siderodromofobi”yi öyle fazla olağandışı, fazla sürpriz bir durum olarak düşünmemek gerekiyor bence. Hele bir de söz konusu korkunun artık saatte 300 kilometre olağan hızla, minimal sarsıntıya neden olabilecek kaynaklı raylar üzerinde modern ve güvenilirliği defalarca test edilmiş YHT’ler ile yapıldığında kendini daha belirginleştirdiği akla getirilirse!
Burada kanımca ilginçlik arz eden durum, hayranlık uyandırıcı teknoloji harikası YHT’lerin raylara inip de, neredeyse çoğu ülke içi ve kimi ülkeler arası güzergâhlarda yolcu jetlerine ciddi ve dişli birer rakip konumuna yükselmelerinin süratle “Siderodromofobi” problemiyle boğuşanların sayısını da kat be kat artırmaları. Neden mi? Çünkü ülkemiz gibi pek çok dünya ülkesinde de insanların belleklerinin dehlizlerine, ta çocuklarından başlayarak şu ya da bu şekilde “Sürat felakettir” özlü sözü “kara tren” renkleriyle âdeta kazınmıştır da ondan! Bunun yanı sıra, bütün korkuların özündeki basit ama hiperrealist “İnsan en çok bilinmeyenden korkar” şeklindeki hayli eski ve tanıdık bir betimleme de, yolcuların tren dahil herhangi bir ulaştırma aracına binip de yola çıktıklarında varış noktasına sağ salim adım atıp atamayacakları endişesiyle kendilerini “Hodofobi”nin şefkatsiz, haşin kıskacında buluvermelerini kolaylaştırmaktadır. Kalıtsal faktörlerin de rol oynayabileceği olguların bir bölümünde sadece tren korkusu değil, diğer raylı sistem taşıtlarına [başta metro ve tramvay olmak üzere] binme fobisi de mevcuttur.
“Siderodromofobi”nin köklerinde yer etmiş başlıca nedenler aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
1) Travma Sonrası Stres Bozukluğu: Her taşıtta olduğu gibi trenlerle yapılan yolculuklarda da bir veya birkaç kez farklı ciddiyet derecesinde kaza geçirenler, tren yolculuklarında yaralanma ve/veya hırsızlıkla sonuçlanan saldırılara maruz kalanlar, bir veya birden fazla aile bireyini tren kazalarında yitirenler, hiç tahmin etmedikleri bir anda gözlerinin önünde korkunç sayılabilecek nitelikte bir tren kazasının gerçekleşmesinin tanığı olanlarda “Travma Sonrası Stres Bozukluğu”na ait çeşitli ve değişken yakınmalar (bolca terleme, ağız kuruluğu, hızlı soluk alma, nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi, çarpıntı eşliğinde hafif-orta ya da ağır bir anksiyete hali ile diğer yolcuları rahatsız edecek ve hatta imdat frenini çekmeye kalkışacak denli yoğun bir panik atak krizine kapılarak trenden inme isteği vb.) görülebilir ve söz konusu kişiler uzman bir hekimin yeterli süredeki tedavi programına dahil olmadan bir daha kolay kolay trene binemezler.
2) Yıpranmış konvansiyonel hatlarda konvansiyonel trenlerle seyahat edenler: Uzun seneler boyu yoğun kullanım sonucu yıpranmış ve gerek kaynaklı raylar gerekse de beton traversler kullanılarak, zamanı geldiğinde yenilenme işlemi gerçekleştirilmeyen hatlarda eski veya yeni konvansiyonel trenlerle seyahat eden kimi yolcularda vagon tekerleklerinin çıkardığı aşırı metalik gürültü ve yine vagon bütününün aşırı sallanması (özellikle katar hızlandığında) gibi durumlarda ani bir raydan çıkarak devrilme olasılığı benliklerini güçlü bir şekilde ele geçirerek otokontrollerini kaybetmelerine yol açabilir.
3) YHT’lerle yolculuklara alışmakta zorlananlar: Yeryüzünde ilk düzenli YHT dizisi seferlerinin 1964’de Japonya’da başlamasından bugüne değin, “Siderodromofobi”li ya da “Siderodromofobi”ye yatkın yolcuları haklı biçimde kaygılandıracak 2 büyük çaplı ve ölümlü kaza meydana gelmiştir. Bunlardan ilki 1998 Haziranında Almanya’da 101 kişinin ölüp, 88 kişinin de yaralandığı raydan çıkma vakası, diğeri de 2013 Temmuzunda İspanya’da 79 kişinin ölüp, 139 kişinin yaralandığı bir diğer raydan çıkma vakasıdır. Söz konusu 2 kaza dışında dünyadaki YHT işleticisi ülkelerde gerek raydan çıkma gerekse de başka bir trenle kafa kafaya çarpışma tarzında ölüme ve/veya yaralanmaya yol açan daha küçük çaplı kazalar elbet olmuştur. Ancak eksperlerin elindeki sınırlı veriler, “Siderodromofobi” sorunundan yakınan yolcuların esas endişelerinin bindikleri YHT dizisi saatte 250 ila 320 kilometre sürate ulaştığında ve bu sürati koruduğu müddetçe kendilerini paniğe sevk edici boyuta eriştiğini göstermektedir. Hele raylar üzerinde böylesi bir sürate alışkın olmayan yolcular kendilerini (ve kimi kez de birlikte yolculuk ettikleri aile bireylerini) bunaltıcı bir ruh hali içerisinde bindikleri YHT’nin yavaşlayacağı anı iradelerini zorlayıcı bir sabırsızlıkla beklemektedirler. Özel inşa edilmiş hatlarda, önceden defalarca denenerek belirlenmiş saatte 200 kilometreyi gerilerde bırakacak süratlerde güvenle seyreden YHT’lerde tekerlek gürültüsü ve vagon sarsıntısı gibi problemler neredeyse yok denilecek düzeydedir. O sebeple “Siderodromofobi”li kişilerde, konvansiyonel tren yolculukları sırasında deneyimledikleri ve yukarıdaki satırlarda belirttiğim gürültü ve sarsıntı şeklindeki yolculuk olumsuzlukları herhangi bir endişe verici tabloyu tetiklemez! Öte yandan, gezegenimizde YHT dizilerine binmekten çekinen insan sayısı uçağa binmekten korkanlarla kıyaslandığında, hep son derece düşük rakamlarda kalmaktadır.
Diğer bütün fobiler gibi, “Siderodromofobi”nin tedavisinde de ana tedavi yöntemleri kısaca aşağıdaki öğelerden oluşmaktadır:
* Psikoterapi
* Danışmanlık
* Hipnoterapi (Hipnoz uygulaması)
* Farmakoterapi (İlaç tedavisi)
Tedavi programında, bir psikiyatrist veya psikolog eşliğinde gereken sürelerde psikoterapi uygulaması ilk ve en önemli bölümü teşkil eder. Duruma göre psikoterapi bireysel olabileceği gibi, benzer fobilere sahip belli sayıda kişilerden meydana getirilmiş gruplar içinde de gerçekleştirilebilir. En tecrübeli uzmanlarca bile uygulandığında, hipnoterapinin taşıt fobilerindeki radikal tedavi sağlayıcı etkisi hâlâ tartışmalı bir konudur. Psikiyatrist kontrolünde kısa süreli uygun reçeteli ilaç tedavisine kimi olgularda ihtiyaç duyulabilmektedir. Ancak fobili kişilere sadece ilaç kullanarak fobilerini kesinkes yenmelerinin imkânsız olduğu tedavinin başlangıcında kendilerine uygun bir dille mutlaka anlatılmalıdır.
Hiç de uzak sayılmayacak bir zaman diliminin sonunda, Japonya ve Çin’deki YHT dizilerinin önemli bir kısmının artık saatte 350 kilometrelik sürati deyim yerindeyse bir tür görkemli seyir alışkanlığı haline getirecekleri ve Çin’de saatte 250 kilometre hızla yola alabilecek metro trenleri üzerinde çalışıldığı haberlerini raysever bir şair-yazar olarak içtenlikli bir coşkuyla karşılarken, “Siderodromofobi”li yolcuların sayısının da mümkün olduğunca az değerlerde kalmasını diliyorum. Aylar önce, LOJİPORT’taki haftalık köşe yazılarımdan birinin omurgasını oluşturan uzunca bir şiirimde de vurguladığım gibi, “DEMİRYOLU ÜLKÜSÜNE SARILMAK GEREK”!
Verimli günler ve gelecek pazar yine bu sütunda görüşmek üzere.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.