Dr. Güntürk Üstün
“Aerofobi/Aviofobi”, Kural Dışılık ve Uçamadınız Gitti!
Kim ne derse desin, sivil havacılık dünyası yaklaşık son bir senedir birtakım beklenmedik ve hâlâ soru işaretleriyle dopdolu ölümcül yolcu jeti kazalarıyla hafif türbülanslı bir döneme girip çıkmakta. Bunlara trajik kazalara karışan uçakların son derece yeni ve modern tipte olmaları, ayrıca neyse ki hayli az sayıda yaşanan ve ölümcül nitelik taşımayan pistten çıkan yolcu jeti vakaları ve sayıları endişelendirici biçimde artan ya yerde ya da gökteki yolcu uçaklarında her yaştan ciddi huzursuzluk yaratıcı (hatta kimileyin saldırgan tutumlar sergileyen) yolcuları da ekleyince, sanırım vurgulamaya çalıştığım havayolu endüstrisine ait henüz panik düzeyine erişmemiş rahatsızlık durumu daha iyi anlaşılabilecektir. Üstelik geçtiğimiz günlerde şu an doğallıkla ulaştırma gündemindeki önemli yerini koruyan Boeing 737 MAX’lere ait söz konusu teknik sorunun uçağın üretici firmasınca on üç ay öncesinden belirlenmesine karşın gerek Amerikan Federal Havacılık İdaresi “FAA”yi gerekse de ilgili havayolu şirketlerini bilgilendirmemesi, bana göre bir yandan da “aerofobi” veya “aviofobi” olarak bilinen “uçuş korkusu” problemiyle boğuşan herkesi iyice tedirgin etti.
Daha önce bu sütündaki bir köşe yazımda yer verdiğim “uçuş korkusu”, dünya toplumlarında birbirine yakın denilebilecek oranlarda görülen [~% 7] bir “fobi-korku” türüdür. Hem tıp hem de sivil havacılık otoriteleri “aerofobi”yi özetle “somut bir neden/gerekçe olmaksızın kişinin bir uçağa binerek yolculuğa çıkmasını kısmen ya da tamamen engelleyici ve onun yaşam kalitesini düşürücü bir fobi” şeklinde tanımlamaktadırlar. 11 Eylül 2001 terör saldırıları sonrasında psikiyatristlerle psikologların ve havayolu işletmelerinin daha bir büyüteç altına aldıkları “aerofobi” hakkında son yıllarda çok ilginç saptamaların ortaya çıktığı söylenebilir. Örneğin, artık “aerofobi”nin “mantıklı” ve “mantıksız” 2 ayrı tipinin olduğu görüşü ortaya atılmış durumda. Buna göre “mantıklı aerofobi”si olanlar (ki bunlar tüm uçak yolcularının %80’ini oluşturmaktadır), bir uçağa binip yola çıkmaktan çekinmeyen fakat tüm sefer boyunca zaman zaman dışa vuracak derecede benliklerinde uçuşa bağlı kuşku ve kaygı duyguları barındıranlardır. “Mantıksız aerofobi”si olanlar ise (ki bunlar tüm uçak yolcularının %20’sini oluşturmaktadır), bir uçağa binip yola çıkamayan, çıksalar bile tüm uçuş boyunca kendini dışa vuran ve bazen diğer yolcuları rahatsız ederek kabinde genel bir huzursuzluk havası yaratabilecek bir “uçuş korkusu”nu benliklerinde barındıranlardır. “Mantıksız aerofobi” problemi olan kişilerin uçuş öncesi ve sırasında diğer yolcular ve/veya kabin ekiplerince yatıştırılması pek mümkün olmamakta, ayrıca yanlarında kendilerine refakat eden bir aile üyesinin bulunması bile yeterli gelmemektedir. Durum vahim bir hal aldığında ve uçak henüz körükten/köprüden ayrılmamışa, duruma kokpit ekibi ve yer güvenlik personelinin de dahil olmasıyla panik halindeki yolcu ya da yolcuların uçaktan indirilmesi hiç de az rastlanır tablolar değildir.
“Aerofobi” hakkında neredeyse kesinleşen 3 önemli veriyi daha sizlerle paylaşmak istiyorum: Bunlardan ilki “aerofobi”ye her nedense erkeklerde kadınlara oranla 4 kat daha fazla rastlanılması, diğeri uçağın kalkışı ve inişi sırasında ilgili yolcularda derecesinin pik yapması (yolcu uçaklarının sıklıkla kalkış ve iniş süreçlerinde trajik kazalara maruz kalmaları gerçekliğinden ötürü) ve sonuncusu ise ergenlik çağı öncesindekilerde yani hemen her yaştan çocuklarda erişkinlere kıyasla daha az sıklıkta ortaya çıkmasıdır! Uygun tedavi (psikoterapi ve bazen hekim denetiminde kısa süreli reçeteli ilaç tedavisi desteği) ile “aerofobi” sorununun üstesinden gelme konusunda başarı oranı günümüzde %98 gibi hayli yüreklendirici değerlere erişmiş durumdadır. Son birkaç senede, özellikle A.B.D.’de iç ve dış hat uçuşlarda kabin içi artan değişik nitelikteki “problem çıkaran yolcu davranışları”nın da önemli bir bölümünün temelinde aslında ümitsizce bastırılmaya çalışılan ve tedavi görmeyi kabul etmeyici “aerofobi” probleminin yattığına tıp ve sivil havacılık uzmanlarınca dikkat çekilmeye başlanmıştır. Söz konusu yolcuların sakinleşebilmek amacıyla uçağa binmeden havalimanında farklı alkol oranlarına sahip içecekleri aşırı tüketmeleri ve aynı davranışı uçağa bindikten sonra da kabin içi ikramlardan yararlanarak tekrarlamayı sürdürmeleri bir hayli huzur bozucu hatta tüm yolcuların güvenliğini oldukça tehdit edici özellik kazanabilmektedir. Bununla birlikte söz konusu uygunsuz-kural dışı yolcu davranışlarını salt olası alkol tüketimi ve/veya “aerofobi”ye bağlamanın “havayolu etiği” açısından kesinlikle haksızlık olacağı ve bilimsellikle örtüşmeyeceği kanısındayım. İşte tam bu noktadan hareketle, LOJİPORT’taki köşemin devamlı veya aralıklı takipçisi siz okurlarımla “uçak yolculuklarına ait kural dışı yolcu davranışları” hakkındaki birtakım bilgileri paylaşmayı hedefledim bugünkü yazımın geri kalan bölümünde.
Yolcu uçaklarındaki kural dışı davranışlar genelde “uçuş öncesi”, “uçuş sırası” ve “uçuş sonrası” şeklinde 3 temel başlıkta toplanmkatadır. Dilerseniz, gelin birlikte söz konusu uçuş evreleri boyunca hemen tüm dünyadaki sivil havacılık kuruluşlarınca “kural dışı” olarak kabul edilen kabin içi yolcu davranışlarına bir göz atalım:
▪ Uçuş huzurunu ve güvenliğini tehlikeye atıcı sözlü ve/veya fiziksel birtakım eylemlerde bulunmak [Örneğin, diğer yolculara ya da kabin ekibi elemanlarına doğrudan hakaret etmek, imalı şekilde sözel sataşmada hatta tehditte bulunmak, fiziksel saldırıya yeltenmek veya geçmek, kabin ekibinin uyarısına rağmen emniyet kemerini bağlamayı, cep telefonunu kapatmayı ya da “uçak moduna” getirmeyi reddetmek]
▪ Başta kabin amiri ve diğer kabin elemanlarının uyarı ve engellemesine rağmen, kokpite girme eylemine kalkışmak
▪ Kabin ekibinin ikazına karşın oturduğu koltuğu arkasındaki yolcunun rahatını bozacak pozisyonda tutmakta ısrar etmek
▪ Kabin ekibinin uyarısına rağmen ayaklarını çoraplı ya da çorapsız olarak önündeki koltuğun baş kısmına uzatmış durumda tutmak
▪ Kabin içinde ve/veya tuvaletlerde sigara içmek ya da içmeyi denemek
▪ Koltuğunda otururken kulaklık aracılığıyla da olsa, etraftaki yolcuları rahatsız edecek düzeyde yüksek sesle müzik dinlemek
▪ Koltuğunda otururken yüksek sesle şarkı söylemek, ıslık çalmak
▪ Uçuş sırasında, uçaktaki acil durum donanımlarını kurcalamak ya da onlara zarar vermek
▪ Uçuş sırasında diğer yolcuların ve/veya kabin ekibinin kişisel eşyalarını karıştırmak ya da çalmak
Yukarıdaki “kural dışı davranışlar” ve daha fazlasına neden olan yolcular uçuş sonrasında, eylemlerinin niteliği çerçevesinde inilen alanda gözaltına alınabilecekleri gibi, yüklüce bir idari para cezasına çarptırılabilir hatta ilgili mahkemeye bile çıkarılarak ağır sayılabilecek hüküm giyebilirler. Eğer söz konusu yolcu tipine uyan kişi veya kişilerle aynı uçakta bulunuyorsanız, başınıza gelebilecek kötü sürprizler içerisinde ilk sırayı kapabileceklerden bir tanesi de, kaptan pilotun “acil durum” kararı vererek uçağı rota dışı en yakın havalimanına indirmesi ihtimalidir [Düşünsenize bir... Siz Avrupa’nın en havalı ve zengin kentlerinden Londra’dan “Florida’nın İncisi” Miami’ye uçarken, bindiğiniz uçak kalkıştan bir saat sonra kabin içindeki büyük bir “vukuat”tan ötürü, Reykjavik’e acil iniş yapmak zorunda kalıveriyor!].
Başta usta kokpit ve sabırlı kabin ekipleri olmak üzere, gezegenimizdeki bütün uçak yolcularına güvenli, sakin, genel görgü ve sivil havacılık kurallarıyla uyumlu “aerofobi/aviofobi”siz seferler diliyorum.
Verimli günler ve gelecek pazar yine bu sütunda görüşmek üzere.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.